17 Eylül 2020 Perşembe

“Capital Flight”/ SERMAYE KAÇIŞI, Hesaplanması, Nedenleri

 

“ Capital Flight”/ SERMAYE KAÇIŞI,  Nedenleri, Hesaplanması

Sermaye kaçışı, ülke vatandaşlarının ulusal zenginliklerini, yurt dışında tutma amaçlı olarak  dövize çevirdiklerinde  oluşur. Sabit döviz kuru uygulaması olan ve sermaye piyasaları dışa açık olan ekonomilerde  bu, yasal olarak, sermaye kontrollerinin olduğu ekonomilerde ise; düşük faturalı ihracat, aşırı faturalandırılmış ithalat gibi yasal olmayan yollarla gerçekleştirilir.

Mali açıklar ve sermaye kaçışları arasında direkt bir ilişki mevcuttur.

Sabit döviz kuru uygulayan (döviz kurunu belli bir düzeyde tutma çabasında olan)  ekonomilerde hükümetler, mali açıkları/ bütçe açıklarını merkez bankalarından borçlanarak finanse etmeye teşebbüs ettiklerinde, ulusal ülke vatandaşlarının ellerine aşırı likidite geçer ve bu aşırı likiditeyi resmi kurdan dövize çevirmekte, döviz alımında kullanırlar. Yani daha az ulusal parayla döviz alırlar, merkez bankası döviz rezervleri azalır.

Şiddetlenmiş SERMAYE KAÇIŞLARI büyük oranda POLİTİK ve EKONOMİK nedenlerden kaynaklanan DEVALÜASYON BEKLENTİSİ nedeniyle ülke halkının büyük miktarlarda paralarını gelişmiş ekonomilerde tutmaları olarak gerçekleşir      (Jeffrey D. Sachs & Felipe Larrain B., Macroeconomics In The Global Economy, Harvester Wheatsheaf, 1993, pp.703, 704  VE Michael P.Todaro, Economic Development In The Third World, fourth edition, Longman,1989, p.413) .

BÜYÜK MALİ AÇIKLARın etkisi ve AŞIRI DEĞERLİ TUTULAN DÖVİZ KURU nedeniyle Latin Amerika’da 1976-1985 döneminde yoğun sermaye kaçışı olmuştur (Miltiades Chacholiades, International Economics, McGraw-Hill International Editions, 1990, p.398).

1982’de çok yüksek devalüasyonlar öncesi Arjantin ve Meksika’da aşırı döviz kuru değerlenmesi olmuştur. Brezilya ise realistic/ uygun kuru devam ettirmiş,  1983’te de  1983-85 periyodunda ihracat gelirlerini arttıran çok ciddi devalüasyona gitmiştir (Pedro-Pablo Kuczynski, p.45).

Sonuç olarak gelişen ekonomilerin halklarının diğer ülkelerde tuttukları tasarrufları, ülkelerine, kamu kesimine verilen borçlar olarak geri dönerler. (Pedro-Pablo Kuczynski, Latin American Debt, The Johns Hopkins University Press, 1988, pp.27, 45)

Sermaye Kaçışı’nın ne kadar olduğunun bilinmesi; insanların bu konuda kayıt tutmaması, işlerini çok gizli sürdürmeleri nedeniyle net olarak hesaplanamamaktadır.

“Sermaye Kaçışı Hesaplaması”nın en popüler yollarından biri, “ödemeler dengesinin açıklanamayan  kısmı”/ NET HATA NOKSAN ile açıklamaktır. Belli bir yılda ülke için dış fon kaynağı dış borç düzeyini yükselten yabancı krediler ve direkt dış yatırımlardır. Bu fonların kullanımı; cari hesap açıklarının finansmanı ve resmi rezervlerin arttırılması olarak görülür.  Bu nedenle ödemeler dengesinin açıklanamayan kısmı/ net hata ve noksan, sermaye kaçışı olarak alınır (Jeffrey D. Sachs & Felipe Larrain B., 704) .

Sermaye Kaçışı=  KF,

Belli bir yılda dış borç düzeyinde artış (D D),   dış krediler ve yabancı direkt yatırımlardır.                                                    Dış borçlardaki artış =  D D,    Yabancı Direkt Yatırımlar = FDI olarak ifade edilir.

Bu fonlar,  CAD/ “cari hesap açıkları”nın finansmanında ve DR / “Resmi Rezerv birikimi”nde kullanılır.       

