16 Mayıs 2018 Çarşamba

Ekonomik Büyüme


Prof.Dr. F.Nuray Altuğ                                                                                    
                                                                                                                                                       10 Mart 2018

Ekonomik Büyüme 

Giriş

İktisat politikalarının amaçlarından biri de ekonomik büyümedir.
Genel olarak iktisat politikasının amaçlarını[1]:
·        Ekonomik büyüme ( mal ve hizmet üretiminin, refahın arttırılması )
·        Fiyat istikrarı  ( düşük enflasyon oranları veya enflasyonun hiç olmaması )
·        Tam istihdam ( düşük işsizlik oranları veya işsizliğin hiç olmaması, iş arayan herkesin çalışabilmesi )
·        Ödemeler dengesi denkliği ( çok genel olarak 
ihracat ve ithalat arasında açığın olmaması veya çok düşük oranda olması )
·        Gelir dağılımında adaletin,
·        Kaynak dağılımında etkinliğin sağlanması
olarak tanımlayabiliriz.  Ve bu amaçlar arasında “trade off “/ bir değişim oranı mevcuttur. Yani biri düzeltilirken diğeri bozulur.
Toplumların her biri; ekonomik faaliyetlerin piyasalar tarafından mı yoksa devlet planları doğrultusunda mı organize edileceğiyle ve endüstrilerin özel mülkiyete mi devlet mülkiyetine mi ait olmasıyla ilgili temel bir seçim, tercih yapmak zorundadırlar. Seçim, ekonomik problemlerin serbest piyasalar veya devlet planlamasıyla mı başarılı şekilde çözümleneceğiyle ilgilidir. İki farklı ekonomik sistemden kapitalist sistem, üretim araçlarında (fiziki kapital) özel mülkiyete ve büyük oranda serbest çalışan piyasalara dayanırken, sosyalist/ merkezi planlı ekonomiler devlet planlamasına, üretim araçlarının devlet mülkiyetinde olmasına dayanırlar[2]. Temel olarak kapitalist bir ekonomi olan Fransa ise, ekonomik faaliyetlerin organizasyonunda, direkt kontrolden ziyade devlet rehberliğinin yer aldığı “indicative”/ belirleyici planlama, karma ekonomiyi geliştirmiştir.
Piyasa ekonomisine dayanılsa da devletin ekonomide olması gerekmekte, ekonomi özel sektörün çalışmasına bırakılamamaktadır. Diğer bir deyişle ekonominin büyük bölümü niçin “invisible hand ”e, piyasanın güçlerine bırakılmaksızın devlet yönlendirmesinin konusu olmaktadır? Bu kısmen, politik ve sosyolojik ideolojilerin konusudur, fakat  bu konunun sadece bir bölümüdür ve çok önemli diğer bölüm, piyasa mekanizmasının tek başına bütün ekonomik fonksiyonları icra edememesi, bazı alanlarda piyasaların başarısız olması, özel mallardan farklı olarak kamusal malların -sosyal malların- üretilmesinde, kaynakların etkin dağıtılmasında, gelirin adil dağıtılması, ekonomik büyüme ve ekonomide istikrarı sağlamakta piyasanın başarısız olmasıdır. Kamu politikası; yol gösterici, düzeltici, belli noktalarda sübvanse edici olarak gerekmektedir. Devletin ekonomideki büyüklüğü ise, teknikten ziyade ideolojik bir tercihtir[3]. Fakat piyasa başarısızlığı devlet müdahalelerine gereksinim yaratmıştır.
Piyasaların etkinsiz olduğu alanlar;
·        kaynak dağıtımında etkinliği sağlamak,
·        gelir dağılımda adaleti sağlamak,
·        işsizliği ( tam istihdam ) ve enflasyonu ( fiyat istikrarı ) azaltarak stabilizasyonu/ istikrarı sağlamak,
·        yaşam standartlarının yükseltilmesi, fakirliğin azaltılması için ekonomik büyümeyi sağlamak
şeklinde klasik piyasa başarısızlıkları olarak sıralanabilir.

Ekonomik Büyüme

Ekonomik büyüme, devletler/ hükümetlerin GSMH’da hızlı ve devamlı bir büyümenin sağlanmasında görüş birliği içinde olduğu konulardan biridir.
Ekonomik büyümeyle birlikte artan ücret veya maaş gelirleri, aileler için diğer imkanlarından feragat etmeksizin; diğer ülke veya kıtalara seyahat etmek, yeni bir sterio, kolej eğitimi gibi yeni fırsatlar sunar. Benzer şekilde büyüyen bir ekonomi; yatırımlar, kamusal mal üretimi, tüketim düzeyini zayıflatmadan fakirliği ortadan kaldıracak yeni programların uygulanmasını ve çevrenin düzeltilmesini mümkün kılar. Büyüme; nedreti azaltır, yani yetersiz mal ve hizmet arzını arttırarak insanların daha fazla istek ve ihtiyaçlarının karşılanmasını mümkün kılar. Büyüyen bir ekonomi daha fazla harcama yapılmasını sağlarken simultane şekilde üretim kapasitesini de arttırır[4].
Fakat, ekonomik büyüme yani GSMH’da sağlanan artış, bu artışın ekonomideki bireyler arasında adil dağıldığı anlamına da gelmez.
Genel olarak ekonomik büyüme, reel çıktı/ üretim düzeyindeki pozitif değişme oranı olarak ölçüldüğünden, GSMH’nın büyümesinin; eğer varsa fiyatlar genel seviyesindeki artıştan (enflasyon) fiyat endeksleri kullanarak arındırılmasını gerektirir.
Eğer ekonomide, ekonomik büyümeyle birlikte nüfus da hızla artıyorsa bu ölçümleme yanıltıcı olur. Bu nedenle alternatif ve de daha uygun tanımlama, ekonomik büyüme tanımlamasının kişi başına çıktı rakamlarıyla yapılmasıdır. Bir yıllık dönemdeki mal ve hizmet üretimi nüfusa bölünür.
Ekonomik büyümenin tanımlanması; “kişi başına reel üretimdeki artış” haline gelir ve  “kişi başına reel üretimdeki değişme oranıyla” ölçülür.
Bu çok genel tanımlama, toplam üretim ve gelirin toplam nüfus arasındaki dağılımı konusunda fikir vermez. Bir ekonomi, toplam ve kişi başına üretimde hızlı bir artış sağlayabilir. Fakat aynı zamanda fakirler daha fakir hale gelebilir. Yani refah, toplumun bireyleri arasında adil olarak dağılmayabilir. Dikkat edilmesi gereken nokta, gelir gruplarının bu ekonomik büyümeden nasıl yarar sağladıklarıdır. Bu nedenle ekonomik büyüme rakamlarına bakarken dikkatli olunmalıdır. Gelir dağılımıyla ilgili bilgi vermezler. Aynı üretim düzeyinde bireylerin daha az çalışıyor, daha fazla dinlenmeye zaman ayırıyor olmaları durumunda da ekonomik büyüme sağlanmış demektir. GSMH artıyorken askeri harcamalar daha çok arttırılmışsa bireylerin yaşam standartlarının yükseltilememesi söz konusudur. Bu nedenlerle ekonomik büyüme rakamları bize gerçekleri tam yansıtmaz.
İlave edilmesi gereken diğer bir nokta, ekonomik büyüme tanımlamasının iyi bir yaşamın çevresel, kültürel, ruhsal yanıyla ilişkili olarak yapılmamasıdır. Ekonomik büyüme ölçümleriyle bir büyüme sağlanamamasına rağmen toplumun daha çok bireyi ruhsal mutluluğa ulaşmış olabilir[5]. Bütün bu eksiklerine rağmen, ekonomik büyüme; ülkelerin birbirleriyle karşılaştırılmalarında ve ekonominin kendi gelişiminde bize görüş sağlayan bir ölçüttür.
Sonuç olarak ekonomik büyüme; ekonomideki mal ve hizmet miktarının arttırılması, dolayısıyla kişi başına gelirin arttırılması, refahın arttırılmasıdır.

