Faiz-Para Politikaları ve T.C. Merkez Bankası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Faiz-Para Politikaları ve T.C. Merkez Bankası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Mart 2018 Pazar

FAİZ- PARA POLİTİKALARI ve T.C.MERKEZ BANKASI



   Prof.Dr.F Nuray Altuğ (İktisat Politikası)
                   3 Nisan 2017 

FAİZ, PARA POLİTİKALARI ve T.C.MERKEZ BANKASI


Faizler son günlerde gündemi teşkil ediyor, Merkez Bankası’nın enflasyonu aşağı çekmesi için faizleri düşürmesi bekleniyor. Merkez Bankası bunu yapabilir mi?
TCMB’nin faizleri düşürmesi demek enflasyon hedeflemesinden vazgeçmesi, enflasyonu arttırması anlamına gelir, yani para arzını arttırması gerekiyor.
Enflasyon nasıl artıyor; çekirdek enflasyona ilaveten para arzı artışları, döviz kurlarında oynamaların ithal girdileri pahalı hale getirmesi, ithal edilen nihai mal ve hizmet fiyatlarının döviz kurlarına bağlı olarak yükselmesi. Yaşam standartlarını koruma amaçlı olarak maaş-ücret-kiralara yapılan zamlar girdi olarak mal fiyatlarını arttırır.
Faizler bir bileşik kap özelliği gösterir, birbirine bağlı olarak artar/ azalır.
Enflasyon beklentisi reel faizlere eklenerek nominal faizler belirlendiğinden; enflasyon faizlerin artmasına yol açar..
Ekonomik büyüme sağlamak için faizlerin düşürülmesi gerekir, ama faizlerin düşmesi için önce enflasyonun düşürülmesi, TCMB’nin enflasyon hedeflemesi stratejisinde ısrarı gerekir.

Faiz  nedir ?

Çok genel olarak faiz;  paranın fiyatıdır ve borç verilebilir fon arzı  ve  talebinin denk olduğu noktadaki  fiyatını ifade eder.  Finansal  varlıklara ödenen fiyattır[1].

Reel Faiz Oranı Nedir ?

Enflasyonun çok çok düşük olduğu veya olmadığı durumlarda ki faiz oranı “reel faiz oranı” olarak ifade edilir. Böyle bir ortamda borç verilebilir fonları kullanmak için ödenen bedel, fiyattır.

Nominal Faiz Oranı Nedir ?

“Nominal faiz oranı “ ise “enflasyon  beklentisini”  ya da aynı anlamda  “enflasyon primini” de kapsayan faiz oranıdır.  Yani borç verenler ekonomide enflasyon olduğunda  borç verdikleri paranın enflasyondan erimemesi ve reel faiz oranları kadar faiz getirebilmesi için tahmin ettikleri, bekledikleri enflasyon kadar bir primi reel faiz oranı üzerine ekleyerek  “nominal faiz oranı” nı oluşturur, paralarının enflasyonla erimesinin önüne geçmeye çalışırlar.
Nominal faiz oranı = Reel faiz oranı + enflasyon beklentisi (ya da enflasyon primi)  olarak tanımlanır.

Enflasyon, Enflasyon Türleri/ Nedenleri ve Deflasyon

Enflasyon fiyatlar genel seviyesinde sürekli artış olarak tanımlanır[2]. Genellikle tüketici fiyat indeksiyle ölçülen fiyatların tek tek istikrarlı olacağı anlamına gelmeyen, genel fiyat istikrarını ifade eder. Ekonomistlerin enflasyonla ilgili geleneksel tanımlaması; enflasyonun para arzındaki hızlı büyümeden kaynaklanma özelliğine sahip olduğu[3], parasal büyüme oranının engellenmesinin enflasyonu tedavi edeceğidir.
Enflasyonun çeşitli nedenleri vardır. Enflasyonun pek çok açıklaması olmakla beraber biz bunu birkaç genel kategori altında toplayacağız. M.Bronfenbrenner ve F.D.Holzman dört tip enflasyon tanımlamışlardır[4].
·        Birinci olarak toplam talepte olan artışların fiyatları yükseltmesi, talep yanlı enflasyon olarak isimlendirilmektedir.
·        İkincisi, para stokundaki veya parasal talepte, yani kişi başına gelirde yükselmeden kaynaklanan enflasyon tanımlamasıdır. (M. Friedman enflasyonun parasal bir olay olduğunu vurgulamıştır.)
·        Üçüncüsü, arz yanlı enflasyon olarak adlandırdığımız enflasyon türüdür ve üretim faktörlerinin ( örneğin; işçilik veya ithal girdi petrol fiyatlarında yükselme gbi)  fiyatlarında oluşan artışların mal ve hizmet fiyatlarını yükseltmesidir.
·        Burada belirtilmesi gereken bir diğer nokta, ekonomilerin tam istihdam seviyesine ulaşmadan da enflasyon yaşayabileceğidir. Bu durum “bottleneck inflation”/ darboğaz enflasyonu· olarak adlandırılır[5]. Diğer bir enflasyon türü olarak ortaya çıkar.
Ekonomide üretilen mal ve hizmetin alınıp satılacağı miktarda ekonomide para bulunduğunda ekonomide enflasyon yoktur. Üretilen mal ve hizmetin alınıp satılmasına yetecek miktarda paradan fazla para ekonomiye çıktığında ekonomide “enflasyon”, daha az para çıktığında “deflasyon” olur.
Basit bir örnekle anlatırsak; ekonomide 100 ekmek (reel ekonomi) üretiliyor ve 100 lira bulunuyorsa ekmek fiyatı 1 liradır. Herhangi bir nedenle ekonomiye 200 lira çıktığını varsayalım, 100 ekmek üretiliyorsa, talep neticesi ekmek fiyatları 2 liraya yükselecektir.
Burada belirtmemiz gereken nokta kısa dönemde yani yeni fırın yapılamadığı sürede ekmek üretiminin kısmen arttırılabileceğidir. Aynı fırın vardiya usulü çalıştırılarak ( firma kısa dönem dengesi ) ekmek ( mal ve hizmet ) üretimi kısmen arttırılabilir. Uzun dönemde yani yeni bir fırın yapılarak üretime sokulduğunda ( firma uzun dönem dengesi ) daha fazla ekmek ( mal ve hizmet ) üretilerek ekmek fiyatlarını düşürmek mümkün olur.
Aynı örnekle deflasyonu anlatmak için ise; ekonomide 100 ekmek üretilirken ekonomideki bir nedenle, örneğin yabancı güçlerin para miktarının yarısını tahrip ettiğini ) paranın 50 liraya düştüğünü varsayalım. Üretilen ekmekleri satın alacak bir parasal talep yoktur, ekmek fiyatları düşer, tabii ki talep düştüğünden fırın üretimi düşer, işçi çıkartılır.

Gelir ve Zenginliğin Yeniden Dağıtıcısı Olarak Enflasyon..

Enflasyon paranın satın alma gücünü aşındıran ve fiyatlarda sürekli artışla tanımlanan bir olaydır. 
Enflasyon  gelir ve zenginliği yeniden dağıtan bir bir aktarım mekanizması olarak hareket eder[7].
Örneğin; eğer reel faiz oranları % 2 iken enflasyon beklentisi 8 ise, nominal faiz oranı = 2 + 8 = 10 olur. Fakat enflasyon oranı beklendiğinden farklı gerçekleştiğinde, yani;
enflasyon= 10 olursa,  nominal faiz oranı 10 olarak belirlendiğinden borç verenden alana bir kaynak aktarımı söz konusu olacaktır. Yani borç veren sadece kendini enflasyondan korumuş olacak ve borç verdiği fon için herhangi bir faiz almamış olacaktır.
Enflasyon oranının % 12 olduğunu farz edelim, borç verme kağıtları üzerinde nominal faiz oranı  10 olarak belirlendiğinden borç veren hem reel faiz almamış olacak hem de enflasyon beklentisi % 8 olduğundan parası enflasyondan yıpranmış olacaktır.
Buna karşılık  enflasyon beklentisi 8,  reel faiz oranlarının 2 olduğu bir durumda enflasyon 6 olarak oluşsun, durum ne olur ?
Borç veren % 2 reel faiz ve % 8 enflasyon beklentisiyle nominal faiz oranını % 10 olarak belirlediğinden, enflasyonun düşük olarak ortaya çıkması durumunda kaynak aktarımı bu sefer borç verene doğru olacak ve %2 reel faizini aldığı gibi enflasyon, beklentisinin ( % 8 ) altında % 6 olarak gerçekleştiğinden borç alandan borç verene (%2’lik ) bir kaynak aktarımı olacaktır.
Kısa dönemde enflasyonla mücadelede ekonomideki fazla likiditenin çekilmesi gerekir.
Çünkü “enflasyon primi” ya da ”enflasyon beklentisi” reel faizlere eklenerek nominal faizlerin yükselmesine yol açacaktır. İşlemler de borç verilebilir fon piyasalarında nominal faizler üzerinden gerçekleşir. Enflasyon düşmedikçe de faizler yüksek olarak kalır.
Uzun dönemde ise reel üretim arttırılarak fiyatlar genel seviyesi aşağı çekilebilir.

Faiz Oranları, Merkez Bankası ilişkisi

Faiz oranları; para arz ve talebi tarafından belirlendiğinden, faiz oranlarında bir düşme yaratmak için merkez bankalarının para arzını genişletmesi gerekir.
Bol olan şeyin/ malın fiyatı düştüğünden, para miktarının ekonomide arttırılması, fiyatı olan faizin düşmesine yol açar.
Fakat para arzı genişletilip faizler düşürüldüğünde, kısa dönemde üretim arttırılamayacağından, veya ancak kısmen arttırılabileceği için bu, enflasyon olarak ekonomide ortaya çıkar.
Piyasada belirlenen faiz oranları, ekonominin yatırım oranının belirlenmesinde temel rol oynar.
Enflasyon arttıkça nominal faiz oranları da artacaktır, yani işletmelerin dış kaynak kullanım (kredi kullanmak gibi) maliyetleri artar.
Bu noktada anlamamız gereken; reel ekonomiye (mal ve hizmet üretimine) uygun bir para arzının ekonomide bulundurulmasıdır.  Yani enflasyonun olmadığı bir ekonomi..
Enflasyonun olmadığı bir ekonomi de para politikalarıyla ve onları devlet adına uygulayan para otoritesi merkez bankası kanalıyla gerçekleştirilir.

Para Otoritesi Olarak T.C. Merkez Bankası

Türkiye’de para politikalarını yürütme görevini devlet adına TCMB/ Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası yapar. Kendi kanunu olan, kendi kanununun yetmediği noktada özel hukuka tabi bir anonim şirkettir. TCMB, 1930 yılında anonim şirket olarak kurulmuştur ve bu devlet politikaları hakimiyetinde olmadığını ifade eder. Fakat TCMB, devletin iktisat politikalarıyla uyumlu para politikaları uygular.

İktisat Politikaları

İktisat Politikasının Amaçları Nelerdir

İktisat politikaların amaçları çok genel olarak[8];
·        Ekonomik büyüme ( mal ve hizmet üretiminin, refahın arttırılması )
·        Fiyat istikrarı  ( düşük enflasyon oranları veya enflasyonun hiç olmaması )
·        Tam istihdam ( düşük işsizlik oranları veya işsizliğin hiç olmaması, iş arayan herkesin çalışabilmesi )
·        Ödemeler dengesi denkliği ( çok genel olarak  ihracat ve ithalat arasında açığın olmaması veya çok düşük oranda olması )
·        Gelir dağılımında adaletin,
·        Kaynak dağılımında etkinliğin
sağlanması olarak tanımlanabilir.
Ve bu amaçlar arasında trade off “/ bir değişim oranı  mevcuttur. Yani biri düzeltiirken diğeri bozulur.