Sermaye Kaçışı/  F = (D D + FDI ) – ( CAD + DR )   şeklinde hesaplanır.          (Jeffrey D. Sachs & Felipe Larrain B., 704)

 

                            LATİN AMERİKA ÜLKELERİNDE SERMAYE KAÇIŞI           MİLYAR  ABD $

Ülke

1976-82

1983-85

TOPLAM          1976-1985

Dış Borçların % ‘si olarak sermaye Kaçışı

Arjantin

27

-1

26

  62,7 %

Brezilya

 3

7

10

  12.0

Şili

 0

1

  1

    6.4

Meksika

36

17

53

  64.8

Peru

 -1

1

  0

   0.0

Venezüella

25

6

31

101.3

Kaynak: Jeffrey D. Sachs & Felipe Larrain B., p.705

 

14 Eylül 2020 Pazartesi

1973 Dünya Petrol Krizi, Borç Krizi, Stagflasyon Yılları ve 24 OCAK 1980 KARARLARI

 

      1973  DÜNYA PETROL KRİZİ,  BORÇ KRİZİ,  1980'ler STAGFLASYON YILLARI ve 24 OCAK 1980 KARARLARI

TÜRKİYE EKONOMİSİ

Türkiye ekonomisi genelde fiyat mekanizmasına dayalı olmakla birlikte yoğun devlet müdahalelerine de maruz kalmıştır. 1923-1929 yılları arasında liberalizm uygulaması ( 1929’a kadar gümrük egemenliğini alamadığı için), 1930’lardan itibaren kalkınma amaçları ve Dünya Depresyonu’nun etkileri nedeniyle devlet müdahalelerinin yoğun olduğu görülmektedir.  II.Dünya Savaşı nedeniyle müdahalelerin kapsamı genişletilmiştir (Kazgan Gülten,  Türk Ekonomisinde 1929-35 Depresyonu, Kapital Birikimi ve Örgütleşmeler”- Atatürk Döneminin Ekonomik ve Toplumsal Sorunları Semineri, İİTİA Mezunları Derneği, İstanbul 1977, s.244)

1950’li yılların başında iktidar değişikliği ülke iktisat politikaları uygulamalarına da değişiklik getirmiş, liberal bir politika uygulanmış, dış ticarette uygulanan liberasyon rezervlerin erimesiyle sonuçlanmış, devlet alt yapı yatırımları ve tarımsal destekleme politikaları, ücret politikaları, iktisadi devlet teşekküllerinin düşük fiyat politikalarının bütçeye yansıtılması nedeniyle ortaya çıkan enflasyon ve ödemeler dengesi problemleri oluşmuş ve ilk defa IMF ile Türkiye 1958 İstikrar Tedbirlerini uygulamıştır.

1963 yılı Türkiye ekonomisinin PLANLI KALKINMAYA geçtiği ve kalkınma amaçlarına ulaşmada kaynak gereksinimini daha uygun koşullu kredilerle sağlama gayretleri içinde olduğu dönemin başlangıcıdır. Birinci ve ikinci planlar; 1963-1977, I.Plan 1963-1967, II.Plan 1968-1972 yıllarını kapsamaktadır. III. BYKP ise 1973-1977 yıllarını içermektedir. I.,II.,ve III.BYKP’ndan oluşan perspektif planda hedeflenen gerçekleşmeler hemen hemen tutturulmuştur. ( Nazif Kuyucuklu, Türkiye İktisadı, 2.baskı, Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş, 1986, s.207)


      PETROL KRİZİ

OPEC ülkelerinin 1973’te petrol fiyatlarında yaptığı fahiş yükselme, petrol sektörler için girdi olduğundan bütün dünyada ve bizim ülkemizde de fiyatlar genel seviyesinin hızla yükselmesine, dış ticaret hadlerinin aleyhimize gelişmesine, dış açığın hızla büyümesine neden olmuştur.

Dış ticaret açığı bir süre için birikmiş döviz rezervleri, işçi döviz transferleri ve dış yardımlarla, 1975’ten itibaren izin verilen kısa vadeli krediler ve DÇM’lerle karşılanmıştır.  Bu nedenle 1976’ya kadar İTHALATA DAYALI YÜKSEK BÜYÜME hızının devam ettirilmesi mümkün olmuştur.

Dış açığın kapatılması yönünde tedbirler alınmaması, enflasyonun önlenememesi, denge kur izlenmemesi, ihracatın arttırılamamış olması, 1977’den itibaren ağırlıklı olarak döviz gelirleri yetersizliği yaşanması üretim ve yatırımların yavaşlamasına, GSMH’nın 1977’de % 5 ve 1978’de % 3.0 büyümesinin nedeni olmuştur. (https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/1a06014d-9d2e-4eea-9dd7-f43ab5fa438a/1978_Yillik_Rapor.pdf?MOD=AJPERES&CACHEID=ROOTWORKSPACE-1a06014d-9d2e-4eea-9dd7-f43ab5fa438a-mh5x5G7,  s.28), (https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/fd5e96d0-df48-4212-8994-59c66bf50ec2/1977_Yillik_Rapor.pdf?MOD=AJPERES&CACHEID=ROOTWORKSPACE-fd5e96d0-df48-4212-8994-59c66bf50ec2-mh5x3rT,  s.40).

Bu dönemde enflasyon da artmış, 1971-1976 döneminde yıllık fiyat artışları % 20.4 olmuştur. (Mükerrem Hiç, Türkiye Ekonomisi Analizi, İstanbul Üniversitesi Yayın No:2665,İktisat Fakültesi yayın no: 454, Güryay Matbaacılık 1980, s.21

Diğer yandan 1973 ve onu izleyen 1977 genel seçimlerinde hiçbir siyasal parti çoğunluğu sağlayamamış, İSTİKRARSIZ KOALİSYONLAR DÖNEMİne girilmiştir. Muhtıra sonrası dönemin ezmek istediği sol görüşleri savunan bir partinin ötekilerden daha çok desteklenmesi, ordunun artık siyaset dışı kalma kararını kesinleştirmişti.