Ekonomik Büyüme Nasıl Sağlanır ?

Mal ve hizmet miktarında artış olarak ifade edilen ekonomik büyüme iki yolla sağlanır[6].
·        Birincisi; mevcut kaynakların kullanımının arttırılması,
    a. atıl kapasitenin kullanıma sokulması ve
    b. verimli kullanılması,
·        İkincisi ise tüm üretim faktörlerinin üretime sokulduğu durumda yani tam istihdam durumunda üretim kapasitesinde teknolojik gelişme ile bir artışın sağlanmasıdır.
Ciddi işsizlikten muzdarip bir ekonomide üretimin arttırılması ve işsizliğin azaltılması, atıl üretim kapasitesinin kullanımıyla mümkündür.
Üretimin arttırılması; dar anlamda atıl emeğin üretime sokulmasıyla yani işsizlere iş verilerek, geniş anlamda ise bütün üretim faktörlerinin üretime sokulmasıyla olur.
Ve emeğin verimliliğinin eğitim-öğretim yoluyla ve yeni makinaların kullanıma sokulması yoluyla attırılmasıyla da üretim arttırılabilir.
Ve de icatlar (teknolojik gelişme) kanalıyla üretim kapasitesinin arttırılması, üretim olanakları eğrisinin dışa doğru kaydırılması yoluyla yani, teknolojik gelişme ile mümkün hale gelir.
Ekonomik büyüme kısa dönemde atıl kapasitenin kullanılması, verimliliğinin arttırılması ve uzun dönemde ise üretim kapasitesinin arttırılmasıyla sağlanır.

Üretim Kapasitesini Arttırmanın Yolu Nedir?

Üretim kapasitesi ise yatırımlar yoluyla arttırılır. Yatırımlar ise “dual etkiye” sahiptir.

Yatırımların Etkisi

Yatırımlar;
·        kısa dönemde gelir arttırıcı etkiye,
·        uzun dönemde ise kapasite arttırıcı etkiye sahiptir.
Bu nedenle ekonomik büyüme sağlamak için yatırımlardan yararlanılır.
Milli Gelir (MG) = Tüketim + Yatırım + Devlet Harcamaları + (İhracat-İthalat) Harcamaları
’ından meydana gelir.
Milli Geliri oluşturan bütün kalemlerdeki artış, MG’de (çoğaltan misli kadar) artışa yol açar. Fakat ekonomik büyüme sağlamak için kapasite arttırıcı etkiye de sahip olan yatırımlar tercih edilir. Üretim kapasitesi arttığı için ertesi sene daha fazla mal ve hizmet üretilerek refah arttırılabilir.
Yatırımlar; kısa dönemde gelir arttırıcı etkiye sahiptir.
Yatırımlar için harcanan mal ve hizmetlere ödenen paralar, geliri dolayısıyla da talep edenleri yani toplam talebi arttıracaktır. Yatırım yapıldığı süreç süresince daha fazla malzeme kullanılacak, işsizler üretime girecek, talep etme gücü artacaktır. Buna karşılık yatırımlar üretime başlayıncaya kadar ( kısa dönem ) üretilen mal ve hizmetler aynı olduğundan bu durum fiyat artışları, enflasyonla sonuçlanır.
Yatırımlar Uzun Dönemde Kapasite Arttırıcı Etkiye Sahiptir.
Ancak yeni yatırımlar üretime başladığında, yani uzun dönemde üretim arttığında, talepteki artışı karşılayacak ilave üretim yapıldığında, üretim artışı yani mal ve hizmetlerde olan artış bollanan mal ve hizmet fiyatlarını, yani enflasyonu düşürür.

