Devlet 1-Ulus Devletin Gelişimi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Devlet 1-Ulus Devletin Gelişimi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Nisan 2020 Cuma

Devlet-1, Ulus Devlet'in Gelişimi

DEVLET- 1

Ulus Devletin Gelişimi
Devletin rolünün anlaşılmasında, geçmişte geliştirilen değişik devlet perspektiflerinin incelenmesi katkı sağlar. Ekonominin anlaşılması; ekonomik fikirler, düşünceler tarihi olmaksızın olanaksızdır. Ekonomik düşünceler bir hayata sahiptir ve kendilerini geliştirirler. Yani derin kökler tarihte bulunmaktadır. Alfred Marshall, politik ekonomi veya ekonomiyi, iş yaşamı düzeninde beşeriyetin/ insanlığın anlaşılmaya çalışılması olarak tanımlar[1]. Ekonomi; iş yaşamı düzeninde beşeriyetin hayatı, hareketleri ve düşünceleriyle ilgili bir çalışma alanıdır[2].  Alfred Marshall, refahın arttırılmasında; bireyler ve sosyal aksiyonların incelenmesinde; vasıf/ uzmanlık ile materyal kullanım gereksiniminin çok yakın ilişkili olduğunu belirtir. İnsan karakterinin; günlük çalışması ve dini idealleri tarafından şekillendirildiğini, dünya tarihini şekillendiren iki büyük ajanın din ve ekonomi olduğunu ifade etmektedir.
Ekonomik analizin temelinde “mal ve hizmetlere ödenen fiyatı belirleyen faktörlerin ne olduğu” yer almaktadır. Modern ekonomik yaşamda emek değer teorisi ve dağılım teorisi nihai ilginin konusu olmuş, ikinci adımı toplam ekonomik performansın daha iyi ya da daha kötüye gitmesine yol açan faktörler teşkil etmişlerdir. Bütün sorunlar ve içerdikleri; mal ve hizmet üretimi ve fiyatlaması, üretilen kazancın dağılımı olarak ekonomik aktvite/ faaliyettir. Burada iş teşebbüslerinin rolü, banka ve merkez bankası, farklı formlarda para, uluslararası ticaretin özel problemleri devreye girmektedir. Sonuç olarak ekonomik yaşamda farklı düzeylerde politik ve sosyal çerçeve mevcuttur ve belirtilen bütün bu konular ekonomi bilimini şekillendirmektedir[3] .
Söz konusu sorulara olan cevapların olmaması, ekonomik faaliyetlerin  gereken sofistike düzeyde gelişmemesinden kaynaklanmaktadır. Cevapların olmaması, sorunların henüz ortaya çıkmamasıyla ilgilidir. Yunan şehir devletleri ve Atina İmparatorluğu, daha sonra Roma İmparatorluğu dönemlerinde iktisadi problemlerin çoğunun ifade edilmemesi; hem Yunan hem de Roma’da temel endüstrinin tarım olması, başlıca üretim birimlerini hane halkı olarak “slaves”/ kölelerin oluşturmasıdır. Piyasalar ve zanaatkarlar mevcuttur ve çoğunlukla köledirler. Şimdiki anlamda endüstriyel faaliyet çok azdır.
Dünya cari politik sisteminin şekillenmesi 15.yy’da başlamış, politik otoritenin odağı olarak devletlerin ortaya çıkışı; baronluklar, dükalık ve prenslikler gibi küçük feodal birimlerin zayıflaması, Venedik gibi şehir devletlerinin; otonomi ve politik yaşamsallığını sürdürememesi sonucunda entegrasyon sürecinin başlaması, bir grup teknolojik gelişme ve ekonomilerin güçlerinin azalması,  kralların yeterli gücü kazanmalarıyla  mümkün olmuştur[4].
Modern Avrupa devlet organizasyonları 1453’te Yüzyıl Savaşları sonu ile 1559’da Habsburg-Valois Savaşları[5] arasında ortaya çıkmıştır. Yönetimsel merkezileşme 1453’ten çok daha önce, feodal monarşiler olarak başlamakla birlikte “Renaissance”,  yeni sanat ve mimarisiyle fiziki oluşumları olduğu kadar yeni egemenlik kurallarını da belirlemiş, sağlamıştır.