1974’te ECEVİT-ERBAKAN HÜKÜMETİ kurulmuş, FİYAT ARTIŞLARI VE GELİRİN ADİL DAĞILIMI, SOLCU VE SAĞCILAR İÇİN GENEL AF  konuları gündemi oluşturmuştur. Bu dönemde ortaya çıkan KIBRIS SORUNU ve sorunun Hükümet tarafından ele alınış tarzı halk tarafından olumlu karşılanmış, 1973 yerel seçimleri Cumhuriyet Halk Partisi’nin oylarının artmış olduğunu göstermekteyken buna Kıbrıs başarısı da eklenmiştir. ECEVİT‘in KOALİSYONLA TERS DÜŞTÜĞÜ İÇİN İKTİDARI BIRAKMASI, diğer partilerle yeni hükümetlerin kurulamaması, CUMHURBAŞKANI’NIN  KONTENJAN SENATÖRÜ SADİ IRMAK’I HÜKÜMET KURMAYLA  GÖREVLENDİRMESİNE, kurulan hükümetin uzun dönem iş başında kalmasına yol açtı. (Emre Kongar, 21.Yüzyılda Türkiye-2000’li Yıllarda Türkiye’nin Toplumsal Yapısı, Remzi Kitabevi, Nisan 1998,  s.185)

1977 seçimleri hiçbir partinin tek başına iktidara gelememesine, en çok oyu alan Ecevit’in azınlık hükümeti kurmasıyla sonuçlanmıştır. Parlamento dışından, işçi-işveren kesiminden destek almasına rağmen  meclisten güven oyu alamadığı için  Demirel,  Milli Selamet ve Milliyetçi Hareket Partileriyle II. Milli Cephe Hükümeti’ni kurdu. Koalisyon hükümetinin tutarlı politikalar izleyerek siyasi ve ekonomik çözümler üretememesi, enflasyon artış hızının azaltılamaması, 1977 yılında II.Milliyetçi Cephe Hükümetinin düşürülmesine, CHP’nin tekrar bir koalisyon hükümeti kurmasıyla sonuçlanmış, BU DÖNEMDE SAĞ VE SOL TERÖRÜN ARTTIĞI (1979 Abdi İpekçi cinayeti, .. Temmuz 1980 Nihat Erim suikasti gibi, daha birçoğu).  

KOALİSYON ahenkli götürülemediğinden 14 EKİM 1979’DA Ara Seçim Sonuçları, TÜSİAD’IN TEPKİSİ, ECEVİT’İN SEÇİMLER sonrası istifa etmesine yol açmıştır.( Emre Kongar, s.187).

Çeşitli iç ve dış nedenlerle 1974 yılından beri devam eden sıkıntılar 1978 YILINDA KRİZ BOYUTUNA ulaşmış, Türkiye vadesi gelen dış borçlarını ödeyemez hale gelmiştir.

İKİNCİ PETROL ŞOKUnda ülkenin petrol dış alımına ödenmesi gereken döviz miktarı hızla artmıştır. Ülke döviz darboğazına daha önceden girdiğinden, III.BYKP’nın son dönemlerinde kalkınma hızı düşük olmuştur. Petrol fiyatlarında yeniden meydana gelen artışla, ülkenin sadece petrol ithaline ödediği döviz 1978’de 1.3 milyar $’dan 1979’a 1.7 milyar $’a yükselmiştir. İ

HRACAT 1978 VE 1979’DA 2.3 MİLYAR $ OLARAK PETROL İTHALATINI  ANCAK KARŞILAYABİLİR DÜZEYDEDİR. 1980’de ise dış satım/ İHRACAT PETROL İTHALATINI KARŞILAYAMAMIŞ, dövizin piyasa fiyatı hızla yükselmiş, DÖVİZ DARLIĞI;  SANAYİ HAMMADDESİ, ARAMALLAR, BELİRLİ TARIM GİRDİLERİNİN VE TÜKETİM MALLAR İTHALATININ YAPILAMAMASINA NEDEN OLDUĞUNDAN fiyatlarının aşırı şekilde yükselmesine yol açmış, BU GİDİLERİ KULLANAN FABRİKALARIN DÜŞÜK KAPASİTE ÇALIŞMALARINA VEYA ÇALIŞMALARINI DURDURMALARI TEHLİKESİNE YOL AÇMIŞTIR.

Maliyetlerin yükselmesi, sanayide üretim sıkıntılarına rağmen piyasanın emisyon ve  krediyle beslenmesi satın alma gücünü yükseltmiş, iç fiyatların yüksekliği ihracatı olanaksız hale getirmiş, dış ödeme kaynakları tükenmiş, “DEVLET 70 CENT’E MUHTAÇ KALMIŞ”tır. ÖDEMELER DENGESİ BOZULMUŞ, DIŞ BORÇ SERVİSLERİ YAPILAMAZKEN HAMMADDE VE ARAMAL YOKLUĞU KAPASİTE KULLANIMININ DÜŞMESİNE, İŞSİZLİK DÜZEYİNİN ARTMASINA NEDEN OLMUŞTUR .