Teorilerde Ekonomik Büyüme

Neoklasik Büyüme Teorisi[7], teknolojik bilgi stokunu değişmez olarak alan (egzojen·), yeni ürünlerin üretim yollarının, inovasyonların olmadığı, girdi ve çıktı arasındaki ilişkiyi gösteren değişmeyen bir üretim fonksiyonuna dayanır (GDP= f(L,K)). Üretim miktarı,  üretimde kullanılan temel faktörlere dayanır.  f, girdi ve çıktı arasındaki temel ilişkiyi, K ve L, bize belli düzeyde çıktının/ GDP;  ne kadar emek/ L ve kapital/ K ile üretildiğini gösterir. Üretim fonksiyonunda; azalan getiriler·, veya  sabit getiriler· söz konusudur.
Piyasa ekonomilerinde tatmin edici bir ekonomik büyüme oranının otomatik olarak sağlanabileceği ile ilgili bir kanıt söz konusu değildir. Piyasaların yönettiği ekonomilerde ekonomik büyümenin belirlenmesi karmaşıktır ve ekonomik değişkenler kadar ekonomik olmayan değişkenleri de içermektedir. Ekonomi biliminde, ekonomik büyüme konusuna açıklama getiren tek bir kapsamlı yaklaşım da söz konusu değildir. Pek çok teori ekonomik büyüme konusuna katkı sağlar.
Tatmin edici bir büyüme oranının sürdürülmesinde; kantitatif olarak kaynakların genişlemesi kadar bu kaynakların kalitatif iyileşmesi de temel konudur. Ayrıca politik istikrar gibi ekonomik olmayan faktörlerin önemi göz ardı edilemez.
Ekonomik büyüme gelişmiş ülkelerde sürdürülen gelişmeye tekabül ederken azgelişmiş ülkelerde veya endüstrileşmemiş ülkelerde, toplumların kültürel, kurumsal yapısında da gelişme sağlanmasını, ekonomik kalkınmayı içerir. Yatırımların dual rolünün ekonomik büyümede önemi şüphe götürmez. Yani yatırımlar kısa dönemde tasarrufların kullanımıyla ekonomide tam istihdam dengesi yaratır, gelir yaratıcı etkiye sahiptir ve uzun dönemde kapasite yaratıcı etkisiyle ulusal sermaye stokunu arttırır[8].
Ekonomiler daima sürdürülebilir veya tatmin edici bir ekonomik büyüme oranı sürdüremeyebilirler. Piyasa ekonomilerinin bu kalıtımsal dengesiz yapıları devletin enflasyonist olmayan bir tam istihdam ve tatmin edici bir büyüme oranı oluşturmasına neden oluştur.
Harrod (1939) ve  Domar (1946)‘dan beri ekonomistler yaşam standartlarının yükseltilmesini açıklamak için sermaye oluşumuna bakmışlardır. Solow 1950’li yıllarda dinamik yatırım ve büyüme prosesinde sermaye yoğunluğunun emek verimliliğini arttıracağı fikrini formalize etmiştir[9].
Pek çok erken büyüme teorisi; “teknolojik süreci” egzojen alır ve ekonomik sektörün dışındaki faaliyetlerden, teknik bilgide oluşan gelişmelerden kaynaklandığını kabul eder. Neoklasik modelin temel oluşumunda; üretim fonksiyonunda emek ve sermayenin çoğaltılmasında sabit getiriler yer alır. Nüfus büyümesi ve emek arzının sabit ve emek arzının eşit birimlerden oluştuğu varsayılır. Bu nedenle toplam üretim fonksiyonu yalnızca sermayenin fonksiyonu olarak yazılabilir. Y= f (K). Bu fonksiyon belli bir bilgi düzeyinde ve mevcut tekniklerle ne kadar çıktının ne kadar sermaye ile üretilebildiğini gösterir[10]. Sermaye ve emeğin tam ve etkin olarak istihdam edildiği varsayımı altında ve sadece ne üretilebildiğini değil ne üretilebileceğini de ifade eder.
Toplam üretim fonksiyonunun temel özelliği sermaye birikiminde azalan getirilerin söz konusu olmasıdır.
Modelde egzojen alınan, temel araştırmaların yönettiği inovasyon görüşü, Shell (1967)’in çalışmasında açık olarak ifade edilmiştir[11].
Nordhaus (1969) ve Shell (1973) ilk defa teknolojik değişikliklerin bazı ekonomik seçimlerin sonucu olduğu üzerinde durmuşlar, araştırmalara hakim olan faktörün monopol rantı olduğunu ifade etmişlerdir[12]
Shell, Solow ekonomisinde kar arayışında bulunan işletmelerde teknik bilgiye katkıda bulunan bir kamu araştırma sektörü üzerinde durmuştur. Devletin topladığı vergilerle finanse edilen bu sektör, ekonominin diğer kesimlerinden kaynakları çeker. Egzojen olan bu sektörün ölçeği, araştırma fonlarını sağlamak için vergileri empoze etmekte devletin ne kadar istekli olduğunu yansıtır[13].
Arrow (1962b)’de teknolojik progresi ilk defa, ekonomik alandaki faaliyetlerin dışındaki doğal gelişme olarak almıştır. Shell, bilgi yaratımını iradi bir faaliyet olarak alır. Arrow, öğrenmenin kazai olarak ortaya çıktığını ve ekonomide yayılmasının sonucu olarak yarar sağlayan sermaye oluşumunun bir ürünü olduğunu ön görür. Arrow (1962b), bilgi birikiminin firmanın yeni faaliyetler ile iştigal etmesinden kaynaklanabileceğini ifade eder. Firma sermaye malları üretiminde (tüketici malları üretiminde değil) yarattığı ilave bilginin kamusal alanda serbestçe dağılımını önleyemez. Bu bilgi ardıl üretim faaliyetlerinde kaynak verimliliğine katkıda bulunur[14]. Romer (1986) yaparak öğrenmenin sürdürülebilir büyümenin kaynağı olma olasılığı ve teknolojik progres/ süreç iyileşmesinin tamamen dışsal ekonomiden geliştiği üzerinde durmuştur. Arrow’un belirttiği gibi, mükemmel rekabetçi bir çevrede bilgiye yapılan yatırımların olası sonucu olduğundan bu varsayım uygundur.
Robert Solow, 1950’lerde yaptığı çalışmalarla ekonomik büyüme teorisine katkılarda bulunmuş ve ekonomik büyüme çalışmaları için temel çerçeve sağlayan katkılarından dolayı 1987’de ekonomi alanında Nobel ödülünü almıştır. 1980’lerden itibaren ekonomistlerin ilgileri endojen· büyüme teorisine dönmüş, büyüme sürecinin daha iyi anlaşılmasını sağlamıştır[15].  İzleyicileri, Solow’un makalesinde (1957) “Solow residual” olarak adlandırılan, toplam üretim fonksiyonunda hangi farklı girdilerin üretim faktörlerinin çıktı büyümesine sağladığı katkının açıklanamayan büyük bir kısmını keşfetmenin peşine düşmüşlerdir.
Solow’un Neoklasik modeli, sermaye birikiminin orta vadede ekonominin büyüme oranını nasıl yükselttiğini gösterir, fakat üretim fonksiyonunun değişken faktöre göre azalan getiriler, teknik progrese sıfır, ölçeğe göre sabit getiriler sağladığı uzun vadede (steady state) büyüme oranının emek gücü büyüme oranıyla sınırlandığı tahminini yaratır. Bu nedenle teknik progres Solow modelinde egzojen varsayılır, uzun vadede ekonomik büyümeyi yönlendiren güçtür. Solow’un makalesinin (1957) izleyicileri Solow “residual”/ artığının toplam faktör verimliliğini temsil eden teknik progres olarak almışlar, bu da teknolojik değişim egzojen alındığından ekonomik büyümenin büyük bir parçasının açıklanamaması anlamındadır.
Endojen büyüme teorisi, insan sermayesinin ve araştırma ve geliştirmenin rolü üzerinde durarak sermaye birikiminin önemini yeniden değerlendirerek bu zorlukları aşmayı denemiştir.  Sonuç olarak endojen büyüme teorisi; ulusal gelir düzeyi ve büyüme oranında sürdürülebilir farklılıkların olasılığı konusunda bir bakış açısı verir.
Ülkeler arası büyüme oranı veya gelir düzeyinde yakınlaşma olduğunda bu Solow modeline kontras/ terstir.  Moses Abramovtz, Journal  of Economic History’de yayınladığı ilk  makalesinde “catch-up” hipotezi üzerinde durmuş, hızlı gelişme için potansiyel sağlayan verimlilik düzeyini taşıyan arka yapıyı değerlendirmiştir. Verimlilik düzeyi ile Dünya lideri konumundaki ABD, diğer ülkelere içerilmemiş teknolojiyi kullanmak için fırsat sağlamıştır. Abramovitz, son 100 yıl içinde ve özellikle II.Dünya Savaşı’nı izleyen çeyrekte bir grup endüstriyel ülke deneyimini gözden geçirmiş ve “catch-up” hipotezini ima eden  verimlilik düzeyi yakınlaşmasını destekleyen bulgulara ulaşmıştır[16]