Renaissance devleti olarak tanımlanan politik düşüncenin yeni formu, Niccolo Machiavelli ve Thomas More tarafından yaratılmıştır. Machiavelli ve More profesyonel akademisyenler değillerdir. Machiavelli devlet komitesi sekreteri olarak Kuzey Avrupa ve İtalya’da Florentine elçiliklerinde hizmet vermiştir. More, Londra’da İngiliz hukuku üzerinde çalışmış, Londra şehrinde “attorny”/ dava vekili/ savcı olarak hizmet vermiştir. Machiavelli ve More, politik düşüncede modern  pragmatik ve idealistik gelenekleri tesis etmişlerdir .
16. ve 17.yy’larda bugünkü anlamıyla ulus devlet, gelişmesinin ilk safhalarındaydı. 16.yy’da başlayan süreç, yöneticilerin gücünü içsel ve dışsal olarak etkin şekilde sınırladı. Batının yasal geleneğinde kilometre taşı olan bu gücün kullanımı, 17.yy’da çok genel olarak Max Weber tarafından “a monopoly  of the legitimate use of force”- meşrulaştırılmış güç kullanım monopolü olarak adlandırılmıştır[6] İspanya, İngiltere, Fransa, Portekiz modern anlamda belli derece devlet olma başarısı sağlamışlardır. Kıta Avrupasında bu periyottaki devletlerin çoğu modern anlamda ulus devlet değil, çok etnik grupların olduğu imparatorluklar ve mini-devlet monarşilerdir. Bugün uluslararası devlet sisteminin temeline tekabül eden “Treaty of Westphalia (1648)” ulus devlet öncesi monarşiler tarafından imzalanmıştır[7]. Buna rağmen Westphalia fikri, modern öncesi dönemde egemenliğin halka ait değil yöneticilere ait olduğunu düşünür. Amerika’nın bağımsızlık deklarasyonu ve Fransa’nın insan hakları deklarasyonu ise insanların eşitliği ve vatandaşlık kavramı üstünde tesis edilmiştir.
Demokratik ulus devlet ise 19. ve 20.yy’da ortaya çıktı ve eski dünyanın devletleri, modern dünya ulus devletlerine dönüştü. Sağlanan finansal kaynaklar; devletin güçlenmesini, güç kontrolünü stabilize etmesini, hem devletin kendi topraklarında karşıtlarına karşı hem de dışarıda diğer devletlere karşı gücünü kullanıma hazır hale getirmesini mümkün kıldı Vergi kaynaklarının kontrolüyle (“resource dimension”/ kaynak boyutu) birlikte devletin diğer boyutlarının, “legal dimension”/ yasal boyutunun geliştirilmesi, normatif bazda kurallar-kanunların koyma ve yürütülmesi imkanı doğdu ve devlet egemenliği sağlandı. 19.  ve 20.yy’da demokratik ulus devletin tesisiyle birlikte “legimitimation”/ meşruluk boyutuna ulaşıldı. 19.yy’la birlikte, devletten; Adam Smith’e bağlanan laissez-faire ekonomisinin sınırlı ”night watchman”/ bekçilik görevi dışında farklı amaçları yerine getirmesi beklendi, devletin “welfare dimension”/ refah boyutu, müdahaleci devlet olarak tanımlanan rolüne dikkatler çekildi[8].   1
1929-1930 Büyük Depresyon’una önemli bir tepki, ABD’de büyük oranda Roosevelt “Revolution”/ devrimine dayanan refah devletinin hayata geçirilmesidir. Refah devletinin yaratılması daha öncelere, Almanya’da Otto von Bismark’a (1815-1898) dayanır[9]. 1880’lerde Almanya’da, devletin rolü Ricardian’lar, klasikler tarafından sınırlanmış olduğundan sosyal aksiyon rahatsız edici değildir. Alman ekonomistlerin çalışmaları tarihleriyle ilgili olmuş ve devlet alanına girmemişlerdir. Prusya ve Alman geleneklerinde devlet; işinin ehli, yararlı ve yüksek oranda prestijlidir.