İktisat Politikasının Araçları Nelerdir ?

Bu amaçların sağlanması için kullanılabilen iktisat politikası araçları  ise;
-         maliye politikaları,
-         para politikaları,
-         harcama kaydırıcı politikalar,
-         gelirler politikası,
-         arz yönetimi politikaları
dır[9].
Her bir araç farklı amaç için fonksiyon icra edebilir.
Merkez bankaları da devletin öncelikli olarak ele aldığı bu iktisadi problemleri çözmekte devletin uyguladığı iktisadi politika ile uyumlu para politikası uygular. İktisat politikası araçlarından her biri bazı problemlerin çözümünde fonksiyon icra eder. Dolayısıyla bir para otoritesi olan merkez bankası para politikalarını uygulayan otoritedir.

T.C.Merkez Bankası

Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra 1929 yılına kadar Türkiye Siyasi bağımsızlığını kazanmakla birlikte gümrükleri üzerindeki bağımsızlığını kazanamamış ve  dışa açık bir ekonomi olarak mal ticareti nedeniyle dış/ yabancı kaynak kullanmış, kullandığı dış kaynaklar; yabancı ticaret erbabı, sanayici ve bankacıların açtığı kısa ve orta vadeli krediler şeklinde olmuştur.
 İlk resmi borcunu ise TCMB’nın kuruluşu için 1930’da almıştır. Cumhuriyet kurulduğunda Osmanlı İmparatorluğu’ndan kalan borçların büyük bir kısmını üstlenmiştir. Osmanlı Duyûn-u Umumiyesi adını taşıyan Osmanlı borçları, Türkiye ( Osmanlı’nın 1912 öncesi borçlarının  % 62,54 ve daha sonrakilerin % 73,59’unu üstlenmiş ) ve  Osmanlı’dan toprak alan ülkeler arasında paylaştırılmıştır[10].  Ve  1854’te Kırım harbiyle başlayan borçlanma 1954 senesinde tamamen ödenip bitirilmiş, 100 yıl sürmüştür.
Cumhuriyetin kuruluş döneminde alınan kararlar; dönemin ekonomik, siyasal, sosyal yapısından kaynaklanan ve edinilen tecrübelerin sonucudur. Türkiye Cumhuriyetinin kurucuları ekonomik kalkınmanın sanayileşmeye gidilerek sağlanabileceği inancıyla hareket etmiş, devlet sadece faaliyetleri yönlendirmekle kalmayıp, özel sermaye birikimi yetersiz ve özel sektör gelişmemiş olduğundan direkt olarak üretime de katılmıştır.
İktisadi faaliyetler kaynak gereksinimine yol açtığından iç borçlanmanın önemli kaynağı olarak merkez bankasından borçlanmaya gidilmiştir. İlk TCMB’den kısa vadeli avans şeklinde kaynak kullanımı II.Dünya Savaşı sırasında altın karşılığı kredi kullanımı şeklindedir. 1955 yılına kadar merkez bankasından kredi kullanımı sınırlı olmuş, 1955’ten sonra merkez bankası-hazine ilişkilerine 6544 sayılı kanunla büyük değişiklik getirilmiş, kısa vadeli avans hesabı yoğun olarak kullanılmıştır.
Devlet/ Hazine’nin TC Merkez Bankası’ndan[11]·  bu şekilde para talebi, para programı üzerinde enflasyonist etkiye sahiptir. Merkez Bankası’ndan kısa vadeli avans kullanarak yatırım yaptırılan müteahhitlere çekle ödeme yapıldığı varsayılsın. Bu çek tahsil edilmek üzere bir ticari bankaya mevduat olarak konulduğunda ticari banka bunu, ödenmesi için Merkez Bankası’na takasa götürmekte, Merkez Bankası da ödemeyi ticari bankanın hesabına alacak olarak kaydederek ödemeyi yapmaktadır. Bu işlem Merkez Bankası varlıklarını ve rezerv para yükümlülüğünü arttırır. Parasal bazdaki bu artış çarpan yoluyla enflasyonist etki yaratmaktadır.
Yatırım,  reel reel üretime katkı sağlayıncaya kadar yapılan yatırım harcamaları  ekonomide talep etme gücünü arttıracak, buna karşı reel üretim henüz artmadığından yani yeni yatırımlar üretime geçemediğinden enflasyonist bir baskı olacaktır.
Yatırım harcamaları yapıldığında ( işçilik, malzeme-makine alımı vs. ) bu harcamalar para çoğaltanı yoluyla para arzında artışa neden olur. Bu ekstra  harcamalar çoğaltan etkisiyle talepte artış yaratır fakat yatırımların üretime geçmesi, üretimi arttırması zaman aldığından bu süre içinde para arzı artışı, talep artışı enflasyonist bir baskı yaratacaktır.

Para Politikası Nedir ?

Para politikası; temel amaçlara ulaşmak için çok genel olarak ekonomide para miktarı veya paranın fiyatı faiz oranını belirlemek, firma ve hane halkı beklentilerini etkilemek için para otoritesi tarafından yürütülen tedbirler, stratejiler bütünüdür.
Çok genel olarak para politikası stratejisi; final amacı başarmak için merkez bankasının nasıl hareket edeceğine karar verdiği bir gurup prosedür olarak tanımlanabilir[12].

Para Politikası Hangi Amaçlar İçin Kullanılabilir ?

Para politikalarını devlet adına yürüten kurum  bilindiği üzere Merkez Bankasıdır.
Merkez bankaları;
-          Fiyat İstikrarı ( enflasyonun düşürülmesi ve istikrar kazandırılması )
-          Tam istihdam  ( işsizliğin ortadan kaldırılması, çok düşük hale getirilmesi)
-          Ekonomik Büyüme
-          Ödemeler Dengesi Denkliğinin sağlanması
-          Finansal  Piyasaların istikrarı
amaçlı olarak para politikası yürütebilirler[13].
Para politikası; istihdamı ve büyümeyi arttırmak, ödemeler dengesi denkliğini tesis etmek, fiyat istikrarını sağlamak ve paniklerin büyük belirsizliklere yol açmaması için finansal istikrarı sürdürme amaçlı olarak uygulanabilir[14].
Fakat para politikasının uzun dönemde başarılı olduğu tek amaç fiyat istikrarıdır.  Çünkü ekonomik büyüme ve ödemeler dengesi denkliği amaçları reel değişkenlerden etkilenir. Para politikalarıyla kısa dönemde etkilenebilirler.
Diğer bir amaç olarak faiz oranı istikrarı, finansal sektör istikrarının sağlanmasında araç olarak kullanılır.  Fakat finansal piyasaların istikrarı için kullanılan faiz oranı istikrarının sürdürülmesi, makroekonomik etkileşimlere sahiptir.

Para Politikası Nihai Amaçları Arasında “Trade-Off”/“Değişim Oranı” Olması…

Ekonomideki para miktarının etkilenmesi yoluyla para politikasının oluşturulması; yüksek istihdam, fiyat istikrarı, ekonomik büyüme, ödemeler dengesi denkliği gibi aralarında “trade off “/ değişim oranı olan nihai amaçlarda çatışmaya yol açabilir.
Para politikalarının para arzını değiştirerek yürütülmesi; nihai amaçlar üzerinde bağımsız etkiye sahip faiz oranları düzeyi ve kredi hacmi üzerinde etkili olması, paranın dış değeri olan döviz kurları üzerinde de etkilere sahip olması para politikalarının yürütülmesini zorlaştıran nedenlerdendir. Merkez bankalarının para arzını kontrol ediyor iken faiz oranları, döviz kurları üzerindeki kontrollerini, faiz oranlarını kontrol ediyorken para stoku ve kurlar üzerindeki, kurları kontrol ederken para stoku ve faiz oranları üzerindeki kontrollerini kaybederler. Sonuçta merkez bankaları para politikalarının yapıcıları olarak belirsizlik içinde para politikalarını oluştururken, paraya olan talep değişmelerini dikkate alarak, nihai amaçlar arasındaki çatışmaları hesaba katarak ve aralarındaki değişim oranına özen göstererek para politikalarını oluşturmak zorundadır.

Para Politikası Nihai Hedeflerinin Ara Hedefleri

Merkez bankaları nihai hedeflerine ulaşmak için farklı ara hedefleri kullanırlar.
Büyüme ve istihdamı arttırmak için para politikası uygulandığında para politikasının ara hedefi faiz oranıdır.
İç faiz oranlarının büyüme ve istihdama yardımcı olacak seviyede tutulması amaçlanır. Merkez Bankası faiz politikasını, özellikle piyasa şartları altında faiz oranları büyümeye yardım edici seviyeye gelinceye kadar para basarak, piyasaya likit çıkararak, hazine ve diğer devlet kağıtları üzerinde faiz oranı hedefi oluşturarak[15], açık piyasa işlemleri yoluyla faiz oranının istenilen düzeyi sağlanarak yürütür.
Faiz oranı ara hedefi  para stoku üzerindeki kontrol kaybedilerek sağlanabilir[16]. Çünkü merkez bankası hem faiz oranını hem para arzını birlikte kontrol edemez. Birini kontrol ettiğinde diğeri üzerinde kontrolünü kaybeder.
Piyasa koşullarında faiz politikası, merkez bankasının faiz oranlarını hedeflenen seviyede tutabilmesi için para arzını genişletmesini veya daraltmasını gerektirir. Merkez bankaları para politikalarıyla nominal faizleri etkileyebilirler. Büyüme ve istihdamı etkileyecek faiz oranları ise reel faizlerdir[17].
Merkez bankaları fiyat istikrarını (anahedef veya hedef, amaç) hedeflediklerinde, ara hedef değişkenleri parasal büyüklüklerdir[18]. Yani merkez bankaları piyasadaki  parayı kontrol edebilmek için politika uygularlar ve parasal toplamı kısmen kontrol edebilirler.
Para stoku arahedefi amaçlanıyorsa para talebindeki değişmeler faiz oranlarında iniş çıkışlara yol açacaktır.
Ve faiz oranları reel ekonomi üzerinde direkt etkiye sahiptir.
Para politikası ödemeler dengesi denkliğini sağlama amaçlı yürütülürse para politikasının ara hedefi kurlardır[19].
Para stoku ve  faiz oranı değişkenlerinin, döviz kurlarının merkez bankaları tarafından birlikte kontrol edilememesi, merkez bankalarının kısa dönemde ya faiz oranı ara değişkenini ya da belli bir para arzı düzeyini veya döviz kurlarından birini hedeflemesini gerektirmiştir.
Merkez bankaları uzun dönemde ne büyüme hedefini ne ödemeler dengesi hedefini sağlayabilir. Bunlar reel ekonomik faaliyetlerden kaynaklanan, merkez bankasının kontrolü altında olmayan olaylardır[20]. Fakat merkez bankası bu hedeflerle uyumlu para politikaları uygulayarak hedeflerin tutturulmasına yardım eder.
Merkez bankalarının uzun vadede sağlayacağı tek hedef fiyat istikrarıdır. Reel aktiviteyi/ faaliyetleri besleyecek bir para hacminin ekonomide bulunmaması ekonomik durgunluğu getirecektir. Reel faaliyetleri destekleyecek para hacminden fazla bir para miktarı da enflasyona yol açacaktır.
Fiyat istikrarına yönelik politikalar 5 yıl veya daha uzun vadeli olmak zorundadır.
Uzun dönem hedefleri içinde kalmak üzere merkez bankaları, kurlar ve faiz oranlarındaki oynamalara karşı hassas olduğundan bu tip oynamaları mümkün olduğunca düzeltmeye çalışacaktır.
Merkez bankaları faiz oranını, para arzını ve döviz kurlarını simultane olarak belirleyemezler, değişkenlerden birini kontrol ettiklerinde diğerleri üzerinde kontrollerini kaybederler[21].
Ekonomideki para stoku reel üretim düzeyiyle uyumlu olmak zorundadır.
Üretim düzeyinin üstünde para arzı/ para stoku enflasyon,
Üretim düzeyinin altında bir para arzı/ stoku deflasyon yaratır.
Bilindiği gibi, uzun dönemli enflasyon sadece para arzında sürekli büyümeyle mümkündür. Uzun dönemli ve de özellikle hızlanan enflasyonu önlemek de ancak para stokunun kontrolüyle mümkündür.