Ekonomik Büyümenin Belirleyicileri

Ekonomik büyüme farklı ülkelerde farklı oranlarda ve aynı ülkede zaman içinde farklı oranlarda olabilir, gerçekleşebilir. Ekonomik büyümeyi belirleyen pek çok faktör mevcuttur.
Ekonomik büyüme teorisine göre büyüme;
·        ekonominin sahip olduğu emek ve onun verimliliğine,
·        sermaye,
·        teknoloji seviyesi ve
·        doğal kaynaklarına
dayanır[17].
İlk defa “Wealth of Nations” adlı çalışmasında Adam Smith, bugünkü modern anlamıyla üretim faktörleri; toprak, emek ve sermaye üzerinde durmuştur[18]. Basitleştirme amacıyla çıktının sınıflandırılmasında ürün tipleri; tarımsal ürünler ve imalat malları, hizmetler olarak ayrılır. Klasik teorinin modern yorumlarında ürün bazlı/ sektörel “dichotomy · / dikotomi kullanılır
Ekonomik büyümenin belirleyicilerinden biri de emek gücü büyümesinde kişi başına gelirin arttırılmasıdır. Ekonomi istikrarlı bir büyümeye sahip ise uzun dönemde Q/ çıktının belirleyicileri; K/ sermaye ve L/ emek olduğundan, nüfus büyümesi yani emek gücünün büyümesi; öncelikle istikrarlı bir büyümeyi sağlar. İkinci olarak, nüfus büyüme oranı, sermayenin genişletilmesinde ne kadar tasarruf kullanılması gerektiğini belirler. Çünkü, nüfus artığında yani emek gücü arttığında, tasarrufların bir bölümünün yeni işçilerin teçhizatlandırılmasında (öğretim ve eğitim) kullanılmasını gerektirmekte, kişi başına düşen gelir azalmakta, tasarrufların da düşmesiyle sonuçlanmaktadır[19]. Bu da yatırımlara ayrılan tasarruf miktarının düşmesiyle sonuçlanmaktadır.
Emek hizmetlerini arttırmanın yolu, emek verimliliğinin arttırılmasıdır. Bu öncelikle emeğin eğitimiyle sağlanacaktır. Emeğin öğretim ve eğitimi yoluyla emek verimliliği, emeğin sağladığı katma değeri arttırılır. Yeni büyüme teorileri; sermaye oluşumunda teknolojik ilerleme ve yatırımların önemli dışsallıklar sağlanmasına yol açtığı, yatırımların teşviki yönündedir. Robert Lucas tarafından geliştirilen yeni büyüme teorisinde, verimlilik büyümesi fizik sermayeden ziyade insan sermayesiyle yakın ilişkilidir. İnsan sermayesi, uzmanlaşmış emek anlamındadır ve insanların daha fazla zamanlarını öğretime ayırmalarıyla sağlanır. Uzmanlaşmış ve uzmanlaşmamış emek, genel olarak, hem endüstriyel araştırma labaratuvarlarında hem imalat teşebbüslerinde çok farklı amaçlar için icraatta bulunurlar. Bu iki farklı tür emek tam olarak birbiri yerine ikame edilemez. Uzman emek daha çok endüstriyel araştırma labaratuarlarında istihdam edilir. İnsan sermayesine yapılan yatırımlar sadece kendi verimliliğini değil, diğerlerinin de verimliliğini arttırır, yani pozitif dışsallık yaratır. Sonuç olarak devlet tarafından sübvanse edilen mesleki eğitim ve diğer aktivite/ faaliyet eğitimleri insan sermayesinde gelişmeye, verimliliğe yol açacaktır[20]. Büyümenin sağlanmasında fiziki kapital önemli iken insan sermayesi hayati önemdedir[21].
İnsan sermayesi; doğal yetenek ve kabiliyet gerektirdiği kadar öğretim ve eğitim alınmasını da gerektirir.
Büyümenin belirleyicilerinden emek miktarı ve verimliliğinin arttırılmasında alınabilecek önlemlerden biri de emek gelirleri üzerindeki verginin azaltılmasıdır. Bu verginin azaltılması vergi sonrası emek gelirlerinin artmasına yol açacaktır. Burada, emek gelirleri üzerinde vergi indirimi kadar tasarruflar üzerindeki vergi indirimleri ve yatırım sübvansiyonlarının oluşturduğu vergi gelir kayıplarının nasıl sağlanacağı sorusunu ortaya çıkarır. Vergiler saptırıcı olmakla birlikte bu, vergilerin ortadan kaldırılması gerektiği anlamına gelmez. Devlet hizmetleri için kaynakları oluşturan vergiler, vergi sisteminin etkin olmasını gerektirir.
Endüstrileşmiş bir ülkedeki ortalama işçi verimliliği, gelişmekteolan bir ülke ortalama işçi verimliliğinden çok fazladır. Bu kısmen endüstriyel ülkenin daha fazla fiziki kapital/ sermaye ile çalışmasından kaynaklanmakla birlikte, daha çok daha fazla öğretim ve eğitim sağlamasından, ulusal inovasyon prosesinden de kaynaklanmaktadır.
İnsan sermayesi resmi öğretim ve gayrı resmi eğitim (çıraklık) ve mesleki tecrübeyle sağlanır. Gelişmekte olan ekonomilerde insan sermayesi yetersizliği, bu ekonomilerin karakteristikleri olan düşük gelir düzeyi nedeniyle fiziki sermaye ve insan sermayesi biriktirilmesinde yaşanan zorluklardan kaynaklanmaktadır. Gelir yetersizliği nedeniyle çocuklar çok genç yaşta çalışmaya başlamakta, eğitimlerini devam ettirememektedirler. Finansal kaynaklar olsa bile eğitim-öğretimin yaygınlaştırılması için öğretmen yetiştirilmesi yıllar almaktadır. Büyüme de, ekonomik üretim faktörlerinin tedrici olarak biriktirilmesi uzun zaman aldığından zaman almaktadır. Öğretim çok yavaş büyüyen fakat çok güçlü bir üretim faktörüdür[22].
Sermaye, ekonomik büyümenin belirleyicilerinden bir diğeridir. “Working capital”/ çalışma sermayesi ve fixed capital”/ sabit sermaye olarak üretimde yer alır. Çalışma sermayesi; emeğin üretim yaparken kullandığı kaynak akımı şeklinde veya üretim öncesi bu kaynakların birikim formu şeklinde stok olarak bulunur.
Sabit sermaye de başlıca iki formda; birincisi, tesis ( bina ve benzeri yapılar) ve ikincisi, ekipman (makine ve taşımacılık ekipmanı) şeklinde ortaya çıkar.
Nadir bir kaynak olarak fiziki sermaye; makine, ekipman, bina ve envanter şeklinde uzun yaşamlı üretici malları formundadır. Bu üretim malları, yatırım prosesi veya sermaye/ kapital formasyonunun sonucudur. Fiziki sermayeden farklı olarak finansal sermaye, kendisi fiziki mal olmayan ama fiziki mallarla kolayca değiştirilebilen likit varlıklardır. Ekonomistlerin fiziki sermayesi, finansal sermaye ve insan sermayesini içermez[23].
Sermaye birikimi; gelecekteki sermaye malları ve tüketim mallarının üretiminde kullanılabilen makine ve diğer dayanıklı mallardır. Gelişmiş ülkeler gelişmekte olan ülkelere oranla daha fazla kişi başına sermaye stokuna sahiptir. Sermaye stokunun ölçüsü, herhangi bir zamanda kişi başına maksimum gelirin belirlenmesine yardım eder. Daha fazla makine daha fazla üretime ve daha fazla gelir sağlanmasına neden olur. Daha yüksek gelirlerin, tasarrufların daha yüksek yatırımlara dönüştürülmesi, daha büyük sermaye stoklarına neden olur ve gelecekteki yüksek gelir olasılıklarına yol açar. Bu direkt prodüktif yatırımlar, genellikle “sosyal ve ekonomik alt yapı yatırımları” olarak bilinen yol, elektrik, su, sağlık koşullarının geliştirilmesi (sanitation), iletişim v.s. gibi ekonomik aktiviteleri entegre eden ve kolaylaştıran destekleyici yatırımlardır[24].