Ekonomide krize dönüşen  gelişmeler 1978  ve 1979  önlemlerine, IMF ile stand-by’a gidilmesi doğrultusunda İstikrar Programları ilanına   neden olmuştur. (İlker Parasız, Para Politikası-Türkiye Uygulaması, Ezgi Kitabevi Yayınları,Bursa 1998, s.176)

İç terörün ülkeye hakim olduğu bir durumda Demirel yeni hükümeti kurmuş ve 24 OCAK 1980 KARARLARI olarak bir gurup radikal önlem hayata geçirilmiştir. 

“24 Ocak 1980 KARARLARI” NA  GİDİLMESİ

1980 Darbesi öncesi  Demirel’in  “ 70 CENTE MUHTACIZ” şeklinde  bir-iki kelimeyle tanımladığı Türkiye ekonomisinin durumu.... 24 Ocak Kararları bir istikrar tedbiri..  TÜRKİYE, 70 CENT’E  MUHTAÇ.. dövize ihtiyaç var, enflasyon almış başını gidiyor, ihracat yapılması gerek.. Kaynak gereksinimi ( döviz) ve  enflasyon nedeniyle Türkiye IMF’yle istikrar tedbirlerine  gitti..

TÜRKİYE’Yİ BU DURUMLARA  NE GETİRDİ ?

70 CENTE MUHTAÇ hale gelme, tabii ki ekonomideki siyasal-sosyal-ekonomik gelişmeler, politika hataları  yanında  asıl KONJONKTÜRDEN kaynaklanıyor.. Türkiye gibi daha birçok kalkınma çabasındaki ülke de aynı duruma düşmüştür.

Petrol ihracatçısı ülkeler organizasyonu OPEC üyeleri,  petrol fiyatlarını dolarla belirlemiş, Arap-İsrail Savaşı/ “Yom Kippur Savaşı” sonrası OPEC, 1973’te petrol fiyatlarını 4 kat arttırmış (John Williamson and Chris Milner, The World Economy-A Texbook in International Economics, Harvester Wheatsheaf, 1991 , p.11 9),  1979’da  tekrar yükseltmiştir. (Miltiades Chacholiades,  International Economics,  McGraw-Hill, 1990, p.204)

 Petrol fiyatlarının yükselmesi, dünya mal-hizmet  fiyatlarında yükselmeye, yüksek enflasyonlara yol açmıştır.  Gelişmiş ülkelerin enflasyonla mücadele politikaları  FAİZ ORANLARININ YÜKSELMESİNE neden olmuş, BORÇLU ÜLKELERİN BORÇ FAİZ ÖDEMELERİ/ BORÇ SERVİSLERİ ( Dünya faiz oranlarına dayandığından) AĞIRLAŞMIŞTIR.

Yüksek enflasyonların düşürülmeye çalışılması da resesyon, dolayısıyla işsizliğe de yol açmıştır.

Dünya’da gelişmiş ülkelerde de  1980’Lİ YILLAR YÜKSEK ENFLASYON VE AYNI ZAMANDA RESESYON YILLARI olarak yer almış,  STAGFLASYON / enflasyon ve resesyonun birlikte yaşandığı yıllar olmuştur.

Kalkınma çabası içinde borçlanan gelişen ülkeler, 1975’te yaptıkları gibi 1980-82 resesyonunda  borçlanmayı denemişler fakat  yüksek borç düzeyleri ve resesyonun uyardığı borç-servis kapasitelerindeki düşme ( üretim ve gelir düşmesi), 1982 Ağustos’unda başlayan  “BORÇ KRİZİ” ‘ni üretmiştir. (John Williamson and Chris Milner, p.12)

BORÇ KRİZİ

1970’li yıllarda petrol fiyatları hızla yükseldiğinde bir petrol ihraç eden ülke olan Meksika’nın da gelirleri hızla yükselmiştir. Meksika iç harcamalarını da hızla arttırmış, büyük dış açıklar yönetmeye başlamıştır. 1982 ile birlikte Meksika’nın borçları gayrısafi milli hasılasının % 50’sine, 82 milyar dolara ulaşmış (Rudiger Dornbusch and Stanley Fischer, Macroeconomics, fifth edition, McGrav -Hill, 1990,  p.762) , bir petrol ihraç eden ülke olan Meksika’ya bankalar borç vermekte istekli olmaya devam ettiklerinden Meksika’nın dış borçları hızla yükseliş göstermiş, dış borçları üzerinden ödediği faiz yükü dünya faiz oranlarında meydana gelen yükselme nedeniyle artmıştır.