Sanayileşmenin ardından hızla ortaya çıkan gelir dağılımı çarpıklığı;  büyüyen aktif endüstriyel işçi sınıfının tepki gösteren işçi hareketlerine yol açtığının ve işçilerin devrimsel fikirlere açık olmasının görülmesi, özellikle o zamanlarda ölmüş olan Karl Marx’dan yayılan fikirlerden kaynaklanmaktadır. Devrim korkusu reformları uyarmış, Bismark, kapitalizmin çıplak zalimliklerini iyileştirmek için bunları vurgulamıştır. 1884 ve 1887’de Reichstag’da elementer düzeyde kaza, hastalık, yaşlılık ve yetersizlik sigortası uygulamasına başlanmıştır. Benzer aksiyonlar Avusturya, Macaristan ve Avrupa’nın başka alanlarında da izlenmeye başlanmıştır. Refah devleti, değerliliği ve yasallığı yüzyıldır tartışmaların konusu olmuş büyük bir tarihsel gelenektir. Bu konuda kapsamlı, etkili bir adım Bismark’ın büyük insiyatifinden yirmibeş yıl sonra İngiltere’de atılmıştır[10]
Barış, yasal güvenlik, bireysel hürriyet, politik kendi kendine yeterlilik ve sosyal refah gibi temel sosyal değerleri içeren devlet gücü, modern devletin göstergesi olmuştur. Öncelikle modern devletin; modern formda “para ihraç etme monopolü”nü ifade eden, kendine bağlı topraklarda; anahtar materyal kaynakları kontrol ettiği, vergileme gücüne sahip olduğu, güç kullanabildiği varsayılır. Antony Giddens, The Nation-State and Violence’ de “yasal düzeninin; kontrata dayalı haklar ve yükümlülüklerin merkezileştirilme ve korunması ve parasal sistemin koordine edilme ve devlet gücüyle yaptırım uygulanması ve merkezi olarak uygulanan vergileme sistemiyle ulus devletin oluştuğunu” ifade eder.
Devlet formasyonu; merkezi hükümet altında piyasaların birleştirilmesi; derebeyliklerin ortadan kaldırılması, ortak para birimi; aynı krallıkta farklı derebeyliklerin/ senyörlerin farklı para birimi uygulamalarının son bulmasıyla, vergiler; farklı derebeylerin farklı vergi uygulamalarının son bulması tek vergi sisteminin tesisiyle, ağırlık ve ölçü sistemleri, mülkiyet ve mülkün korunmasında hukuk sisteminin tesis edilmesiyle sağlanmıştı.
Ulus devletlerden biri olarak İngiltere; 19.yy’da merkez bankasını tesis ederek, kara ve tren yolları inşa ederek, posta servisi, toprak mülkiyeti, şirket hukuku, sendikaların düzenlenmesi, sağlık hizmetleri, eğitim, okul sistemleri, hukuk ve düzen, hapishaneler, polis gücü, ordu, deniz gücü tesis etti, deniz aşırı yatırımlarını korudu ve devlet bir koloni ağına sahip oldu[11].
Bunların bir kısmı “nightwatchman”/ bekçilik olmakla birlikte devlet tarifelerle endüstrilerini korudu, ulusal endüstriler, sağlık ve eğitim sistemleri oluşturdu, bugün refah devleti olarak isimlendirdiğimiz emeklilik ve sosyal güvenlik sistemini oluşturdu[12]. İngiltere’de olduğu gibi Hollanda’da da ulus bilinci erken modern dönemlerde gelişmesine rağmen, modern ulusalcılığın prototipi Fransız Devrimi ile ortaya çıkmıştır[13]. Bu nedenle Avrupa’nın modern ulus devletleri bir ondokuzuncu yüzyıl, hatta ondokuzuncu yüzyıl geç dönemlerinin olayıdır.


[1]       Alfred Marshall, Princiles of Economics-An introductory volume, eighth edition, Macmillan and Co. Ltd. 1936,  p.1
[2]       Alfred Marshall, p.14
[3]       John Kenneth Galbraith,  A History of  Economics- the past and present, Penguin Books, 1987, p.7
[4]     Eugene F. Rice Jr. and Anthony Grafton, The Foundation of Early Modern Europe,1450-1559,  second edition, W.W.Norton &  Company, 1994 p.140
[5]       Eugene F. Rice Jr. and  Anthony Grafton, pp. 49,50
[6]       Michael Zürn and Stephan Leibfried,“A New Perspective on the State-1.Reconfiguring the national constellation”, Transformations of  the State, edited by Stephan Leibfried and Michael Zürn, Cambridge University Press 2005, p.6
[7]      Martin Shaw, Theory of Global State-Globality as an Unfinished Revolution, Cambridge  University Press, 2000, p.30  ve bkz. Wallerstein Immanuel, “States? Sovereignity?-the dilemmas of capitalists in age of transition”, States and Soverignty in the Global Economy, ed.by David A.  Smith, Dorothy J. Solingen and Steven C. Topik, Routledge 1999, p.23
[8]      Michael Zürn and Stephan Leibfried, p.9
[9]      John Kenneth Galbraith, p.210
[10]    John Kenneth Galbraith, p.211
[11]      Michael Barratt Brown, Models in Political Economy-A Guide to The Arguments, second edition, revised and expanded, Penguin Books, 1995, p.289
[12]     Michael Barratt Brown, p.290
[13]     Martin Shaw,  p.103