Endüstriyel Politikalar

Çok geniş anlamda endüstrileşme, iş organizasyonlarında; emeğin uzmanlaşması ve iş bölümüyle karakterize edilen ve teknoloji, mekanik güç, elektrik gücünün insan emek gücünü desteklemesi veya yerini alması anlamındadır. Bu yolla kavranan; tüketici malları ve kapital ekipmanı, tarım ve hizmet faaliyetleri olmak üzere ekonomideki bütün sektörlerin endüstrileşebileceği, yani üretim prosesine rasyonel yaklaşımdır. Dar anlamda endüstrileşme kavramı, ekonominin modern sektörü olarak adlandırılan; imalat endüstrilerinde sağlanan gelişme, endüstriyel malların üretimidir[25].
Endüstriyel politikalar genellikle, özel sektörün olduğu bir ekonomide, devletin sabit sermayeyi; tesis-ekipmanı arttırmak için uyguladığı farklı amaçların başarılması için izlediği; ne için ne yapılması gerektiği konusundaki politika veya stratejilerini ifade etmektedir[26].
Yeni endüstriyel politikalar uygulanması; ulusalcılıkla, ulusal rekabet edebilme yeteneğinin restore edilmesiyle ilgilidir.
Devlet ekonomik büyümenin sağlanmasında direkt, aktif rol alarak endüstrinin yapısını, kompozisyonunu değiştirebilir, düşük verimliliğe sahip endüstriden kaynakların yüksek verimliliğe sahip endüstrilere hareket etmesini sağlayarak yüksek verimliliğe sahip endüstrileri genişletir[27]. Endüstriyel politikaları vasıtasıyla ülkeler; sabit sermaye birikimlerini, imalat malları çıktısını arttırılabilir. Endüstri, kırsal sektörün absorbe edemediği, istihdam edemediği emeğe geniş istihdam olanakları yaratır, kişi başına üretimi arttırarak yaşam standartlarını yükseltir, ithal edilen organizasyonel metotlar ve teknolojilerin modernize eden etkileriyle sosyal ve kültürel davranışlarda gerekli ve istenilen değişiklikleri uyarır.
Endüstriyel politikalar; öncelikle, belli endüstrilere uygulanan; “infant”/ bebek endüstrilerin ve yeni teknolojilerin geliştirilmesi, ulusal şampiyonların yaratılması, kaynakların emek ve sermaye piyasalarını etkileyecek/ yönetecek şekilde yönlendirilmesi gibi mikroekonomik politikaların toplamı şeklinde veya ikinci bir form olarak devletin spesifik endüstrileri geliştirmesinin hedeflenmesi şeklindedir. Örneğin, Fransa birinci forma örnek teşkil  ederken,  ABD ikinci formu izleyen ülkelere iyi bir örnek teşkil eder. Endüstriyel politika structured/ yapısal ve frangmanted/ kısmi formda  uygulanabilir. Endüstriyel politikanın enstrümanları; “financial & regulatory”/ finansal ve düzenleyici olarak iki ana gurupta toplanmaktadır. Finansal enstrümalar; sübvansiyonlar gibi direkt ve “tax relief”/ vergi sisteminde sağlanan avantajlar şeklinde indirekt olarak ayırılır. Regülasyon araçları ise teknik standartlar ve normlar, “government procurement”/ devlet satın almaları  ve  antidamping,  gönüllü ihracat sınırlamaları gibi ticaret politikası araçlarıdır[28].
Serbest ticaret eğiliminin ve  R&D  harcamalarının artması, ulusların refahlarını restore etme yolu olarak  innovasyonların ilerletilmesi ve müteşebbisliğe yönelinmesini ifade etmektedir.