13 Ağustos 1982’de Meksika Maliye Bakanının Washington’da hükümetinin orijinal ödeme planı (kontrat) doğrultusunda borç servisini devam ettiremeyeceğini beyan etmesiyle kriz patlak vermiştir.( Jeffrey D. Sachs and FelipeLarrin B., Macroeconomics In The Global Economy, Harwester Wheatsheaf, 1993, p.690)

BORÇ KRİZİNİN İKİ YÜZÜ

Dünya borçlarının; borç alan ve borç veren olarak iki yüzü mevcuttur. Bu nedenle borç krizi, geri ödemeleri yapılamayan yüzlerce milyar dolar söz konusu olduğundan; sadece borçlu ülkeleri değil, aynı zamanda borçlu ülkelere ödünç veren alacaklı finansal kuruluşları, başlıca büyük uluslararası ticari bankaları da tahrip edici olmuş, dünyanın en büyük bankaların güçsüzlüğüne yol açmıştır. Gelişen dünyanın ödeme güçlüğüne düştükleri bu büyük borçlar dünyanın lider finansal kuruluşlarını da iflasa sürükleyebilirdi.

BORÇLARIN YENİDEN YAPILANMASI (DEBT RESCHEDULİNG) 

Gelişmekteolan ülkelerin borçlarının yeniden yapılandırılması birkaç yolla olmaktadır. Resmi ve özel borçları içeren iki veya çok yanlı borçlar, borç yeniden şyapılandırmaya veya yeniden finansmanına tabi tutulmaktadır.

1982’ye kadar borçlu ülkelerin borçlarının yeniden yapılandırılması basit bir yol izlemektedir.  Borçlu ülkenin  IMF Stabilizasyon Programını kabul etmesinden  sonra  Kreditör Klüp/ Paris Club’te resmi borçların görüşülmesi yapılmaktadır.

1982-83’te bu proses ya da süreç, bazı merkez ülkelerin uluslararası parasal sistemdeki stratejik önemlerinden dolayı milyonlarca dolarlık kurtarma paketleri doğrultusunda genişletilmiştir. Bu gibi paketler; kısa vadeli resmi ve özel ödünçleri, IMF Anlaşmalarını, uzun vadeli banka yeniden yapılandırmalarını, yeni banka ödünçlerini,  Paris Club yeniden yapılandırmalarını, yeni ihracat kredilerini içermektedir. Bu, 1982 ortasından 1984 sonuna Mexico İçin 36 milyar $, Brezilya için 29 milyar$ ‘ı içermektedir. Bu proseste IMF; ayarlama (adjustment) programı görüşmelerini gerektiren ve yürütmenin izlenmesi için finansman açığının hesaplanmasını içeren  kritik rol üstlenmektedir. ( External Debt of Developing Countries,1983 survey, OECD Paris 1984,  s.47)

DIŞ KAYNAK GEREKSİNİMİ

Ülkelerin ekonomik gelişiminde uluslararası sermaye hareketlerinin önemli rol oynadığı görülüyor. Kalkınmaya/ verimli yatırımlara  yönelmek isteyen ekonomilerin “iç tasarrufları düzeyi üstünde” yatırımlarını arttırabilmesi  dünyanın kendi dışında kalan  bölümünden borçlanmasıyla mümkün olmaktadır. Örneğin ABD, 18. Yy başlarında yapılaşmasını inşa etmesi ve hızlı büyümesini desteklemek için diğer ülkelerden; yüzyılın ilk yarısında kanallar ve ikinci yarısında tren yollarının geliştirilmesi için  borçlandığı görülmektedir.  1920’lerin başlarından itibaren ABD’nin dünyanın en önemli net kreditörü olduğu görülür.

KALKINMA STRATEJİLERİ; İÇE DÖNÜK VE DIŞA DÖNÜK KALKINMA

“OOCs /  Outward Oriented Countries”/ Dışa Dönük Kalkınma Stratejisi, ülkelerin pazarlarını dünyanın kendi dışında kalan bölümlerine açması  ve ihracatını geliştirmesi şeklindedir.

“IOCs /  Inward  Oriented  Countries” / İçe Dönük Kalkınma Stratejisi, ülkelerin  uluslararası ticarete önemli engeller uygulaması ve iç  piyasaları  tatmin edecek yerel endüstrilerin gelişmesi üzerine  odaklaşılır, ithal ikamesi stratejisi olarak adlandırılır.  (Michael Todaro, Economic Development in the Third World, fourth edition, Longman, 1993, s.427)

 Dışa dönük kalkınma ihracat artışı, döviz sağlayıcı faaliyetlere dayalı olarak kalkınma, dünya piyasalarında yer alma, ihracat gelirleri ( döviz) sağlamaktır.

İçe dönük kalkınma ise ithal ikamesi/ ithal ettiğiniz malları ulusal sınırlar içinde üretmeye yönelik faaliyetler yoluyla kalkınmadır.

İSTKRAR TEDBİRLERİ/ POLİTİKALARI nedir?

Acı reçete denilen istikrar tedbirleri, enflasyonu aşağı çekmeye yönelik, enflasyonun nedenlerini ortadan kaldırmaya yönelik tedbirlerdir. Ülkenizde enflasyona neler neden oluyorsa onları ortadan kaldırırsınız..