Para Politikaları nasıl yürütülür ?

Üretim kararları ellerinde parayı tutan halk tarafından, ödünç kararları ise bankalar ve diğer finansal kurumlar tarafından verilmektedir.
Açık olarak ifade edilirse, merkez bankası tamamen ne parasal bazı ne de parasal çoğaltanın büyüklüğünü kontrol edebilir.
Özel birimler olarak işçi ve firmalar, finansal aracı kurum olan bankalar, merkez bankası etkin olarak oynanan “monetary policy game”/ para politikası oyununun aktörleridir  ve kendi stratejilerinden kaynaklanan ekonomik davranışlarının etkileşimi makro ekonomik dengeyi oluşturur. Para miktarının hane halkı ve iş sektörünün hem de bankacılık sektörünün davranışlarının etkisiyle ve de merkez bankalarının oluşturduğu koşullar içinde belirlenmesi ve;  para stokunun büyüklüğü, para stoku optimal büyüklüğünün veya optimal büyüme oranının belirlenmesini zor hale getirir.
Ne kadar nakdin vadeli ve vadesiz mevduat olacağına ve ne kadarını elinde tutacağına halk karar verir. Ne kadar aşırı rezerv ( kasasında nakit para) tutacağı ise mevduat kaydi para yaratma gücüne sahip  kurum bankaların inisiyatifindedir[22]. Bu nedenle merkez bankaları para stoku üzerinde kısmen kontrol sağlayabilirler.
Merkez bankaları;
·        önce para arzı hedefine ulaşmak için gerekli rezerv düzeyini tahmin etmeli,
·        ikinci aşama olarak bu rezerv düzeyini muhafaza etmelidir.
Bu strateji rezerv politikası olarak bilinir.
Diğer bir strateji de hedef para arzıyla uyumlu faiz oranı düzeyinin muhafaza edilmesidir. Bu strateji de faiz oranı politikası olarak bilinir[23].

Para otoritesi merkez bankası hangi faiz oranını kontrol etmelidir?

Para politikasında yaşanan başlıca ikilem;
·        toplam talebin öğeleri uzun dönemli reel faize duyarlı iken
·        merkez bankasının sadece kısa dönemli nominal faizi kontrol edebiliyor olması
dır. Merkez bankaları para politikalarıyla nominal faizleri etkileyebilirler. Büyüme ve istihdamı etkileyecek faiz oranları ise reel faizlerdir[24]. Burada dikkat edilmesi gereken nokta kısa-uzun dönem ve nominal-reel faiz ayırımlarıdır.

Türkiye’de Merkez Bankası ve Para Politikaları…

Daha önce belirtildiği üzere özellikle 1955’ten sonra TCMB kanununda yapılan değişikliklerle  Türkiye’de 1980’lerin ortalarınam kadar hükümetler T.C. Merkez Bankası’na kamu ve bütçe finansmannını aracı olarak bakmışlardır[25].
Özellikle 1980’lerin ikinci yarısından itibaren kamu kesimi dengesinin bozulması; kamunun finansman ihtiyacının sürekli artmasıyla sonuçlanmış, yeterli dış kaynak sağlanamadığından[26] alternatif olarak  merkez bankasının  para basması veya iç piyasalardan borçlanılması gerekmiştir. Para basılması enflasyonun yükseltilmesi anlamını taşıdığından finansman yolu olarak iç borçlanmaya gidilmiştir. İç borçlanma da, borç verilebilir fon piyasalarına devlet girdiğinde; borç verilebilir fonlar sınırlı olduğundan faizlerin yükselmesi, özel sektörün dışlanmasıyla ( crowding out ) sonuçlanır. Özel sektör de yükselen faizler nedeniyle yatırımlarından vazgeçerek yüksek faizlerden yararlanmak için devlete borç vermeyi tercih ederler.
Türkiye ekonomisinde 1970’li yıllarda yatırımların teşviki ve kamu borçlanma maliyetinin düşük olması için nominal faiz oranlarının düşük tutulması 1970’li yılların sonuna doğru enflasyon oranının artması nedeniyle reel faiz oranlarının negatif reel faiz oranlarına dönüşmesine neden olmuştur. Mevduatın reel getirisinin düşmesi, banka mevduatları gibi mali varlıkları azaltmış, birikimlerin banka sisteminden çıkarak fiziki mallara, dövize ve örgütlenmemiş mali piyasalara yönelmesine ve ekonomik büyümenin olumsuz etkilemesine yol açmıştır[27].
1980 yılında mali kesimin büyüklüğünün GSMH’ya oranı % 15.6, ve reel faiz oranları negatif olarak % 25-50 arasında seyretmektedir[28].
24 Ocak 1980’de açıklanan  istikrar programıyla Türkiye, ithal ikameci büyüme modelinden dışa açık bir büyüme modeline geçmeyi amaçlamıştır.
Yapısal reformları da içeren istikrar programında serbest piyasa ekonomisine ağırlıklı rol verilmiş, mali liberalleşme, makro ekonomik istikrar ve ekonomik büyüme, kaynakların etkin dağılımının sağlanması  programın bir parçası olmuştur[29].
1980 yılında uygulanmaya başlanan istikrar programının kısa ve uzun vadeli amaçları nedeniyle faiz oranlarının serbest bırakılması, konjonktürü izleyen bir kur politikasıyla birlikte fonların ekonomi içine çekilmesi, para talebinin yükselmesi ve diğer yandan da kaynak dağılımında bozuklukları gidererek ekonomik büyümede iyileşme sağlaması amaçlanmaktaydı[30].
1985 yılının sonunda, 1986 yılı için hükümetin enflasyon ve büyüme hedefleriyle tutarlı bir şekilde parasal gelişmeleri planlayan bir parasal program hazırlanmış, ilk deneme olmasına rağmen bu ilk parasal program, 1986 yılı içindeki parasal genişlemeleri çok daha yakından ve bilimsel olarak izleme ve inceleme olanağı sağlamış, Merkez Bankası’nın mevduat faizleri ile ilgili kararlarında önemli katkılar sağlamıştır[31].
1989 yılı sonuna kadar Merkez Bankası kredileri, para politikası aracı olarak değil, kalkınmanın finansmanı amacıyla selektif kredi politikasının aracı olarak kullanılmıştır. Ekim 1989’da alınan bir kararla Merkez Bankası’nın orta ve uzun vadeli kredi açması uygulamasına son verilmiş, Merkez Bankası reeskont olanakları, bankacılık kesimi likiditesini ayarlamak amacıyla açılan kısa vadeli kredilerle sınırlandırılmış, selektif kredi politikası aracı olmaktan çıkarılarak sadece para politikasının  yürütülmesi için kullanılacak  bir araç haline getirilmiştir[32].

TL’nin konvertibilitesi

1989 yılının önemli diğer bir olayı, kambiyo rejiminde yapılan değişikliktir. 11.8.1989 tarihli Resmi Gazete’de “Türk Parası Kıymetini Koruma  Hakkında 32 Sayılı Karar yayınlanması ve  1980’li yılların başından beri yürütülen kambiyo rejimini liberalleştirme çalışmalarında önemli bir adım atılmasıdır. Kambiyo düzenlemelerinin içerdiği kısıtlamaları büyük ölçüde yumuşatılmıştır[33]. Şubat 1990’da da IMF ile yapılan anlaşmanın  8.maddesi doğrultusunda TL konvertibl para olarak ilan edilmiştir[34].
1990 başında  Merkez Bankası orta vadeli perspektif içinde bir para programını kamu oyuna açıklayarak uygulamaya başlamıştır. Parasal Program tamamen bağımsız hazırlanmış, IMF ve Dünya Bankası’yla herhangi bir fikir alış veriş yapılmamıştır[35]. Parasal program ile Merkez Bankası daha geniş tanımlı parasal büyüklükler yerine kendi bilanço büyüklüğünü denetim altına almave sağlıklı bir yapıya kavuşturmayı hedeflemiştir.
1990 yılı Para Programı ile Merkez Bankası, “toplam bilanço büyüklüğü”, “toplam iç yükümlülükler”, “toplam iç varlıklar ve “merkez bankası parası” üzerine hedefler koyarak bunları denetim altına almak istemiştir. Bu nedenle de iç kredilerin genişlemesi sınırlandırılmıştır.
Merkez Bankası parası, esas itibariyle Merkez Bankası’nın yarattığı Türk Lirası paranın toplamıdır.

Sermaye Hareketlerinin Serbest Bırakılması

Sermaye hareketlerinin serbest bırakılması, merkez bankaları için ilave yüke neden olur. Merkez bankaları para politikalarını sürdürebilmek için sermaye hareketlerinin etkilerini sterilize etmek zorunda kalır[36].
Sterilizasyon, bir politikanın diğer bir politika üzerindeki istenmeyen etkisinin ortadan kaldırılmasıdır. Para arzı üzerinde meydana gelen genişletici, istenmeyen  etkinin APİ/ açık piyasa işlemleri yoluyla kaldırılması anlamındadır.
Sterilizasyon amaçlı yapılan açık piyasa işlemleri faiz oranları üzerinde yan etkiler yaratabilir. APİ’yle para arzındaki genişleme çekilirken FO/ faiz oranları yükselir. Yükselen faiz oranları yatırımlar üzerinde caydırıcı etki yaratır, bütçe faiz ödemeleri yükünü ağırlaştırır.