Teknolojik Değişim/ Gelişme

Technical progress”/ teknik ilerlemenin ele alınmasında temel problem, onu güç yapan şey, farklı formlarda olmasıdır. Teknik ilerleme tek bir şey değil,  pek çok şeydir. Belki de en faydalı ortak payda, belli çeşit bilginin, belli miktar kaynak ile;
·        üretimin daha büyük hacimlerine ulaşılmasını,
·        kalitesi daha üstün çıktı üretmeyi olası hale getirmesidir[29].
Teorik ve amprik çalışmalara konu olan teknolojik ilerleme, sadece ürünü değiştirmeksizin üretimin maliyet azaltıcı yapısıyla ele alınmaktadır. Bu yaklaşımın popülaritesinin temel nedeni; geniş sıralamada bir gurup problemi analiz etmekte nispi olarak basit bir aparat oluşturması ve sayılamayacak kadar ekonomik probleme kantitatif yaklaşmaya izin vermesidir. Aynı zamanda teknik iyileşmenin insan refahına uzun vadeli katkılar sağlayan  “ürün inovasyonlarını”/ üründe kalitatif iyileşmeleri ihmal etmesidir.
 İnovasyon prosesi, yeni bir makine veya ekipmanı içermekte veya bu makine ve ekipman yeni bir ürün üretmektedir. Bessemer konverterleri, demir ve çelik imalatında inovasyon prosesidir, ürün inovasyonu ise demir-çelik endüstrisine ekipman arzını ifade eder. Kuznets, ürün inovasyonuna uzun dönemli ekonomik büyümede merkezi rol vermiştir. Kuznets, endüstriyel ülkelerde yüksek toplam büyüme oranının, ürün ve endüstri karmasında devamlı bir kaymayı yansıttığını ileri sürer. Hızla büyüyen endüstriler nihai olarak büyümede bir yavaşlamayla deneyimlenmekte, teknik inovasyonun maliyet azaltıcı etkisi azalmaktadır. Eski tüketici mallarının uzun dönemde gelir ve fiyat elastikiyeti ve bu endüstrilerde maliyet azaltıcı inovasyonlar nispi olarak küçük bir toplam etkiye sahiptirler. Bu nedenle devam eden bir hızlı büyüme, yeni ürün ve endüstrileri gerektirir. Kuznets bu yeni ürünlerin önemini vurgulamakta tamamen yalnız değildir. Joseph Schumpeter de kapitalist büyümenin dinamiğinin anlaşılmasında teknik ilerlemenin merkezi rolünü vurgulamış, büyük çalışması Business Cycles’da kapitalist ekonomilerin istikrarsızlığında teknolojik inovasyonların rolüne odaklanmıştır[30].
Embodied technical change/ içerilmiş teknolojik değişim, yeni ve daha iyi sermaye mallarının tesisi ile prodüktif kapasitede artış sağlanması olarak tanımlanır. İçerilmiş teknolojik değişimin tarihsel önemi açıktır. Montaj hattı, pek çok imalat endüstrisinde hareketli dönüşüm, geliştirilmiş uçak taşımacılığı, enformasyon teknolojisi endüstrilerinde elektronik araçların kullanımı hakim olmuş, bu inovasyonlar; örneğin metallerin güçlendirilmesi, tohumların verimliliğinin arttırılması, ham materyalin çıkarılma tekniklerinin iyileştirilmesi yeni yatırım fırsatları yaratmıştır. Disembodied technical change/ içerilmemiş teknik değişme, üretim organizasyonlarında değişmelerin bazı sermaye malları tarafından içerilmemesi durumudur. Örneğin iyileştirilmiş yönetim teknikleri, dizaynlar, pazarlama, ürün iyileştirilmesinde kullanıcı deneyiminden sağlanan “feed back”/ birikim gibi[31].  İnovasyonların çoğu hem içerilmiş, hem de içerilmemiş değişmeleri içermekte, bu değişmeler üretim tekniklerinde ve üretilen malların yapısında devamlı değişmelere yol açmaktadır. Geriye doğru bakıldığında, geçmiş yüzyılda firmalar birkaç ürün üretirken bugün yeni veya geliştirilmiş çok miktarda ürün üretmekte ve tüketmektedirler. 20.yy’daki inovasyonlar; telefon, otomobil, uçak, plastik, elektronik baskı, elektron mikroskobu, kompüter, transistör, silikon çip gibi anahtar ürünlerde gelişmeleri içerirler[32] ve bugün onlarsız hayatı düşünmek çok güçtür.
Teknolojik inovasyonlar modern büyüme prosesinin kalbi olmuş, pek çok ekonomistin dikkati çektiği ekonomik büyüme prosesinde iki önemli gelişmeye yol açmışlardır[33].
·        Biri, teknolojik değişmenin ekonomik sistemde büyük oranda endojen olduğu
·        ikincisi ise yatırımların kapital/ sermaye stokunu arttırdığı, neoklasik modelin azalan getiriler görüşünden ziyade  artan getirilerin büyüme teorilerinde yer  almasıdır.
Bir ekonominin teknolojik gelişme yeteneğini;
·        nüfusun bilimsel kapasitesi,
·        ulusal eğitim ve öğretim sisteminin büyüklüğü ve kalitesi
·        her yıl temel araştırma ve geliştirme harcamalarına giden gelir oranı, 
·        devlet harcamalarının daha az tüketime ve daha fazla sağlık ve eğitim yatırımlarına gitmesi, daha düşük doğum oranı, daha büyük büyüme oranlarının sağlanması belirler[34].
Burada tabii ki vergi politikası; gelirin büyüme oranı üzerinde, yatırım kararlarını etkilediği için önemlidir.
Sonuç olarak bir ekonominin büyümesi dört faktörle;
1.      Nüfus büyüdüğünde veya aktif emek gücüne katılım oranı büyüdüğünde emek gücünün büyümesi,
2.      Resmi öğretim veya meslek eğitimleri yoluyla insan sermayesine yatırım, vasıflı emek gücünün yaratılması, 
3.      Fabrika, makine, taşımacılık, komünikasyon imkanlarının arttırılması şeklinde fiziki sermayeye yatırım yoluyla yani sanayileşmeyle,
4.      Innovasyonla yeni ürünler, yeni üretim teknikleri, yeni iş organizasyonları formunda getirilen teknolojik değişimle 
ilişkilidir[35].
Düşük büyüme oranları genellikle yetersiz talepten kaynaklanır ve GDP/ GSMH’da açıkla sonuçlanır. Devlet, talep yönetimi politikaları/ aktif mali ve parasal politikalarla resesyonların şiddetini azaltır veya onları elimine eder. Burada devletlerin talepte ani artışlar sağlayarak enflasyonist sürece girmemeye dikkat etmeleri gerekmektedir. Diğer yandan devletler üretimde artışı; vergi indirimleriyle, faiz maliyetlerini düşürerek, tasarrufları-yatırımları-müteşebbisi uyarma yoluyla, yani supply-side/ arz yanlı politikalar vasıtasıyla  sağlar[36].