1978’lerin başında TÜRKİYE’nin KARŞI KARŞIYA KALDIĞI PROBLEMLER;

·        Şiddetli döviz yetersizliği,

·        Büyük ödemeler dengesi açıkları,

·        Ağır bir KISA DÖNEMLİ BİR BORÇ YÜKÜ,

·        Yüksek enflasyon,

·        Büyük KAMU KESİMİ AÇIKLARI,

·        Yavaş büyüme,

·        Artan işsizlik

şeklindedir. 1980 Programında önlemler EKONOMİK POLİTİKANIN direkt devlet müdahalelerinden  piyasa güçlerinin yönlendirilmesine bırakılması şeklinde alınmıştır.

İÇE DÖNÜK KALKINMADAN DIŞA DÖNÜK KALKINMA STRATEJİSİNE GEÇİŞ

24 OCAK 1980 KARARLARI

·        Türk Lirasının ABD Doları’na karşı %33 devalüasyonunu,

·        Esnek döviz kuru politiksına geçilmesini,

·        Kamu finansmanının güçlendirilmesini, özellikle KİT fiyatlarında önemli artışları ve fiyat kontrollerinin eliminasyonunu,

·        Sınırlayıcı para politikaları yoluyla ihracatı arttırıcı tedbirleri,

·        Dış ticaretin liberalizasyonunu,

·        Ödemelerin düzenlenmesini,

·        İç tasarrufları arttırıcı faiz politikasının  hayata geçirilmesini,

·        Kaynak dağılımının iyileştirilmesini,

·        Türkiye’nin devlet garantisinde olmayan ticari borçlarının konsolidasyonunu

İçeren bir önlemler paketidir. ( T.C. Resmi Gazete, 25.01.1980 tarih Mükerrer 16880 sayılı )

24 Ocak 1980 İstikrar Tedbirleri, diğer istikrar programlarından daha kapsamlı tedbirleri içermektedir. Öncelikle ekonomide üç rakama çıkmış enflasyonun durdurulması amaçlanmış, gerçekçi bir kur uygulamasına geçilmiştir. Bu amaçla  1$=47.10 TL uygulaması, 1$ = 70.- TL olarak saptanmıştır. Ve 24 Ocak 1980 tarihinden 1 Mayıs 1981 tarihine kadar döviz kurlarının % 5’i aşmayacak şekilde mini devalüasyonlarla belirlenmesine devam edilmiş, bu tarihten sonra uluslararası piyasalardaki gelişmeler doğrultusunda Merkez Bankası’nca belirlenmesine yetki verilmiştir. Eylül 1979’da kurulan Fiyat saptama –koordinasyon komitesine son verilerek fiyatlar piyasada belirlenmeye bırakılmıştır.

Temel mallar ve hizmetler kapsamı daraltılmış, gübre, kömür, ferro-krom-alüminyum tesislerinde kullanılan elektrik, DDY ve Denizcilik Bankası Deniz Nakliyatı yük taşımacılığı kalmıştır.

Bu düzenlemenin sonucu olarak listelerden çıkarılan ürünleri fiyatlarının KİT’ler tarafından serbestçe belirlenmesi ilkesi belirlendiğinden  GÖREV ZARARLARINI KARŞILAMAK ÜZERE SAĞLANAN SÜBVANSİYONLARA GEREK KALMAYACAK kadar fiyatları yükseltilmiştir.

1980’de;  IMF, Dünya Bankası, OECD gibi uluslararası kuruluşların  ve de bazı OECD ülkeleri gibi kreditörlerin desteklediği bir grup değişme ve tedbir uygulamaya geçirildi. 1980-1985 döneminde OECD Yardım Konsorsiyumu toplam 4.2 milyar ABD doları borç ferahlatmasını garanti etti. IMF, üç yıllık Stand-by Anlaşmasıyla Haziran 1980’de 1.2 milyar SDR  ve Nisan 1984’te 225 milyon SDR  sağladı. Dünya Bankası, liberalizasyon  rasyonalizasyon programını desteklemek için 1.6 milyar dolarlık beş yapısal ayarlama/düzenleme ödüncü katkı sağladı.( Uygur Ercan,  Financaial Liberalization  and Economic Performance in Turkey, The Central Bank of  The Republic of Turkey,1993, s.13)

Uluslararası olaylar 1970’lerin sonlarında ve 1980’lerin başında Türkiye’ye yardım için lehte bir atmosfer yarattı.

Bu olayların arasında Şah’ın devrilmesiyle sonuçlanan İran karışıklıkları, ikinci petrol şokunu uyaran Orta Doğu’daki olaylar, bölgede istikrarsızlığa yol açan Afganistan’daki mücadele de  vardı.

Bu içerikte, program; stabilizasyon ve liberalizasyon politikalarına başlanarak simultane olarak yürütülmüş, ilk ürün piyasalarında, ondan sonra dış ticaret, daha sonra iç finansal piyasalar ve son olarak da sermaye piyasalarında yürütülmeye başlanmıştır.

Enflasyona karşı şok terapi Ocak 1980’de başlatılmış, ilk olarak fiyat istikrarının sağlanması amaçlanmış, belli piyasalarda dengesizliğin giderilmesine çalışılmıştır. Bunun için 1 dolar 35.-TL’den 47.-TL’ye doğru olan çoklu döviz kuru elimine edilmiş,  ve büyük bir DEVALÜASYON yapılarak  1$ = 70.-TL olarak belirlenmiştir.

1980 Eylül’ünden itibaren askeri darbe  sivil hükümeti işbaşından almış ve sendikal faaliyetleri yasaklamış, işten işçi çıkarılmasına da izin verilmemiştir. 1980 Bütçe Kanunu ile ücret ve maaşlarda brüt % 80’lik bir artış sağlanmış, daha sonra ücret ayarlamaları  HAKEM KURULUna bırakılmıştır.

24 Ocak Kararlarıyla ilgili diğer bir  karar “ Garantisiz Ticari Borçların Tasfiyesi” ile ilgilidir.( 1980 Yılının Ortalarında Türk Ekonomisi TÜSİAD, , İstanbul Türk Sanayici ve İş Adamları Derneği, 1980, s.69 )

Fiyatların serbest olarak belirlenmesi esası getirilmiş, fiyatların serbest bırakılması bütün sektör, şirket ve KİT ürünlerini kapsamaktadır. KİT ürünlerine zam yapılmış, KİT zararlarının kapatılması amaçlanmıştır (TÜSİAD, s.73)

1980 programı; ekonomik programın tek merkezden yönetimine olanak tanıyan  düzenlemeleri içermektedir. Bakanlar Kurulu kararıyla oluşturulan Para Kredi Kurulu, para kredi konusunda koordinasyonu ve finansman güçlüklerinin giderilmesini sağlamak, ödemeler dengesindeki gelişmeleri gözlemlemek ve destekleme fiyatları konusunda tavsiyelerde bulunmak amacıyla oluşturulmuş, bakan-lığını başbakanlık müsteşarının yürüttüğü bir kurumdur.

Yeni düzenlemelerle Başbakanlığın ekonomik konulardaki yetkileri genişletilmiş, Yabancı Sermaye ve Teşvik Tedbirleri konusunda görev ve yetkiler  Başbakanlık bünyesinde kurulan Yabancı Sermaye Dairesi, ile Teşvik Uygulama Dairesine verilmiştir.  Ayrıca Başbakanlık Müsteşarının  başkanlığında  Koordinasyon Kurulu oluşturulmaktadır. Bu kararların tümü, ekonomideki karar alma sürecini bir merkezde toplamaktadır. Bu niteliğiyle geçmişteki istikrar programlarından ayrı bir nitelik taşımaktadır. (Nazif Ekzen,  Stabilizasyon Paketini 1958, 1970, ve 1978-1979 Paketleriyle Karşılaştırmalı Analizi”-Türkiye’de ve Dünyada Yaşanan Ekonomik Bunalım, Yurt Yayıncılık, Ank. 1984)

24 Ocak Kararları enflasyonla mücadeleyi amaçladığından sıkı para politikası izlenmektedir. Tasarruflara pozitif faiz uygulamasına geçilmiştir. (Metin Kıvılcım, The Analysis of Inflation: The Case of Turkey( 1948-1988), Capital Markets Board-Publication Number 20, 1995, p.42)

Büyük bankaların faiz oranlarını reel pozitif oranlarda tutma isteksizlikleri nedeniyle mevduat faiz oranlarının belirlenme yetkisi Merkez Bankası’na verilmiştir. Enflasyondaki değişmeler ve ekonomik gelişmeler dikkate alınarak mevduat faiz oranları en az üç ayda bir gözden geçirilmiş, kredi faiz oranlarının belirlenmesi bankalara bırakılmıştır. (Mehtap Kesriyeli, 1980’li Yıllardan  Günümüze Para Politikası Gelişmeleri, TCMB Araştırma Genel Müdürlüğü Yayın No:97/4, ANK 1977, p.5)

Rekabete hazır olmayan bankacılık sektörünün faizlerin serbest bırakılmasına tepkisi; büyük bankaların aralarında anlaşarak(1.centilmenlik anlaşması) faizlerin belli bir düzeyin üstüne yükselmelerini engellemeye yönelmeleri olmuştur.(TCMB 1985 Yıllık Rapor, p.23 )

Program; İTHALATI İKAME EDEN GELİŞME BİÇİMİNİ BIRAKARAK ULUSLARARASI REKABETE AÇIK, KAYNAK DAĞILIMINI FİYAT MEKANİZMASI İLE YAPAN  DÜNYA FİYATLARINI ESAS ALAN  BİR YApı hedeflemektedir.

12 EYLÜL 1980 HAREKATI

24 Ocak 1980 KARARLARI, Uluslararası Para Fonu-IMF reçetesinin Türkiye’ye uygulanmasıdır. Bu dönem fiyat istikrarsızlığının ve ödemeler dengesi dengesizliğinin sürdüğü ama ekonomik istikrarsızlığın  yanında  iç siyasal-toplumsal istikrarsızlığın had safhada olduğu bir dönemdir. Silahlı Kuvvetlerin hassas olduğu konulara ters gelişmelerin sürdürülmesi  12 Eylül 1980 Harekatı’na yol açmıştır.

27 Aralık 1979’da dönemin Genel Kurmay Başkanı Kenan Evren, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e bir “UYARI MEKTUBU” vermiş, 1 Ocak 1980’de  Cumhurbaşkanı genel Kurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları ve Jandarma Genel Komutanı’nı Çankaya Köşkünde kabul etmiş, 2 Ocak 1980 tarihinde de ana muhalefet ve iktidar partisi genel başkanlarını Köşke kabul ederek “Silahlı Kuvvetlerin Görüşü” başlıklı Uyarı Mektubunun bir suretini vermiştir. Cumhur Bakanı uyarı mektubunun birer suretini de  TBMM Başkanı, Senato Başkanı, Senato Milli Birlik Komitesi Başkanı, Senato Kontenjan Gurubu Başkanı  ve partilerin genel başkanlarına da vermiş, kimse kendini mektubun muhatabı olarak kabul etmemiş, iç siyasi-toplumsal kargaşa devam etmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri 11 Eylül 1980 gecesi sabaha karşı “harekat” başlatmış, ülke yönetimine el koymuş, Parlamento ve Hükümet fes edilmiş, parlamento üyelerinin dokunulmazlığı kaldırılmış, yurtta sıkı yönetim ve yurt dışına çıkma yasağı ilan edilmiştir. (Emre Kongar, s.191)

12 Eylül Harekatı, Türkiye’yi bir iç savaşın eşiğinden döndürmüş, Türk Silahlı Kuvvetleri yönetime el koyduktan sonra ekonomik kesimi 24 Ocak Kararları’nın teknisyeni Turgut Özal’a emanet etmiş, Bülent Ulusu Kabinesi’nde Başbakan Yardımcılığı’na atanmıştır. IMF ve Batı Dünyası,  12 Eylül Harekatı’na ekonomik açıdan her türlü desteği göstermiş, NATO, Avrupa Konseyi de desteklemiştir.

Ordu müdahalesinin iç savaşı engellemek amacıyla yapılması, Ordunun demokrasiyi yeniden kurma ve kurduktan sonra sivillere devretme amacıyla bunu yaptıklarını beyan etmeleri bu desteği vermelerine neden teşkil etmiştir.

5 Eylül 2020 Cumartesi

Merkez Bankası KUR POLİTİKASI - Deja Vu


 

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın efsane Başkanı/ Guvernör’ü, aynı zamanda ilk para programını yapan ve eğer TCMB’nin açtığı krediler kısa vadeli olmazsa  Bilançosunu konrol edemeyeceğini, enflasyonu aşağı çekmenin mümkün olmadığını söyleyerek  Hazine Müsteşarı Mahfi Eğilmez ile konsensus sağlayarak bunu kademeli olarak hayata geçiren  RÜŞDÜ SARACOĞLU,       6 Şubat 1998  Cuma günü Liberal Bakış’ta  yazdığı    “Merkez Bankası ve Kur Politikasını”  başlıklı yazısında 
demişki:

“ Merkez Bankası, yaptığı döviz alım-satımlarıyla kurların belirlenmesinde etkin olur.

Kurları yükseltmek istediği taktide döviz alır, kurları düşürmek istediğinde döviz satar.

Merkez Bankası’nın döviz işlemleri yoluyla piyasadan piyasadan para çekmesi halindeyse, Merkez Bankası piyasaya ilave döviz arz ederek kurların göreli olarak daha yavaş gitmesine neden olmuş demektir.

Merkez Bankaları, döviz işlemleri yoluyla piyasadan net olarak para çektikleri takdirde ( yani döviz verip TL çekerek) kur artışları yavaşlayacaktır. Bu politikanın ne kadar sürdürülebilir olduğu tartışma konusudur ( müdahale edecek döviz rezervlerinin bulunması gerekir).

Azalan likidite sonucunda faizlerin yükselmesi kaçınılmazdır. Yükselen faizler, sermaye hareketlerinin serbest olduğu bir ortamda kısa vadeli sermaye girişini hızlandıracak, giren bu sermaye  de döviz piyasasına arz edildiğinde kurlar daha da yavaşlayacaktır.

Asıl tehlike; Merkez Bankası’nın üzerine toplumun çeşitli kesimlerinden ve özellikle HAZİNE’den gelecek olan FAİZ BASKISIdır.

Faizleri düşürmek için için başka kanallardan likidite yaratılması halinde KRİZ KAPIDA demektir. Merkez bankası kurları düşük tutmak için döviz satarak piyasadan çektiği likiditeyi, faizleri düşük tutmak için, mesela  Hazine’ye kredi açarak yeniden piyasaya verdiği takdirde FİNANSAL KRİZ KAÇINILMAZ olur.  Aynen 1994’te TÜRKİYE’de, 1997’de TAYLAND’da olduğu gibi..