5 Nisan 1994 İstikrar Paketi

1994 krizinin iki temel nedeni; 1989 yılında  sermaye hareketlerinin liberalleşmesi ve bankaların yurt dışından sağladıkları ucuz kaynaklarla Hazine’yi fonlamaları ve Merkez Bankası’nın enflasyonla mücadele doğrultusunda TL’yi değerli tutmaya çalışma politikası nedeniyle “banka açık pozisyonları”nın ortaya çıkması ve 1989 yılında şok olarak verilen yüksek ücret zamlarının iç talebi körüklemesidir[37].
1994 krizi çok şiddetli fakat kısa sürelidir. 1992 ve 1993 yıllarının yaz aylarında Avrupa para piyasalarındaki karışıklığa ve rakip ülkelerdeki devlaüasyonlara, izlenen “sıcak parayı çekme” politikasının etkisi karışmış, Türkiye’nin dış piyasalarda rekabet gücünü kaybetmekte olduğu beklentisini yaratmıştır[38]. Nitekim TL’nin devalüe edileceği beklentisinin baş göstergesi, cari işlemler bilançosu (CİB) açıklarının 1993 sonunda 6.5 milyar dolara yaklaşmasıdır..1995’e kadar işsiz sayısı 1.6 milyon altına inmemiş, reel ücretler artmamıştır.
1994 yılı başında yüksek kamu açıklarına rağmen faizlerin düşük tutulma çabası, hükümetin aynı yılın sonbahar aylarında faiz haddini indirme politikası eklenmiş, mali piyasalarda tansiyonu arttırmış ve Hazine’nin kısa vadeli avansı hemen yıl başında kullanmasıyla piyasalarda oluşan likidite döviz üzerinde baskı yaratmıştır.
Devalüasyon beklentisinin tetiklediği 4.2 milyar dolarlık sermaye kaçışı Türkiye’nin sığ para piyasasını ve borsasını altüst etmiştir. 1993 sonunda dolar fiyatı, 14 bin TL’den spekülasyonların etkisiyle Nisan 1994’de 40 bin TL’ye fırlamıştır.
1994 yılının başında ekonominin kriz eşiğine gelmesi, kalıcı önlemler içeren ve bozulan dengeleri kısa sürede düzelmeyi amaçlayan bir istikrar programının uygulanmasına yol açmıştır.
5 Nisan Kararları ile birlikte para politikasının etkin şekilde yürütülmesi amacıyla mali piyasalarla ilgili bir çok düzenleme yapılmıştır. Öncelikle Merkez Bankası ile Hazine ve diğer kamu kuruluşları arasındaki kredi ilişkisi yeniden düzenlenmiştir. Ve finansal krizi engellemek, beklentileri olumlu etkilemek için bankalarda bulunan tüm mevduat güvence kapsamına alınmıştır[39].
21.04.1994 tarih  3985 sayılı kanun, madde 50 [40] ile, 01.01.1995 tarihinde yürürlüğe girmek üzere Hazine’ye verilen kısa vadeli avans’ı değiştirerek düzenlemiştir.
Başbakan Çiller’in IMF ’ye başvurarak  stand-by anlaşmasına gitmesiyle, IMF Anlaşmasında konulan sınırlardan biri “NİV”/ Merkez Bankası Net İç Varlıklarına  üst sınır getirilmesidir. Bu yolla Hazine’ye açılan kısa vadeli avansa ve kamu bankalarına açılan kredilere sınırlama getirilmekte, Merkez Bankası’nın şu veya bu yolla piyasaya TL vermesinin önüne geçilmektedir. Stand-by anlaşması çerçevesinde izlenen tek parasal büyüklük hedefi NİV/  “Net İç Varlıklar” dır[41].
1ABD $ + 1,5 Alman Mark’ından oluşan döviz kuru sepetinin artış hızı da kontrol altında tutulmuştur.

Finansal İstikrarın Sağlanması

1996’dan itibaren bağımsız bir merkez bankacılığı uygulama çabalarının olduğu, bu çabalarının:
·        enflasyonu düşürme ve
·        finansal istikrarın sağlanması yoluyla yürütüldüğü dönemdir.
Para politikasının enflasyonu önlemekte yetersiz olduğu, politik istikrarsızlıkların olduğu dönemde merkez bankası finansal istikrarı:
·        bankalar, menkul değer şirketleri, borsa gibi finansal istikrar ile ilgili kurumlarda istikrar sağlama,
·        finansal piyasalarda istikrarın sağlanması, fazla iniş çıkışların önlenmesi,
·        üçüncü olarak da ödemeler sisteminde istikrarı sağlama
yoluyla yürütmeye çalışmıştır[42].
Finansal istikrarın sağlanması en önemli hedeflerden birini teşkil etmektedir. Merkez Bankası bunu sağlamak için ;
·        faiz oranları ve
·        mevduat munzam karşılıkları ve
·        bankalar serbest tevdiatı, 
·        EFT için Merkez Bankası’nda fon bulundurma,
·        kur politikası
araçlarını kullanmaktadır.
Merkez Bankası’nın; faiz oranları, mevduatlarıyla, yürüttüğü kur, nakit piyasa işlemleri finansal istikrarı sağlama ve enflasyonla mücadelede destek olarak kullandığı araçları teşkil etmektedir. Para politikası uygulanırken daha çok döviz alarak piyasayı fonlama politikası kullanılmakta, kamu da yaratılan bu likiditeden Ziraat ve Halk Bankası yoluyla istifade etmekte, direkt olarak kamuya Merkez Bankası’ndan kaynak sağlanmamakta, endirekt olarak piyasa fonlanmakta, döviz alarak piyasa fonlanmaktadır. Döviz rezervlerinin yeterli olmadığı noktada APİ kanalıyla  piyasanın likiditesi ayarlanmaktadır[43].
1998 yılını diğer yıllardan ayıran özellik, para politikasından ziyade maliye politikası uygulamalarında değişikliğe gidilmiş olmasıdır. Siyasi iradenin 1998 yılında enflasyonla ciddi mücadeleye gireceği yönünde kararlılığı ve bu yönde hazırlanan 1998 bütçesi, faiz dışı fazlanın arttırılmasını amaçlamakta, ödemeler dengesi ve bütçe büyüklükleriyle  Merkez Bankası 1998 yılı  büyüklüklerinin saptanması amaçlanmaktadır.
Merkez Bankası para politikasının temel hedefi, enflasyonu % 70’lere indirmeye yöneliktir. Rezerv paranın Türkiye’de artışı, bütçe açıkları  ve bu açıkların iç borçlanma yoluyla finanse edilmesine dayanmaktadır.

1999 ve Sonrası Gelişmeler

1998’de kronik yüksek enflasyonun yol açtığı ekonomik maliyetlerin toplumun tüm kesimleri arasında daha fazla hissedilir oluşu nedeniyle para politikasının; istikrar sağlanması yanında enflasyonun kontrol altına alınarak düşürülmesi için de kullanılmasının hedeflenmesi öngörülmüştür. 1998 yılında enflasyonla mücadele için istikrar programı hazırlanmış ve bu program Uluslararası Para Fonu- IMF ile Türk Hükümeti arasında imzalanan “Yakın İzleme Programı” çerçevesinde uygulanmıştır.
Asya-Rusya krizi ve enflasyonu düşürmek için uygulanan program sürerken 1999’da dışsal olumsuz etkenlerin yenileri etkilendi: A. Öcalan’ın yılın ilk aylarında yakalanması üzerine Avrupa’nın tepkisi, Türkiye’ye gidecek turistlerde azalma yarattı, Türkiye’nin ihracat gelirlerinde 1997’ye oranla 2.3 milyar, turizm gelirlerinde 2 milyar dolarlık düşüşe diğer hizmet gelirlerindeki düşüş eklendi. Depremin iş hayatının en gelişmiş olduğu Marmara Bölgesi’ni sarsarak yıkmasıysa felaket boyutu arttı. 1998’de kapanan 24 bin firmaya yeni kapanan 26.2 bin firma eklendi; imalat sanayindeki kapasite kullanım oranı tekrar düşerek %72’ye geriledi; işsizlere 250 bin kişi daha eklenerek sayıları 1.78 milyona çıkarken atıl işgücü oranı  %17.5’i buldu; tarımda kuraklığın da eklenmesiyle düşen üretime (%4.6 oranında düşüş) depremin yıkıcı etkileri  eklendiğinde GSMH %6.4 oranında azalmıştı.
Kamu harcamaları artarken gelirlerin aynı ölçüde artamayışı bütçe açığını GSMH’nın %11.7’ne çıkarıyor, faizlerin bütçe giderlerindeki payı da %38’i buluyordu; iç-dış borç faizlerinin GSMH’daki payıysa (1997’de 7.75’den) 1999’a gelindiğinde %13.7’e fırlamıştı. Diğer bir deyişle ekonomi fakirleşirken borç yükü neredeyse katlanmışı; toplanan vergilerin %18.6’sına ulaşan sosyal güvenlik açıklarıysa bir doruk gerçekleştiriyordu. İşte bu tablo 1999 Aralık ayında Ecevit başkanlığında yeni koalisyon hükümetini IMF’ye bir stand-by anlaşması imzalanması için başvurmaya götürdü[44].
9 Aralık 1999 tarihinde Türk hükümeti tarafından verilen niyet mektubu·, 22 Aralık 1999 tarihinde IMF İcra Kurulu tarafından onaylanmıştır. Üç yıllık bir dönemi kapsayan enflasyonu düşürme programı; maliye, gelirler, kur ve para politikalarının yanı sıra yapısal düzenlemeleri de kapsamaktadır.

1999 Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı

1999 yılında Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı ile istikrar programı uygulanarak enflasyonun düşürülmesine çalışılmıştır.
Yüksek enflasyon ve borç stokları nedeniyle TL’ye olan güvenin azalması para ikamesini hızlandırmış, döviz tevdiat hesaplarının repo dahil tüm mevduatlar içindeki payının 1990’da % 25’ten 1999’da % 42’ye yükselmesiyle sonuçlanmıştır. Bankaların da yurt dışı borçlanmaları artmış, diğer yandan bankaların başta kamu olmak üzere TL cinsinden getirisi yüksek kağıtlara yönelmeleri, bankaların yabancı para açık pozisyona yönelmelerine ve kur riskine karşı kırılgan duruma gelmelerine yol açmıştır[45].
Üç yıllık bir dönemi kapsayan enflasyonu düşürme programının temel amaçları; tüketici enflasyonunu,
·        2000 yılı sonunda yüzde 25'e,
·        2001 yılı sonunda yüzde 12 'ye ve
·        2002 yılında yüzde 7’ye indirmek,
reel faiz oranlarını makul düzeylere düşürmek, ekonominin büyüme potansiyelini artırmak ve ekonomideki kaynakların daha etkin ve adil dağılımını sağlamaktır.
Enflasyonu düşürme programının üç temel unsuru;
·        Sıkı maliye politikası uygulayarak faiz dışı fazlanın artırılması, yapısal reformların gerçekleştirilmesi ve özelleştirmenin hızlandırılması,
·        Enflasyon hedefleriyle uyumlu gelirler politikası ve
·        Ekonomik birimlere uzun vadeli bir bakış açısı kazandırmak için enflasyonun düşürülmesine odaklanmış kur ve para politikalarıdır.
1999 yılı Aralık ayında uygulamaya sokulan; para ve  döviz kuru çıpası ile enflasyon hedefiyle uyumlu gelirler politikası içeren “enflasyonu düşürme programı”, Merkez Bankası’nın Net İç Varlık büyüklüğünü sabitlemiş ve bilanço genişlemesini  Net Dış Varlıklar’a bağlamıştır[46].
IMF Stand-by anlaşmalarının en önemli koşullarından biri, merkez bankası bilançolarına getirilen rakamsal limitlerdir. Bu şekilde gizli para basma yollarının büyük oranda önüne geçilmekte, Kamu bankaları, KİT veya Hazine’ye verilen avansı kullanarak para basılması engellenmektedir.
Para Programının temel politika aracı kur ve para politikasıdır. Merkez Bankası; 1 Dolar + 0.77 Euro’dan oluşan döviz kuru sepetinin değerlerini bir yıllık süre için 2000 yılı başında kamu oyuna açıklamıştır. Merkez Bankası  parasal genişlemesinin net dış varlıklara bağlı olarak mümkün olması “para kurulu” uygulaması benzeridir.
2000 yılında programda öngörülen enflasyon hedeflerine ulaşılamamakla birlikte, enflasyonla mücadelede önemli bir aşama kaydedilmiş ve enflasyon son 14 yılın en düşük seviyesine gerilemiştir. Buna ek olarak, 2000 yılında kamu finansman dengesinde iyileşme sağlanmış ve önemli yapısal reformlar gerçekleştirilmiştir[47].
Bu istikrar programı Kasım 2000’de  ve Şubat 2001’de  büyük bir sarsıntı geçirmiştir.
Kasım 2000 Krizi
Kasım 2000  Krizi öncesi bankacılık sektöründe yaşanan önemli bir sorun döviz açık pozisyonu sorunudur. Sektörün döviz cinsi borçlarının döviz cinsi alacaklarından çok fazla olması.
Döviz kuru rejimini desteklemek amacıyla, Merkez Bankası net iç varlık büyüklüğünü sabitlemiş ve bilanço genişlemesini net dış varlıklardaki artışa bağlamıştır. Yarı “para kurulu” benzeri bu politika çerçevesi ile “sterilizasyon imkanını kaldırmış”, ekonomideki likiditenin döviz karşılığı yaratılmasını benimsemiş ve Merkez Bankasının da kısa vadeli faizler üzerindeki etkisini sınırlandırmıştır. 
Uygulanmaya başlanılan programın mali disipline ağırlık vermesine karşın; kamu kesimi borçlanma gereksiniminin (PSBR)  görev zararları nedeniyle devletin kamu bankalarına yükümlülüklerinin PSBR’ye dahil olmadığı halde yüksek düzeylerde seyretmekteydi. Kamu bankaları daha ziyade kamu kesimine kredi açmakta ve bu krediler “görev zararı”olarak değerlendirilmekte, tüm varlıklarının %30’u gibi yüksek meblağlara ulaşmaktaydı. Özel bankalarda ise gecelik fonlara dayanma büyük orandaydı, gecelik fon faizleri yükselmişti.
Özel bankaların ayırt edici özelliği ise repo cinsinden çok kısa vadeli borçlarının bilanço ağırlığının 1999’da %106,6 gibi yüksek bir düzeyde olması, yani özel bankaların borçlarının vadesinin çok kısa olmasıdır. 2000’de bu oran özel bankalarda %285 düzeyine ulaşmıştı[48].
Ağustos, Eylül ve Ekim aylarının 15’inde gecelik faiz sırasıyla % 37.5, 44,5 ve 38,5 ‘tur ve finansal piyasalar üstündeki baskıyı ifade eder[49]
27 Ekim 2000’de 7 sorunlu bankanın sahip ve yöneticileri “kasırga” kod adlı operasyonla göz altına alınmış, bankacılık sektöründe güvensizlik ortamı oluşmuştu. Ekim 2000’de 7 banka Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) kontrolü altına alınmıştır. bankaların TMSF kontrolüne girmesiyle sorunlu kredilerin büyük boyutlarda oldukları görülmüştür[50]. Görev zararlarının bilançolarında ağır tahribat yarattığı kamu bankalarıyla, gecelik fonlara (repo) dayanan bazı özel bankalara güven bunalımıyla kredi açılamadı, para piyasası faizleri sıçradı[51].
IMF tarafından Ekim ayında bırakılması gereken 3.kredi diliminin ertelenmesinin uluslararası piyasalarda beklentileri olumsuz etkilemiş[52], sterilizasyon da IMF’ye verilen taahhüt  nedeniyle yapılamaması[53], krize girilmesine yol açtı.
2000 Kasım ayı içinde ortaya çıkan yoğun likidite ihtiyacı Merkez Bankası’nın piyasayı fonlamasını gerektirmiş, Türk lirası likiditeyi sterilize etme politikasını sürdürmeyeceğini duyurmuştur [54]. TCMB, 2000 Kasım ayında dövizi de hedef alan yoğun spekülatif saldırıyı;
·          çok yüksek faiz ile,
·           önemli döviz rezervi kayıplarıyla ve belki daha önemlisi
·          7.5 milyar dolar büyüklüğündeki ek IMF kredisi
ile geri püskürtebilmiştir.
Bu bağlamda, Merkez Bankası para politikası uygulamasında;
·        Net İç Varlık artışına yol açabilecek büyüklükte bir kamu sistemi fonlamasına yer vermeyeceğini,
·        aynı şekilde geçmişte döviz girişlerinin arttığı dönemlerde uygulanan Türk lirası likiditeyi sterilize etme politikasını sürdürmeyeceğini duyurmuştur[55].

Şubat 2001 Krizi
Kasım krizinin bankacılık sektöründe yarattığı hasar ve sistemin artan kırılganlığı, 19 Şubat 2001 tarihinde Hazine ihalesi öncesinde yaşanan siyasi gelişmeler ardından mali piyasalarda çok yüksek miktarlı döviz talebi ortaya çıkmş, 19 Şubat’ta  TL’yi  ciddi bir atakla karşı karşıya bırakmıştır. Merkez Bankası likiditeyi kısarak dövize olan talep gerçekleşmesini önlemeye çalışmıştır. Bu durum aşırı günlük likidite gereksinimi duyan kamu bankalarının ödemeler sisteminin kilitlenmesine neden olmuş ve bu koşullar içinde kur politikasının  sürdürülmesini imkansız hale getirmiş, 22 Şubat 2001 tarihinde sabit kur uygulamasından vazgeçilerek kur dalgalanmaya bırakılmıştır[56].
TL’nin dalgalanmaya bırakılmasından sonra  Merkez Bankası’nın kısa vadede önceliği, ödemeler dengesindeki tıkanıklığın giderilmesi ve finansal piyasalarda istikrarın sağlanması olmuştur.
Kriz sonrası uygulanan programın temel amaçlarından biri de orta vadede bankacılık sisteminin sağlıklı olmasını sağlamak, kamu kesiminin bankacılık sistemi içindeki yerini yeniden belirlemek ve bu bankaların kısa vadeli yükümlülüklerinin azaltılması oluşturmuştur. Kamu ve TMSF bankalarının gecelik borçlanmaları azaltılmıştır.
Şubat ayında dalgalı kur rejimine geçilmesi ile birlikte Türk lirasının nominal olarak yüksek oranda değer kaybetmesi sonucunda toptan eşya ve tüketici fiyatları hızla yükselmeye başlamıştır. Yurtiçi talepteki daralmanın etkisiyle, tüketici fiyatlarındaki artış toptan eşya fiyatlarının gerisinde kalmıştır. Yıl genelinde Toptan Eşya Fiyatları Endeksi yüzde 88,6, Tüketici Fiyatları Endeksi ise yüzde 68,5 artmıştır.

25 Nisan 2001 tarihinde  Merkez Bankası Kanunu’nda değişiklik yapılması

ve Enflasyon Hedeflemesine Geçilmesi

25 Nisan 2001 yılında çıkarılan 4651 sayılı Kanun ile TCMB
·        bağımsız bir kurum haline getirilmiş, Hazine ve kamu kesimi ile olan bağlantısı kesilerek kamuya kredi açması engellenmiştir.
·        TCMB’nin temel amacı fiyat istikrarı olarak belirlenmiş, fiyat istikrarı ile çelişmeyen koşullarda istihdam da hedefi olarak ilave edilmiştir.
Bu kanunla mali baskınlığın para politikalarını belirlemesinin önüne geçilmiş,  bu kanun ile TCMB kullanacağı para politikası araçlarını da kendi belirleme yetkisine sahip olmuştur.
Dış ticaret hadlerindeki bozulma  2001 yılında ihracat artışını sınırlayan bir faktör olmuştur. Türkiye ekonomisinde imalat sanayi üretimi büyük oranda ithalata ve Türkiye’nin ihracatı da büyük ölçüde ithalatına bağlı olduğundan üretim artışları bu nedenle ithalatı da arttıran neden olmaktadır. Ekonominin büyüklüğüne göre cari işlemler açığının göreli büyüklüğü, uluslararası piyasaların izlediği makro ekonomik büyüklüklerden biridir. Cari işlemler açığının büyümesi, ekonominin dış borçlanma ihtiyacının arttığının bir göstergesidir.
2001 yılında çiftçilere doğrudan gelir desteği verilmesi hedeflenmiş ve pilot uygulama başlatılmıştır.

2002 -2005  Örtük Enflasyon Hedeflemesi

Merkez Bankası kanununda 2001 yılında değişiklik yapılmış·, TCMB bağımsız hale getirilerek;
·        Banka,  fiyat istikrarını sağlama amacı ile çelişmemek kaydıyla da Hükümetin büyüme ve  istihdam politikalarını destekler.
olarak belirlenmiştir.
Yani merkez Bankası FİYAT İSTİKRARI için para politikası yürütmektedir.
Para politikası, enflasyon hedeflemesine geçilmesinin önkoşulları sağlanıncaya kadar, “Para Tabanının nominal çapa olarak belirlendiği bir parasal hedefleme” çerçevesinde yürütmüştür. Çünkü Enflasyon Hedeflemesi, düşük enflasyon oranlarında yürütülebildiğinden istikrar programlarıyla (1999) enflasyon aşağı çekilmeye çalışılmıştır.

2006  Enflasyon Hedeflemesi

2006 yılı başından itibaren para politikası stratejisi olarak “açık enflasyon hedeflemesi rejimi” uygulanmaktadır.
·          TCMB’nin temel amacı fiyat istikrarının belirlenmesidir.

·          Bunun için “ hedef enflasyon  oranı”na uygun br  parasal toplamı hedefler.

·          Çünkü reel ekonomiyle uyumlu olmayan bir “parasal toplam büyümesi” enflasyonu artırır,  hedeflenen enflasyondan uzaklaşılır

·          Faiz oranını ise bu parasal toplam büyüklüğü belirler.

Yani FAİZ ORANI, hedef enflasyon göre belirlenen  parasal toplamın ( ve para talebinin ) belirlediği bir faiz oranıdır.
PARASAL TOPLAM EGZOJEN,  faiz oranı endojen (bağımlı) değişkendir.
TCMB  bu politika (fiyat istikrarı) uygulamasında faizlere, hedef  parasal toplamdaki oynamaları düzeltmek ve  birazda kur oynamalarını düzeltmek  için müdahale eder.
TCMB  faizleri hedeflerse (faizleri ara değişken,  büyümeyi hedef değişken olarak alırsa)  parasal toplam üzerindeki hakimiyetini kaybeder, faiz oranı egzojen parasal toplam endojen değişken haline gelir.
 2001’deki kanun değişikliğiyle Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası; bağımsız hale getirilmiş, fiyat istikrarına öncelik verilerek diğer iktisat politikası amaçları için fiyat istikrarının bozulmasının önüne geçilmiş, TCMB’nin Hazine ve kamu kurumlarına kredi vermesi engellenerek ve Hazine’nin temsilcisinin para politikaları üzerinde söz hakkı olması önlenerek politikacılarla olan bağımlılık ilişkisine son verilmeye çalışılmıştır.
Ayrıca şefaf bir para politikası uygulayarak beklentiler yönetilmeye çalışılmıştır.  Böylece mali baskınlık olmaksızın Merkez Bankası uygulaması gereken para politikasını amacı doğrultusunda uygulayabilir. Kısa dönemde politik baskının fiyat istikrarının sürdürülmesini engellemesini önlemek ve başarılması için merkez bankasının sorumluluğunun sağlanması amacıyla merkez bankasının bağımsızlığı sağlanmalıdır.

Inflation Targeting”/   Enflasyon Hedeflemesi Nedir ?

Para politikasının yönlendirilmesinde sarih bir enflasyon hedefinin uygulanması, merkez bankası politikalarında çok önemli bir davranış/ yöntem değişmesi olarak 1990’larin başından itibaren bir grup ülkede serbest dalgalanan kur sistemi uygulamasına geçilmesinden  ardından görülmektedir.
Ekonomilerin enflasyonu dengeleyebilmeye gitmeleri serbest dalgalanan kur sistemine geçmeleriyle mümkün hale gelir. Sabit kur sistemi yürütüldüğünde, kurun sabit tutulması birincil amaç olduğundan, kuru sabit tutabilmek için yapılan müdahaleler nedeniyle ulusal ekonomi genişleyici-daraltıcı büyük parasal şokların konusu olur. Bu parasal genişlemeyi denetlemek için bir grup tedbir alınması (sterilizasyon) gerekir. Sabit kur sisteminde bağımsız para politikalarının izlenmesi bu nedenle güçtür. Kurun sabit tutulması birincil amaçtır.
Enflasyon hedeflemesinde, tahmin ve hedef arasındaki farklılık ne kadar para politikası yürütüleceğini belirler.
Enflasyon hedeflemesi politikası; merkez bankalarının tamamen devlet etkisinden bağımsız olmasa da en azından açıklanan enflasyon hedefini başarabilmek için enstrüman seçiminde serbest olmasını ve mali hakimiyet (bütçe açıkları etkisi) altında olmamasını gerektirir.
Enflasyon hedefi iki yolla kredibilite sağlayabilir.
·        Birincisi, otoritelerin çıktıyla/ üretimle tutarlı bir enflasyon hedefi anons etmesi ve izlemesidir. Parasal otoriteler enflasyon eğiliminin nedenini elimine etmeli/ ortadan kaldırmalı ve sürpriz bir enflasyon uyarmamalıdır.

·        İkincisi, para politikasının tek konusunun fiyat istikrarı olarak belirlenmesidir. Parasal otoriteler açık ve belirgin olarak öteki politika amaçlarının önünde enflasyon hedefine öncelik verildiğini göstermelidir[57].
İşsizliğin istikrarı, yani tam istihdam ikincil amaçtır. Bu nedenle merkez bankası işsizliği stabilize etmeye, birincil amacı fiyat istikrarına herhangi bir zarar vermedikçe teşebbüs eder.
Enflasyon hedeflemesi;
·        Şeffaf bir politika yürütülmesi, hedeften sapmaların nedenleri açıklanarak beklentilerin yönetilmesi ve
·        para arzının kontrol altında tutulmasıyla yürütülür.
2005 yılına kadar geçen dönemde, önemli bir iktisadî dönüşüm yaşanmış, basiretli para ve maliye politikaları, yapısal reformlar, TCMB’nin bağımsızlığı yolunda atılan adımlar ve dalgalı döviz kuru sayesinde fiyat istikrarı konusunda önemli ilerleme kaydedilmiştir.
TCMB, 2001 yılından itibaren dalgalı kur rejimi uygulamakta ve döviz kurları, döviz piyasasındaki  arz ve talep koşullarına göre belirlenmektedir.
Ancak TCMB, kurlarda her iki yönde aşırı oynaklık görüldüğünde ya da görülmesi ihtimali belirdiğinde döviz piyasasına doğrudan müdahalelerde bulunabileceğini de duyurmuştur.
Halkla kurulan iletişimin etkinliği, para politikası stratejilerinde temel elementtir. Hem merkez bankası sorumluluğunun artmasını hem stratejinin kredibilitesinin inşasını sağlar. Bu iletişim stratejisi genel olarak;
-         hedefin ve hedeften sapmaların yayınlanmasını,
-         düzenli veri ve hedefle ilgili analizlerin, hedeften sapmaların nedenlerinin yayınlanmasını içerir,
 şeffaf bir merkez bankası politika stratejisi ve politika hedeflerinin tutturulması MB itibarını inşa eder[58].
Aşağıda TCMB’nin hedeflediği enflasyon oranlarıyla gerçekleşen enflasyon oranları görülmektedir.


Hedef
Gerçekleşme
2002
35
29,7
2003
20
18,4
2004
12
  9,3
2005
8
  7,7
2006
5
  9,7
2007
4
  8,4
2008
4
10,1
2009
   7,5
  6,5
2010
   6,5
  6,4
2011
   5,5
10,4
2012
5
6,2
2013
5
7,4
2014
5
8,2
2015
5
8,8
2016
5
8.5
2017
5
                                                                       11.92
2018
5
-
2019
                         5
-




Serbest dalgalanan kur hangi faktörlerden etkilenir ?

Öncelikle döviz kuru reel olarak ihracat ve ithalat talepleriyle ( ulusal para- yabancı para talepleriyle)  belirlenir.
Bunun dışında döviz kuru üzerinde etkili olan faktörler;
-         Gelir düzeyi: gelir düzeyindeki değişmeler ( artış)  ithalat  meyli doğrultusunda ithalatta değişmeler ( artış) ile sonuçlanır. Döviz talebi nedeniyle dövizin değerlenmesine yol açar. Hem ulusal  hem yabancı ülke gelir düzeyinde değişmeler ith ve ihracatı etkileyerek kur üzerinde etkili olur.
-        Faiz oranı değişmeler; ulusal ülke faiz oranlarında değişme ulusal ülke parasının değerlenmesi, yabancı paraların değer kaybına neden olur.
-        Enflasyon oranı; yüksek enflasyon oranlarına sahip ülkelerin paralarının dış değeri depresiye olur, enflasyonun artması para arzının artması, aynı reel üretime karşı paranın artması, birim başına düşen paranın artışı-fiyat artışlarıyla, paranın değer kaybıyla sonuçlanır.
-        Beklentiler, Diğer Faktörler: Değişen ekonomik koşullar, ulusal paranın gelecekteki değeri hakkındaki beklentilerin değişmesine yol açar. Pek çok olasılık beklentileri değiştirebilir. Örneğin ulusal ülke imalat sanayinin yeni ürün geliştirme yeteneğini kaybetmesi, ihracat kapasitesinin daralacağı ve bu nedenle de ulusal paranın değerinin düşeceği beklentisine yol açar. Ya da olumlu bir gelişme beklentilerin olumlu etkilenmesine, ulusal paranın değerinin yükseleceği beklentisine yol açar. Beklentilerin ulusal paranın değerinin artacağı yönünde olması, ulusal ülkeye sermaye girmesine, yabancı para arzında ve ulusal para talebinde artışa, yabancı paranın bollaşmasına, ulusal para talebinde artışa neden olur. Ulusal vatandaşların da dış talepleri azaldığından, talepleri içe döndüğünden yabancı para talebi yabancılar açısından reel döviz kurunun yükselmesine, ulusal ülke parasının değer kazanmasına neden olduğundan ulusal ülke açısından kurun düşmesine, yabancılar açısından kurun yükselmesine  yol açar[59] Yabancı para değer kaybeder,  ulusal para değer kazanır.

SONUÇ OLARAK

TCMB; bağımsız bir kurum olarak (25.4.2001 tarihinde 4651 numaralı kanunla 14.1.1970 tarihli ve 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu’nda değişikliklerle ) fiyat istikrarını sağlamakla görevli para politikalarını devlet adına yöneten kurumdur.
Bu kanun değişikliğiyle Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası; bağımsız hale getirilmiş, fiyat istikrarına öncelik verilerek diğer iktisat politikası amaçları için fiyat istikrarının bozulmasının önüne geçilmiş, Hazine ve kamu kurumlarına kredi vermesi engellenerek ve Hazine’nin temsilcisinin para politikaları üzerinde söz hakkı olması önlenerek politikacılarla olan bağımlılık ilişkisine son verilmeye çalışılmıştır.
Fiyat istikrarı sıfır enflasyon veya düşük enflasyon oranlarının sağlanması olarak özetlenebilir. Enflasyon hedeflemesi’nde düşük enflasyon oranlarında TCMB, para arzını ve beklentileri yönetir. Bunu sağlamak için istikrar politikası ile  enflasyonu aşağı çekmiş, düşük enflasyon oranlarında enflasyon hedeflemesi uygulamasına geçmiştir.
Faiz oranları ise, bu hedeflenen düşük enflasyon oranına tekabül  eden para stoku/ arzında  para talebine tekabül eden faiz oranıdır.
Merkez bankasının bu faizi düşürmek için para arzını genişletmesi gerekir ki bu da “kanunla belirlenen amacı fiyat istikrarından” bunu sağlamak için kullandığı enflasyon hedeflemesi politikasında sapmayla sonuçlanır.
Kanunla fiyat istikrarını sürdürmekle bağlı olan TCMB, keyfi olarak “faiz oranları” ile oynayamaz. Faiz oranı, “ hedeflenen enflasyon oranını sağlayacak para stoku” tarafından belirlenir.
Kanunla amacı fiyat istikrarı olarak belirlenen TCMB, dışa açık Türkiy’enin  kısa vadeli dış kaynaklara olan ihtiyacı nedeniyle faiz oranlarını da düşüremez, ihtiyacı olan sıcak para/ kısa vadeli yabancı sermaye Türkiye’ye gelmez, daha yüksek faiz veren ülkelere kaçar.
Diğer yandan faizleri yükseltmesi genel olarak para arzını düşürmesiyle mümkün olur. Faiz oranlarının yükselmesi ise yatırım maliyetlerini arttırarak yatırımların düşmesi, işsizliğin artmasıyla sonuçlanır, deflasyonist sürecin başlatılmasına yol açar.
Kurları etkileyen tek faktör de beklentiler değildir. Serbest dalgalanan kurda döviz arz ve talebiyle belirlenen kurlara, yukarıda belirtildiği üzere; gelir düzeyinde, faiz oranlarında ve enflasyon oranlarındaki ve beklentilerdeki değişmeler etki eder. Kurlarla ilgili analizlerde bütün bu etkileri dikkate almak gerekir.

KAYNAKLAR

Altuğ F.Nuray, Basılmamış İktisat Politikası ders notları
Altuğ F.Nuray, Gelişmekte Olan Ülkeler Yönünden Dış Borçlanmanın Ekonomik Önemi Ve Türkiye’nin Dış Borçlanması, T.C.Marmara Üniversitesi  Yayın No: 544  İİBFYaın No:395, 1986
Bailey Martin Neil & Philip Friedman,  Macroeconomics-Financial Markets and International Sector, Richard D.Irvin, 1991
Barro Robert J., Getting It Right- Markets and Choices in a Free Society, The MIT  Press, Second Printing, 1996
Baumol William J. , Alan S.Blinder, Economics-Principles and Policy, fourth edition, Harcourt Brace Javanovich, 1988
Baye Michael R., Dennis W. Jansen,  Money, Banking,  and  Financial Markets - An Economics Approach, Houghton Mifflin Company, 1995
Binay Şükrü, Kürşat Kunter,  Mali Liberalleşmede Merkez Bankasının Rolü: 1980-1997, TCMB  Araştırma Genel   Müdürlüğü Tartışma Tebliği No: 9803,  Aralık 1998
Eğilmez Mahfi  A., Hazine, Tütünbank, 1996
Erçel Gazi, Türkiye’de Bankacılık ve Para Politikaları- G..Erçel’in Harp Akademileri Komutanlığı’nda Verdiği Konferans, 3 Mart 1999, Harp Akademileri Basımevi, Nisan 1999
Fagan Gabriel P., “Implementetion Problems of Monetary Policy Strategy”- Current Issues in Monetary Economics,  edited by Helmut Wagner, Physica –Verlag , 1998  
Frisch Helmut, Theories of  Inflation, Cambridge University Press, 1990
Froyen  Richard T., Macroeconomics-theories and policies -third edition, Macmillan Publishing Company, 1990
Jang- Yung Lee, Sterilizasyon Capital Inflow, International Monetary Fund,  Economic Issues 7, February 1997
Kayla Ziya, Türkiye’de Hazine-Merkez Bankası İlişkileri, Konferanslar I- Ankara İTİA, Maliye ve Vergi Hukuku Enstitüsü Yayınları;1,  San Matbaası Ankara, 1970
Ziya Kayla, Merkez Bankası İşlemleri, Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi yayınları-1981, no.149 -Ekonomi Fakültesi Yayını no: 1981 /2
Kazgan Gülten, 1990 sonrası yıllarda Türkiye’de Krizler ve İşsizlik; Çalışanlar ve Sosyal Güvenlikleri için Çözümler Açısından bir İrdeleme, Galatasaray Üniversitesi, 17-18 Mayıs 2002
Kesriyeli Mehtap, 1980’li Yıllardan  Günümüze Para Politikası Gelişmeleri, TCMB  Araştırma Genel Müdürlüğü Yayın No:97/4, ANK 1977
Kirschen E.S., J.Benard, J.Faland, F.Hertog, L.Morissens, E.Tesco, Economic Policy in Our Time. Vol.1-General Theory, North –Holland Publishing Company, 1964
Kumcu Ercan (Dr.), İnci Ötker, Dr. Rüşdü Saracaoğlu, 1986 Yılı Parasal Programı, TCMB Ekonomik Araştırmalar Bülteni, Haziran 1987
McCallum Bennett T.,  Monetary Economics- Theory and Policy, Macmillan Publishing Company, 1989
Miller Roger LeRoy, Economics Today-seventh edition, Harper Collins Publishers Inc, 1991
Mishkin Frederic S., The Economics of Money, Banking, and Financial Markets -fourth edition,  Harper Collins, 1995
Okun Arthur M., “Inflation: The Problems and Prospects before Us”-1970, Economics for Policymaking, The MITT Press, 1983
Özatay  Fatih, Türkiye’de 2000-2008 döneminde para politikası, İktisat İşletme Finans, 24 (275 ) 2009: 37-65,   s.41
Rose, Peter S., Money and Capital Markets-Financial Institutions and Instruments in a global marketplace-sixth edition-Mc Graw Hill-Irwin, 1997
Burhan Zihni Sanus, Para Ekonomisi, İstanbul Matbaası, 1960
Saracoğlu Rüşdü, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Parasal Programı hakkında Başkan (Guvernör) Dr.Rüşdü  Saracoğlu tarafından 16 Ocak !990 tarihinde verilen Brifing Metni, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası-Üç Aylık Bülten- IVEkim-Aralık 1989
Saraçoğlu Rüşdü, “Merkez Bankasının Finansal Sistemle İlişkileri ve Reformlar “-Merkez Bankası Bilançolarının  İrdelenmesi-İstanbul Mülkiyeliler Vakfı,  5-6 Nisan 1991, ParkSa Hilton Oteli, Maçla/İstanbul      
 Sheffrin Steve M., David A. Wilton, David M. Prescott, Macroeconomics-theory and policy, South-Western Publishing Co., 1988
TCMB  1999 yıllık rapor,  II.Türkiye Ekonomisindeki Gelişmeler ve Para Politikası, Enflasyonu Düşürme Programı Çerçevesinde Para ve Kur Politikaları, http://www.tcmb.gov.tr/research/yillik/99turkce/rapor99_2.html9
TCMB Para Politikası Raporu , Kasım 2001    http://www.tcmb.gov.tr/research/parapol/ppr-kasim2001.pdf
TCMB  1999 yıllık rapor,  II.Türkiye Ekonomisindeki Gelişmeler ve Para Politikası, Enflasyonu Düşürme Programı Çerçevesinde Para ve Kur Politikaları, http://www.tcmb.gov.tr/research/yillik/99turkce/rapor99_2.html9
TCMB 2001 Yıllık Rapor, Para Politikası ve Piyasalar http://www.tcmb.gov.tr/research/yillik/01turkce/bolum_II2001.pdf
TCMB Kasım 2001 Para Politikası Raporu
Tuncer Selahattin, Merkez Bankasının  Hazineye Kısa Vadeli Avansları, Maliye Enstitüsü Konferansları, Onikinci Seri, Sermet Matbaası 1966
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu, TCMB Banknot Matbaası, Ankara Ocak 1996
Uluatam Özhan,  Geçmişe Bakmak- Cumhuriyet Dönemi İktisadi, Mali, Siyasi Olaylar Kronolijisi: 1920-2000, İmaj Yayıncılık, 2001
Uygur Ercan, Krizden Krize Türkiye: 2000 Kasım ve 2001 Şubat Krizleri,  Türkiye Ekonomi Kurumu, Working Paper no:2001/  https://www.econstor.eu/bitstream/10419/83281/1/dp_2001-01.pdf
Zarakoğlu Avni, Bankacılar İçin Merekez Bankacılığı  Bilgisi,  üçüncü baskı, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü( T.İş Bankası A.Ş. Vakfı), Yayın No: 209 Bankacılar Serisi No:21, 1988








[1]      Steven M. Sheffrin, David A.Wilton, Davd M. Prescott,  Macro-Economics Theory and  Policy, South-Western Publishing Co,,1988, p.12, 315
[2]      Arthur M. Okun, “Inflation: The Problems and Prospects before Us”-1970, Economics for Policymaking, The MITT Press, 1983,  p.3
[3]      Helmut Frisch, Theories of  Inflation, Cambridge University Press, 1990,  p.9
[4]      Frisch  Helmut, p.10
[5]      Roger LeRoy Miller, Economics Today-seventh edition, Harper Collins Publishers Inc, 1991,  p.167.
·     Ekonomi tam kapasiteye ulaşırken, firmaların çoğunun tam kapasiteye ulaşması, bazılarının ise ulaşamamasının yarattığı enflasyon türüdür. Artan talebe, arzın belirtilen bu nedenle ayak uyduramaması enflasyona yol açacaktır. Daha da öte ara mal üreten firmaların yeterli ara malı üretememesinin, talebi karşılayamaması sonucu girdi fiyatlarının yükselmesinin neden olduğu enflasyondur. Ekonomiler dışa açık olduklarında süreç fiyatları oluşturduğundan, herhangi bir aşırı talep veya faktör yetersizliği, ithal girdinin fiyatlarında olan enflasyonist eğilim ulusal ekonomide fiyat artışlarına yol açacaktır.

[6]      Avni Zarakoğlu, Bankacılar İçin Merekez Bankacılığı  Bilgisi,  üçüncü baskı, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü( T.İş Bankası A.Ş. Vakfı), Yayın No: 209 Bankacılar Serisi No:21, 1988, s.4
[7]      William J. Baumol, Alan S. Bilinder, Economics-principle and policy, Fourth edition, Harcourt Brace Janovch, Publisher, 1988, p.103
[8]     E.S.Kirschen, J.Benard, J.Faland, F.Hertog, L.Morissens, E.Tesco, Economic Policy in Our Time. Vol.1-General Theory, North –Holland Publishing Company, 1964,  p.4
[9]     F.Nuray Altuğ, Basılmamış İktisat Politikası ders notları
[10]     F.Nuray Altuğ, Gelişmekte Olan Ülkeler Yönünden Dış Borçlanmanın Ekonomik Önemi Ve Türkiye’nin Dış Borçlanması, T.C.Marmara Üniversitesi  Yayın No: 544  İİBFYaın No:395, 1986, s.92, 115
·      Kısa Vadeli Avans  uygulaması, Hazine’nin tahvil ve bono satışı dışındaki iç borçlanmasının ikinci önemli kaynağı olarak TCMB’ndan  kaynak kullanımıdır.
        11.6.1930 tarih 1715 sayılı TCMB Kanunu 35.maddesi gereğince Banka ”altın mukabilinde avans veya altın sertifikası” vermeye yetkilidir, Hazine özel kanunla yetkili kılındığı taktirde Banka’ya yatırdığı altın ve döviz mukabilinde avans alabilmektedir.
        II.Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine artan giderleri karşılamak üzere 30.5.1940  tarih 3850 sayılı Kanun ile Maliye Bakanlığı’na 250 milyon lirayı aşmamak ve Savaşın sona ermesini takip eden yıl sonunda ödenmek kaydıyla Merkez Bankası’ndan altın karşılığı avans almak yetkisi verilmiştir. 8.1.1940’ta İngilizlerle imza edilen istikraz karşılığı 15 milyon sterlin değerindeki altınlar TCMB’ndan borçlanmakta  kullanılmıştır (Selahattin Tuncer, Merkez Bankasının  Hazineye Kısa Vadeli Avansları, Maliye Enstitüsü Konferansları, Onikinci Seri, Sermet Matbaası 1966, s.104)  . 1942 itibariyle 250 milyon lira avans kullanılmış bulunmaktadır. Bu Kanun 31.12.1946 tarih ve 4997 sayılı Kanunla kaldırılmıştır (Ziya Kayla, Türkiye’de Hazine-Merkez Bankası İlişkileri, Konferanslar I- Ankara İTİA, Maliye ve Vergi Hukuku Enstitüsü Yayınları;1,  San Matbaası Ankara, 1970,  s.55 ). II. Dünya Savaşı sonrası bu arızi borçlanma dışında Hazine’nin Merkez Bankası’na baş vurmasını çok sınırlı tutan bu rejim 1955 yılına kadar sürmüştür.
        12. 6. 1930 tarih 1715 sayılı TCMB Kanunu da 27. 4. 1955 tarih  6544 sayılı kanunla tadil edilmiş, 14, 34, 38 ve 40’ıncı maddelerde yapılan değişiklikle TCMB’nın emisyon yapma imkanları büyük oranda arttırılmıştır. 1715 sayılı Kanunun  2315 sayılı Kanun’la değiştirilen 14. maddesi ve 3492 sayılı Kanun’la değiştirilen 34. madde 2. fıkrası yoluyla  TCMB ’nın “Hazine’ye kısa vadeli avans” açması sağlanmıştır. Ayrıca TCMB’nın ticari ve zırai sektörlerden başka sanat erbabı ve esnaf ve esnaf teşekküllerinin ihtiyaçlarını finanse etmek üzere emisyon yapması kabul edilmiştir  (Burhan Zihni Sanus, Para Ekonomisi, İstanbul Matbaası, 1960, s.726 ). Ve de  Umumi ve Mülhak Bütçeler ve İktisadi Devlet Teşekkülleri vasıtasıyla yapılan yatırımlar için de büyük oranda emisyona başvurulması önlenememiştir.
        27.02.1961 tarihinde yayınlanan 260 sayılı kanunla Hazine’nin TCMB’na başvurma olanakları çok sınırlandırılmışsa da. 29.05.1965 tarihinde yayınlanan  583 sayılı kanunla  tekrar arttırılmıştır.(Ziya Kayla, Merkez Bankası İşlemleri, Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi yayınları-1981, no.149 -Ekonomi Fakültesi Yayını no: 1981 /2,  s.105 ).
       “Bu kanun da , Hazine’nin Merkez Bankası’na olan borcunu ne zaman ve ne biçimde ödeyeceği konusunda bir açıklama getirmiş değildir. Kanunda yazılı olan kısa vadeli avans deyimi yine kağıt üzerinde kalmıştır. Verilen paralar Hazine’nin mevsimlik ihtiyacını karşılamaktan çıkmakta ve giderek bütçe gelirlerinin eksikliğini gideren bir kaynak niteliği kazanmıştır. (Ziya Kayla, Merkez Bankası İşlemleri, s.106).
       Bütçenin finansmanını sağlamaya yönelik çalışan kısa vadeli avans hesabı, ödeneklerle ilgilidir. Ödenekler daha fazla avans gerektiği zaman arttırılarak gerekli miktarda ödenek artışına gidilerek, hiçbir harcama yapılmaksızın bu miktar bütçe açığının finansmanına yöneltilmekte, bütçe açığının istenilen oranı kadar kısa vadeli avanstan finanse edilebilmektedir ( Rüşdü Saracoğlu, “Merkez Bankasının Finansal Sistemle İlişkileri ve Reformlar “-Merkez Bankası Bilançolarının  İrdelenmesi- İstanbul Mülkiyeliler Vakfı,  5-6 Nisan 1991, ParkSa Hilton Oteli, Maçla/İstanbul, s.20 ).
       Merkez Bankası’nın Hazine’ye açtığı kısa vadeli avans, 1 yıldan kısa olması gereken bir kaynak kullanımı olması gerekirken bu avans donuk kredi niteliğindedir. Genel olarak kullanılacak imkan bütçe olanaklarının belirli bir oranı ve  bir önceki yıla göre daha fazla olduğundan, kullanılacak imkandan bir önceki yıl borcu düşülerek geri kalan kısım kullanılabilecek imkan olarak kabul edilerek uygulamaya devam edilmiştir (Mahfi  A. Eğilmez, Hazine, Tütünbank, 1996, s. 93  )
        1990’lı yılların ilk yarılarında İstikrar arayışları doğrultusunda yeni düzenlemeler yürürlüğe konmuş, öncelikle Merkez Bankası ile Hazine, diğer kamu kuruluşları arasındaki kredi ilişkisi yeniden düzenlenmiş, 21.4.1994 tarih 3985 sayılı kanun, madde 50 ile (Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu, Ankara Ocak 1996, TCMB Banknot Matbaası , s.46 ), 1.1.1995 tarihinde yürürlüğe girmek üzere Hazine’ye verilen kısa vadeli avansı değiştirerek düzenlemiştir. Buna göre;
      “Banka, her yıl genel bütçe ödenekleri toplamının, bir önceki mali yıl genel bütçe ödenekleri toplamını aşan  tutarının % 12’sini geçmemek üzere Hazine’ye kısa vadeli bir avans hesabı açar.
       Bu oran, 1996  yılı  için % 10, 1997 yılı için % 6, 1998 yılı ve müteakip yıllar için % 3’tür. 
       Bu avans hesabına uygulanacak  faiz oranı her yıl ekonomik  durum göz önünde tutularak Başbakanlık ile Banka arasında  kararlaştırılır.” 
       şeklinde Banka ile Hazine arasındaki ilişki düzenlenerek sınırlandırılmıştır.
        Hazine’ye kısa vadeli  avans, 25.4.2001 tarih 4651 sayılı Kanun ile TCMB Kanunu’nda yapılan değişiklikle yürürlükten kaldırılmıştır    ( TCMB Kanunu, s.21   http://www.tcmb.gov.tr/yeni/banka/tcmbkanun.html )  .
       “MADDE 16. - 1211 sayılı Kanunun 46, 47, 48, 49, 50, 51 ve 54 üncü maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır. Aynı Merkez Bankası Kanunu; 51.madde [11] ile de İktisadi Devlet Teşekkülleri ile İktisadi alanda faaliyet gösteren karma bütçeli idarelerin ilişkileri düzenlenmiştir
[12]     Gabriel P Fagan., “Implementetion Problems of Monetary Policy Strategy”- Current Issues in Monetary Economics,  edited by Helmut Wagner, Physica –Verlag , 1998, p.140
[13]     Rüşdü Saraçoğlu, “Merkez Bankasının Finansal Sistemle İlişkileri ve Reformlar “-Merkez Bankası Bilançolarının  İrdelenmesi-İstanbul Mülkiyeliler Vakfı,  5-6 Nisan 1991, ParkSa Hilton Oteli, Maçla/İstanbul  ve bkz     Gazi Erçel, Türkiye’de Bankacılık ve Para Politikaları- G..Erçel’in Harp Akademileri Komutanlığı’nda Verdiği Konferans, 3 Mart 1999, Harp Akademileri Basımevi, Nisan 1999
[14]     Frederic S.Mishkin, The Economics of Money, Banking, and Financial Markets -fourth edition,  Harper Collins, 1995,  pp. 495, 496
[15]    Bennett T McCallum,  Monetary Economics- Theory and Policy, Macmillan Publishing Company, 1989,  pp. 64,65      ve bkz  
       Richard. T. Froyen, Macroeconomics-theories and policies -third edition, Macmillan Publishing Company, 1990  pp.557, 558
[16]     Michael R. Baye, Dennis W. Jansen, Money-Banking and Financial Markets: An Economic Approach, Houghton Mifflin Company, 1995,  p.684
[17]     Rüşdü Saraçoğlu, s.21
[18]     Rüşdü Saraçoğlu, s.21
[19]     Michael R. Baye, Dennis W. Jansen, p.669
[20]     Rüşdü Saracoğlu, “Merkez Bankasının Finansal Sistemle İlişkileri ve Reformlar”, s.21
[21]     William J. Baumol,  Alan S. Blinder,  p. 306
[22]    Peter S. Rose, Money and Capital Markets-Financial Institutions and Instruments in a global marketplacesixth edition-Mc Graw Hill-Irwin, 1997, p.495.
[23]    Steve M. Sheffrin, David A. Wilton,  David M. Prescott, Macroeconomics-theory and policy, South-Western Publishing Co., 1988,  p.550 
[24]    Rüşdü Saraçoğlu, s.21
[25]    Erçel Gazi, Türkiye’de Bankacılık ve Para Politikaları, s.17
[26]    Rüşdü Saracoğlu, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Parasal Programı hakkında Başkan (Guvernör) Dr.Rüşdü  Saracoğlu tarafından 16 Ocak !990 tarihinde verilen Brifing Metni, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası-Üç Aylık Bülten- IVEkim-Aralık 1989,  s.6
[27]    Mehtap Kesriyeli, 1980’li Yıllardan  Günümüze Para Politikası Gelişmeleri, TCMB  Araştırma Genel Müdürlüğü Yayın No:97/4, ANK 1977 , s.4
[28]    Şükrü Binay , Kürşat Kunter,  Mali Liberalleşmede Merkez Bankasının Rolü: 1980-1997, TCMB  Araştırma Genel   Müdürlüğü Tartışma Tebliği No: 9803,  Aralık 1998,  s.9
[29]     Şükrü Binay, Kürşat Kunter, s.9
[30]     Kesriyeli Mehtap, s.5
[31]     Ercan (Dr.) Kumcu, İnci Ötker, Dr. Rüşdü Saracaoğlu, 1986 Yılı Parasal Programı, TCMB Ekonomik Araştırmalar Bülteni, Haziran 1987, s.23
[32]     Mehtap Kesriyeli, s.19
[33]    Özhan Uluatam, Geçmişe Bakmak- Cumhuriyet Dönemi İktisadi, Mali, Siyasi Olaylar Kronolijisi: 1920-2000, İmaj Yayıncılık, 2001, s.497
[34]    Şükrü Binay, Kürşat Kunter, s.16
[35]     Rüştü Saracoğlu, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Parasal Programı Hakkında Başkan (Guvernör) Dr. Rüşdü Saracoğlu  Tarafından  verilen Brifing Metni, s.1
[36]     Jang- Yung Lee, Sterilizasyon Capital Inflow, International Monetary Fund,  Economic Issues 7, February 1997, p.4.
[37]     Şükrü Binay , Kürşat Kunter, s..20
[38]     Gülten Kazgan, 1990 sonrası yıllarda Türkiye’de Krizler ve İşsizlik; Çalışanlar ve Sosyal Güvenlikleri için Çözümler Açısından bir İrdeleme, Galatasaray Üniversitesi, 17-18 Mayıs 2002, s.3
[39]    Şükrü Binay , Kürşat Kunter, s.20
[40]    Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu, Ankara Ocak 1996, TCMB Banknot Matbaası , s.46
[41]     Mehtap Kesriyeli, s.28
[42]     Gazi Erçel, Türkiye’de Bankacılık ve Para Politikaları, s.14
[43]     Gazi Erçel, Türkiye’de Bankacılık ve Para Politikaları, s.15
[44]     Gülten Kazgan, s.5
       [46]    TCMB Para Politikası Raporu , Kasım 2001 , s.1
[48]    Fatih Özatay, Türkiye’de 2000-2008 döneminde para politikası, s.40
[49]    Ercan Uygur, Krizden Krize Türkiye: 2000 Kasım ve 2001 Şubat Krizleri,  Türkiye Ekonomi Kurumu, Working Paper no:2001/  https://www.econstor.eu/bitstream/10419/83281/1/dp_2001-01.pdf
[50]    Fatih Özatay, Türkiye’de 2000-2008 döneminde para politikası, s.39
[51]    Fatih Özatay, Türkiye’de 2000-2008 döneminde para politikası, İktisat İşletme Finans, 24 (275 ) 2009: 37-65, s.41
[53]    TCMB  1999 yıllık rapor,  II.Türkiye Ekonomisindeki Gelişmeler ve Para Politikası, Enflasyonu Düşürme Programı Çerçevesinde Para ve Kur Politikaları, http://www.tcmb.gov.tr/research/yillik/99turkce/rapor99_2.html9
[54]    TCMB  1999 yıllık rapor,  II.Türkiye Ekonomisindeki Gelişmeler ve Para Politikası, Enflasyonu Düşürme Programı Çerçevesinde Para ve Kur Politikaları, http://www.tcmb.gov.tr/research/yillik/99turkce/rapor99_2.html9
[55]   TCMB  1999 yıllık rapor,  II.Türkiye Ekonomisindeki Gelişmeler ve Para Politikası, Enflasyonu Düşürme Programı Çerçevesinde Para ve Kur Politikaları, http://www.tcmb.gov.tr/research/yillik/99turkce/rapor99_2.html9
[56]   TCMB 2001 Yıllık Rapor, Para Politikası ve Piyasalar , s.14 http://www.tcmb.gov.tr/research/yillik/01turkce/bolum_II2001.pdfve  bkz TCMB Kasım 2001 Para Politikası Raporu, s.2
·     25.4.2001 tarihinde 4651 numaralı kanunla 14.1.1970 tarihli ve 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu’nda değişiklikler yapılmıştır.
[57]    Robert J. Barro, Getting It Right- Markets and Choices in a Free Society, The MIT  Press, Second Printing, 1996,  p.67
[58]     Gabriel B. Fagan, p.152
[59]    Bailey Martin Neil & Philip Friedman,  Macroeconomics-Financial Markets and International Sector, Richard D.Irvin, 1991,  pp.459, 460