Ekonomik  Büyümenin  Yarar  ve  Maliyetleri

Bir grup yazar ve ekonomist, hızlı ekonomik büyümenin arzu edilebilirliğini gündeme getirmiştir. Zengin ekonomilerin daha iyi olduğu konusunda yaygın inanç mevcuttur. Ekonomi çok büyük miktarlarda ayakkabı, yiyecek araba, TV, set v.s. ve eğitim, sağlık gibi mal ve hizmetler üretebilir. Bir ekonomi bütün bunları genişlemeksizin de sağlayabiliyorsa  “stagnation”/ durgunluk hastalığından muzdariptir.
Zengin bir ekonomide bütün bireyler tüm kişisel tatminlerini; işlerinde kişisel yeteneklerini kullanma ve boş zamanı aktivitelerini/ faaliyetlerini arttırma yoluyla sağlama fırsatına sahiptir. Toplum için daha ileri bir ekonomik büyümenin istenmesi, zaten zengin olan bir ekonomide değer yargılarıyla ilgilidir. Hızla arttırılmış ürün miktarı, topluma; kirlenme, kalabalıklık, israfın çoğaltılması gibi maliyetler yükler ve bazı amaçlar çok şanssız psikolojik ve sosyal etkiye sahiptir. Endüstrinin yoğunlaşması; zanaatkarların yaratıcı amaçlarını mekaniğe dönüştürmesinin tatmin üzerindeki etkisi, çalışmanın mekanize olması, çok ciddi psikolojik ve reel problemlere yol açar,  havamızın dumanla dalgalanmasına, yiyeceklerimizin kimyasal maddelerle zehirlenmesine, suyumuzun kirlenmesine gürültüye yol açarak topluma maliyet yükler[37].
Ekonomik büyüme yaşam standartlarının yükseltilmesini mümkün kılar[38]. Ekonomik büyüme kişi başına reel gelirin artmasıyla sonuçlandığından bireyler daha fazla miktarda ve daha iyi kalitede mal ve hizmet tüketebilirler. Ekonomik büyüme ulusların fakirliği nispi olarak veya tamamen yenmelerine imkan yaratır. Fakat herkesin gelirini belli bir oranda yükselttiği durumda, herkes nispi olarak aynı pozisyonda kalır.
Kimseyi daha kötü yapmaksızın gelirin yeniden dağılımı yapılabilir, adil dağılımı sağlanabilir. Ekonomik büyümenin kendi başına gelir dağılımını iyileştirmesi sözkonusu değildir. Bununla birlikte ekonomik büyüme sağlandığında; gelirin dağılımı değiştirilmeye teşebbüs edilerek daha adaletli bir gelir dağılımı başarılabilir, .
Ekonomik büyümenin topluma yüklediği maliyetler, istenirliğine şüphe düşürmektedir.
Ekonomik büyüme birçok kimseye yarar sağlarken bazıları içinde zararlıdır. Örneğin teknolojik gelişme pek çok yeni iş alanı açarken aynı zamanda mevcut işleri kullanılmaz hale getirir. Yeni iş edinmek için yeni alanlarda yeniden eğitimde bulunmak önemli maliyetlere yol açar.
Ekonomik büyüme fırsat maliyeti yükler. Sermaye mallarına yapılan kaynak yatırımları tarafından yaratılan ekonomik büyümenin fırsat maliyeti, cari tüketimden vazgeçmektir. Yatırım malları üretimine daha fazla kaynak ayrılması daha hızlı ekonomik büyümeye ve gelecekte daha fazla tüketimi başarmanın alternatif maliyeti bugün vazgeçilen tüketim olmaktadır.
Dünyadaki kaynaklar sonsuz olmadığından ve büyük oranda ikame edilemediğinden ekonomik büyümenin sürmesi mümkün olmayabilir. Gelecekte bir tarihte ekonomik büyümenin durması gerekir. Yeni keşiflerin, icatların yapılması sözkonusu olmadığında kaynaklar sonuçta bitecek, bugünün daha büyük büyüme oranı ekonomik büyümeyi sonlandıran kritik tarihe daha çabuk ulaşılacaktır.
Ekonomik büyümenin yükselttiği reel ulusal gelir, topluma; hava-su-toprak kirlenmesi, ozon tabakasının delinmesi, sera gazı etkisi nedeniyle buzul erimesi, iklim değişiklikleri, fauna ve florada meydana gelen değişim, su-hava- yiyeceklerin kimyasal atıklarla  zehirlenmesi,  gürültü ve artan tıkanıklık gibi negatif dışsallıklar olan maliyet empoze edebilir. Eğer bu maliyet uygun şekilde değerlendirilirse, reel ulusal gelir tahminleri bize ekonomik büyümenin yararının ne olduğunu gösterir.
Pek çok hükümet daha yüksek yaşam standartları için daha yüksek ekonomik büyümeyi amaçlar. Fakat ekonomistler ekonomik büyümenin topluma yarar sağladığı kadar maliyet yüklediği düşüncesi ile ekonomik büyümenin istenirliğinin dikkate alınmasına dikkat çekerler.


Kaynaklar

Aghion Philippe and Peter Howitt, Endogenous Growth Theory, The MIT Press, third printing 1999
Barro Robert, Getting It Right, Massachusetts Institute of Technology, 1996
      Baumol William J. & Alan S. Blinder, Economics -principles and policy, Harcourt Brace Javanovich, Publishers, 1988
Brenner Reuven, Rivalvy-In business, science, among nations, Cambridge University Press, 1990
Case Karl E., & Ray C.Fair, Principles of Macroeconomics,  fourth edition, Prentice Hall Inc.,1996
Colman David & Fred Nixson, Economics of Change in Less Developed Countries, third edition, Harvester Whatsheaf, 1994
Dornbusch Rudiger and Stanley Fisher, Macroeconomics, fifth edition,  McGraw-Hill, 1990
Grossman Gene M. and Elhanan Helpman, Innovation and Growth in the Global Economy, The MIT Press, Seventh printing, 2001
Herber Bernard P., Modern Public Finance, Richard D. Irwin, Inc., 1967
 James Richard G., M. Utterback, Mastering the Dynamics of Innovation,  Harward Business School Press, 1994
Kindleberger Charles P. & Bruce Herrick, Economic Development, third edition, McGraw-Hill, 1977
Kirschen E.S., J.Benard, J.Faland, F.Hertog, L.Morissens, E.Tesco, Economic Policy in Our Time. Vol.1-General Theory, North –Holland Publishing Company, 1964
Lawton Thomas C., “Introduction: concepts defined and scenes set”- European Industrial Policy and Competitiveness -concept and ınstruments, edited by Thomas C.Lawton,Macmillan Press Ltd., 1999
Lipsey Richard G., Paul N. Courant, Douglas Purvis, Peter O.Stainer, Economics, tenth edition, Harper Collins College Publishers, 1993
 McConnell Campbell R. & Stanley L. Brue, Economics-principles, problems and policies, twelfth edition, McGraw-Hill.Inc. 1993
Miller Roger Leroy, Economics Today, seventh edition, Harper Collins Publishers İnc, 1991
Musgrave Richard A. & Peggy B.Musgrave, Public Finance in Theory and Practice-fifth edition, McGraw-Hill Book Company, 1989, p.7
Rosenberg Nathan, Inside the Black Box: Technology and Economics, Cambridge Univesity Press, 1999
Sachs Jeffrey D..& Felipe Larrain B., Macroeconomics In The Global Economy, Harvester Wheatsheaf, 1993
Snowdon Brian, Howard R. Vane, “Introduction”, A Macroeconomics Reader,  Routledge, 1997
Todaro Michael P.,  Economic Development in the Third World, fourth edition, Longman, fifth imression, 1993
Von Tunzelman G.N., “Technology and Industrial Progress”-The Foundation of Economic Growth, Edward Elgar, 1995
Zimbalist Andrew & Howard  J. Sherman &  Stuart Brown, Comparing Economic Systems -A Political-Economic Approach, second  editition, Harcourt Brace Javanovich, Publishers, 1989, p.53




[1]     E.S.Kirschen, J.Benard, J.Faland, F.Hertog, L.Morissens, E.Tesco, Economic Policy in Our Time. Vol.1-General Theory, North –Holland Publishing Company, 1964,  p.4
[2]      William J. Baumol & Alan S. Blinder, Economics -principles and policy, Harcourt Brace Javanovich, Publishers , 1988, p.888  ve bkz   Andrew Zimbalist & Howard  J. Sherman &  Stuart Brown, Comparing Economic Systems -A Political-Economic Approach, second  editition, Harcourt Brace Javanovich, Publishers , p.5 3
[3]      Richard A. Musgrave & Peggy B.Musgrave, Public Finance in Theory and Practice-fifth edition, McGraw-Hill Book Company, 1989, p.7
[4]      Campbell R. McConnell & Stanley L. Brue, Economics-principles, problems and policies, twelfth edition, McGraw-Hill.Inc. 1993,  p.366
[5]      Roger Leroy Miller, p.436
[6]      H.R. Vane &., p.181
[7]      Richard G. Lipsey, Paul N. Courant, Douglas Purvis, Peter O.Stainer, pp.751,752
·     Değeri modelin dışında belirlenen
·      Azalan getiriler, sermaye stoku  aynı kalırken  artan işgücünün sabit sermaye stokuyla kullanılmasının, üretimde azalan artışlara, azalan getirilere yol açtığı durumdur.
·      Ölçeğe göre sabit getiriler de hem kapital hem emek değişmeden eşit miktarlarda  arttırıldığında aynı miktarda  çıktıda artışın sağlandığı durumu ifade eder.
[8]     Bernard P. Herber, Modern Public Finance, Richard D. Irwin, Inc., 1967, p. 356
[9]     Gene M. Grossman and Elhanan Helpman, Innovation and Growth in the Global Economy, The MIT Press, Seventh printing ,2001, p.22
[10]    Philippe Aghion and Peter Howitt, Endogenous Growth Theory, The MIT Press, third printing 1999, p.11
[11]    Gene M. Grossman and Elhanan Helpman, p.23
[12]    Philippe Aghion and Peter Howitt, p.24
[13]    Gene M. Grossman and Elhanan Helpman, p.23
[14]     Gene M. Grossman and Elhanan Helpman, p.35
·     değeri modelin içinde belirlenen
[15]     Brian Snowdon, Howard R. Vane, “Introduction”, A Macroeconomics Reader,  Routledge, 1997, p.577
[16]     Brian Snowdon, Howard R. Vane, p.578
[17]     Karl E. Case, & Ray C.Fair, Principles of Macroeconomics,  fourth edition, Prentice Hall Inc.,1996,  p.458
[18]     G.N. von Tunzelman, Technology and Industrial Progress-The Foundation of Economic Growth, Edward Elgar, 1995,  p.25
·      Klasik iktisatçılar kendileri farklı bir dichotomy, useful/ faydalı/ yararlı ve useless/ faydasız/ yararsız emek ‘i kullanmışlardır. Örneğin, daha ilkel toplumlar genellikle daha büyük oranda emeği daha gelişmiş bir topluma oranla daha faydalı istihdam ederler. Prodüktivite ise üründen ziyade prosesle/ yöntemle ilgilidir. Prodüktif emek, ürünü daha etkin yolla üretmek için sermaye ile birlikte çalışır.
[19]     Jeffrey D.Sachs & Felipe Larrain B., p.568
[20]    Jeffrey D.Sachs.& Felipe Larrain B., pp.583,584
[21]    Rudiger Dornbusch and Stanley Fisher, Macroeconomics, fifth edition,  McGraw-Hill, 1990, p.739
[22]    Rudiger Dornbusch and Stanley Fisher,  p.740
[23]    Charles P. Kindleberger & Bruce Herrick, Economic Development, third edition, McGraw-Hill, 1977,  pp.79, 80
[24]    Michael P. Todaro, p.115
[25]    David Colman & Fred Nixson, Economics of Change in Less Developed Countries, third edition, Harvester Whatsheaf, 1994, p.279
[26]    Reuven Brenner, Rivalvy-In business, science, among nations, Cambridge University Press, 1990, p.147
[27]    Campbell R. McConnell & Stanley L. Brue, Economics, p. 380
[28]    Thomas C. Lawton, “Introduction: concepts defined and scenes set”- European Industrial Policy and Competitiveness -concept and ınstruments, edited by Thomas C.Lawton,Macmillan Press Ltd., 1999 , p.11
[29]    Nathan Rosenberg, Inside the Black Box: Technology and Economics, Cambridge Univesity Press, 1999, p.3
[30]    Nathan Rosenberg, pp.4-5
[31]    Richard G. Lipsey, Paul N. Courant, Douglas Purvis, Peter O.Stainer, Economics, tenth edition, Harper Collins College Publishers, 1993, pp.754, 755
[32]     Richard G.James M. Utterback, Mastering the Dynamics of Innovation,  Harward Business School Press, 1994, pp.1-54
[33]     R.G. Lipsey, Paul N. Courant,  Douglas Purvis, Peter O.Stainer, pp.754, 755
[34]     Robert Barro, Getting It Right, Massachusetts Institute of Technology, 1996, p.11 ve bkz. Roger LeRoy Miller, p.444.
[35]     Richard G. Lipsey, Paul N. Courant, Douglas Purvis, Peter O.Stainer,  p.750
[36]     Campbell R. McConnell & Stanley L. Brue, Economics-, p. 379
[37]     W.J.Baumol &..., p.854.
[38]     R. McConnell Campbell & Stanley L. Brue, p. 378

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder