ULUBURUN BATIĞI
Türkiye, Antalya İli, Kaş İlçesi
yazı metni bizzat sualtı kazısını yöneten Türk akademisyen Cemal Pulak'ın " Uluburun Gemisi " adlı kitapta bulunan çalışmasının özetlenmesiyle oluşturulmuştur (Cemal Pulak, Uluburun Gemisi- 3 000 yıl önce Dünya Ticareti, Deutsces Bergbau Museum Bochum Yayınları No.139-2006,, çev.H.Gönül Yalçın, Yapım-Dağıtım Zero Prod.Ltd Şti, Ege Yayınları, ss.57-104).
Sosyal medyada çok işlenmesine rağmen bilimsel nitelikten çok süslenilerek verilmiştir. Bu nedenle kazıyı büyük bölümünde yöneten akademisyen Cemal Pulak'ın bilimsel çalışmasından bu çok önemli sualtı arkeoljisini, aynı kaynakta bulunan fotoğraflardan da alıntı yaparak ilgilenenler vermeyi tercih ettim.
"Uluburun Batığı”, sünger avcısı olan Mehmet Çakır tarafından 1982 yılında keşfedilmiştir. Tekne kaptanının “INA/ Teksas A&M Üniversitesi Sualtı Arkeoloji Enstitüsü” araştırmacıların bilgilendirmesi sonrası Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi ve INA’dan bir grup arkeolog buluntu yerine ulaşmış, arkeologlar batığı sarp ve kayalık bir yamacın 40-50 m derininde saptamışlardır.
1983 yılında Uluburun Batığı’nın
bulunduğu yerde on günlük bir deneme kazısı gerçekleştirilmiş; çevre koşulları,
barınma ve beslenme olanakları araştırılmış böylece 1984 yılında yapılacak
kazının planlamasında gerekli noktalar saptanmıştır ( Cemal Pulak, Uluburun Gemisi- 3
000 yıl önce Dünya Ticareti, Deutsces Bergbau Museum Bochum Yayınları
No.139-2006,, çev.H.Gönül Yalçın, Yapım-Dağıtım Zero Prod.Ltd Şti, Ege Yayınları,
ss.57,58).
1984-1994 yılları arasında INA araştırmacıları Kaş İlçesinin 8,5 km güneydoğusunda batmış olan “Geç Tunç Çağı Gemisi ” nin yerini saptamak için kıyı araştırmaları için çalışmalara başlamışlar ve Uluburun’un 60-70 m doğusunda, burnun yaklaşık 400 m önünde bulunduğu tespit edilmiş, batık yerinin araştırılması sırasında dipte saptanan buluntuların bir şematik planı da yapılmıştır ( Cemal Pulak, s.58 ).
Uluburun Batığı buluntularına ek olarak 2 taş çıpa gözlemlenmiş, çıpalardan biri buluntu yerinin en sonu olan 51 m derinlikte bulunmaktaydı. “Batığın hangi nedenle Uluburun’da bulunduğu” sorusu hiçbir zaman kesin olarak yanıtlanamayacaktır (Cemal Pulak, s. 58).
Uluburun Batığı, Geç Tunç Çağı’nda Doğu-Batı rotası üzerinde yapılan “bakır-kalay” nakliyatı ile Doğu Akdeniz’in diğer hammadde gereksiniminin nasıl karşılandığını anlamada önemli bir ipucu oluşturmaktadır. Bu rota üzerinde seyreden gemilerin Anadolu kıyı şeridini izledikleri, bir başka batıktan günyüzüne çıkarılan bakır külçe yoluyla da aydınlanmaktadır. Bu batık Antalya koyunda Side açıklarında saptanmış ve gemi MÖ 15. ya da MÖ 14. Yüzyılın ilk yarısına tarihlenmiştir.
Gemiler doğudan geldiklerinde “Gelidonya Burnu” önünden geçerlerdi. Bu durum MÖ 1 200’lerde burada batmış olan bakır-kalay yüklü bir gemiden anlaşılmaktadır. Gemiler, Datça Yarımadası’nın batısında bulunan Deveboynu Burnu’na ulaşmadan önce de Uluburun’u dolanırlardı.
ULUBURUN BATIĞI KAZILARI
Uluburun Batığı Kazıları, 1984 yılında
GEORGE BASS ·
ın daha sonraki yıllarda CEMAL PULAK**ın
yönetiminde sürdürülmüş, 1994 yılında sona ermiştir. Birbiri ardına yapılan 11
kazı süresince deniz dibinde 6 613 saat geçirildiği anlamına gelen 22 413 dalış
gerçekleştirilmiştir (Cemal Pulak, s.60). Bu çalışma sonucunda Geç Tunç Çağı Doğu
Akdeniz Bölgesi’nde şimdiye kadar ele geçen en görkemli ve görsel buluntu
topluluğu gün ışığına çıkarılmıştır.
GEMİNİN YÜKÜ
Gemi yükü genelde hammaddelerden oluşmakta, esas yükünü 10 ton saf bakır ve 1 ton kalay oluşturmaktadır (Cemal Pulak, s.60) .
Uluburun Gemisi’nde bulunan kurşun levhalar, balık ağında yararlanılan kurşunlardır (Cemal Pulak, s.67) .
Uluburun Gemisi’nden şaşırtıcı miktarda altın ve gümüş buluntu da gün ışığına çıkarılmıştır. Bu buluntuların çoğunu tüm ya da parçalar halindeki “KENAN TAKILARI “ oluşturur.
Ancak bir adet altından halka külçe, altın-gümüş alaşımdan amorf parçalar ile yumrular da mevcuttu. Tüm ya da parçala halindeki altının büyük kısmı küçük bir kazı alanında ele geçmiştir.
Bazı gümüş bilezik ve değişik altın nesnelerde kesik yerleri saptandığından, buluntuların konumundan değerli metallerin gemide aynı yerde saklandığı ve “gerektiğinde para gibi kullanıldığı” (Cemal Pulak, s.67), değerli metalden yapılmış buluntulardan kesilen parçaların alış verişte kullanıldığı düşünülmektedir.
Kıymetli maden buluntuların çoğu KENAN
kökenli olmakla birlikte
MISIR kökenli olanlar ve
kökeni tespit edilemeyen buluntular da mevcuttur.
Altının Yakındoğu ve Ege’ye genelde takı parçası veya artığı olarak ulaştığı anlaşılmakta,
Egeli maden ustaları altın takı üretimi için hammaddeye sahip olurken altın işleme tekniklerini de dolaylı yoldan öğrenmişlerdir.
Mısır firavunu Ekhnaton’un eşi NEFERTİTİ’ye ait bir altın Skarabeus, buluntular arasında özel bir yere sahiptir.
Scarabeus’un alt yüzünde Mısır hiyeroglifiyle Nefertiti’nin adı kazınmıştır.
Bir skarabeus’ta da I.Tutmosis’in adı okunmaktadır.
Uluburun Gemisi’nde CAM KÜLÇE de taşınmaktaydı.
Bulunan cam külçeler tüm olarak ve en erken cam malzemeler arasındadır, ve
türünde Tunç Çağı’na tarihlenen en büyük buluntu grubunu oluşturur. Külçelerden bazıları çok iyi korunabilmiş, orijinal renk ve biçimlerinde olmakla birlikte diğer birçok külçe kısmen ya da tümüyle korozyona uğramış, amorf yumrulara dönüşerek suda çözülmüştür. Külçelerin boyutları farklılık göstermekle birlikte ortama ağırlıkları 2 kg kadardır ve gemide 350 kg kadar cam külçe bulunmaktaydı.
Cam külçelerin e dört renkte olduğu saptanmıştır. Kobalt mavisi, açık mavi, portakal rengi-sarı ve mor.. Bu cam külçeler insanlık tarihinin en eski imitasyon ürünleridir (Cemal Pulak, s.70).
Uluburun Gemisi’nin yükleri arasında fazla miktarda olmamakla birlikte “Auripigment”/ Sarı Zırnık (arsenik trisülfat) da bulunmaktadır (Cemal Pulak, s.73). Tunç Çağı ticaretinin önemli bir öğesi olan “Abanoz” da gemini yükleri arasında bulunmakla beraber miktarları saptanamamıştır. Gemide bakır/ öküzgönü külçelerinin altında binlerce Mureks Operkula da bulunmuş sa da Murekslerden·©elde edilen erguvan boyasının (purpur) taşındığına dair bir kanıt yoktur. Uluburun Gemisi’nde mureks operkula bulunması, reçine ve baharatın yanı sıra bu deniz kabuklusunun da ticaretinin yapıldığını kanıtlamaktadır.
Uluburun Gemisi’nde; kişniş, çörek otu, yabani safran, sumak da bulunuyordu. Büyük bir küp içinde badem, çam fıstığı, incir, üzüm çekirdekleri, nar taneleri, bir Kenan amforası içinde 2 500 zeytin bulunmuştur.
Uluburun Gemisi, bir fildişi parçası ve 14 adet suaygırı dişi, deve kuşu yumurtası da taşımaktaydı (Cemal Pulak, s.80) .
HAZIR ÜRÜNLER
Küpler içinde ele geçen Kıbrıs Keramiği arasında yağ kandilleri, halka dipli ve kaideli kaplar, beyaz astarlı traşlanmış testiler, bukero testileri.. Çanak çömlek arasında en çok rastlanılan beyaz astarlı traşlanmış testilerden 41 adet, beyaz astarlanmış çanaklardan 34 örnek, halka dipli çanaklardan 22-25 adet, bukero testilerden 3 adet ve yağ kandillerinden 23 adeti bir küpten çıkarılmıştır. Uluburun gemisi tüm Ege Bölgesi’nde ortaya çıkarılan Geç Tunç Çağı Kıbrıs keramiğinin yarısından fazlasını taşımaktaydı (Cemal Pulak, s.82).
Farklı biçimlerdeki tunç, bakır kaplar da Uluburun Gemisi’nin yükleri arasındaydı. İnce cidarlı metal kaplar korozyon nedeniyle bozulmuş, ancak daha kalın ağız ve tutamakları yoluyla biçimleri ve büyüklükleri saptanabilmiştir. Geniş ağızlı bir kübün içinden organik malzemeden yapılmış buluntular da ele geçmiştir.
Batıkta; kehribar, ahat, akik, deniz kabuğu, fayans ve camdan
yapılmış binlerce boncuk bulunmuştur.
Bunların ne kadarının gemi yükü, ne kadarının kişisel mal olduğunun saptanması
zordur.
Analizler kehribarın batık kökenli olduğunu ortaya çıkartmıştır. Cam boncukların bir kısmı renlerini yitirmiştir. Zamanla yırtılan deri ve kumaştan yapılma keselerde muhafaza edilen boncuklar dağılmış, elle tek tek toplanmıştır. Geminin batmasıyla parçalanan bir amforada da boncuklar bulunmaktaydı (Cemal Pulak, s.83).
Kenan küplerinin içindeki tortu elendiğinde genelde mavi, az sayıda kırmızı renkli yün iplik/ doku gün ışığına çıkarıldığından erguvan, kırmızı renkli kumaş toplarının da Uluburun Gemisi’nde taşındığı varsayılmaktadır. Geç Tunç Çağı’nın geç dönemlerine tarihlenen ezilmiş mureks kabukları Ugarit Limanı’nda bulunmuştur (Cemal Pulak, s.84).
KİŞİSEL EŞYALAR; DİĞER ÜRÜNLER
Gemide koç başı şeklinde fayanstan yapılma en az 5 içki şişesi, bir içki kabı da kadın başı şeklinde bulunmaktaydı.
Bunların yanında gemide fildişinden yapılma ördek biçimli, hareketli kanatları kapak olarak kullanılan iki kozmetik kutusu da bulunmuştur, bu kutular Suriye-Filistin el sanatlarının tipik örneğini teşkil eder ve Suriye-Filistin, Kıbrıs’ta gözlemlenmiştir (Cemal Pulak, s.84 ).
Uluburun Gemisi’nde bulunan fildişi malzeme içinde yumruk şeklinde sapla biten kozmetik kaşığı, Basra Körfezi veya Hint Okyanusu2ndan geldiği düşünülen deniz kabuklarından yapılmış yüzükler de bulunmuştur.
Önemli bir buluntu; başı, boynu, elleri ve ayakları altın kaplama bir tunç kadın figürüdür.
Saçları omuzları hizasındadır, başın iki yanında örgü
şeklinde arkada sırtta birleşir, uzun bir tek örgü olarak iner. Suriye ve Filistin yöresinde bulunmuş çoğunlukla
tanrılara adak olan kültsel oldukları düşünülen birkaç figürinle benzerlik
gösterir.
Bu figürinlerin yolculuk sırasında oluşabilecek tehlikelerden gemiyi koruyacak büyüsel güçleri olduğu da varsayılmış olabilir. “Amarna Mektupları”nda firavunlara yollanan hediyeler içinde ön sırada kral, kral eşleri, kızlarına bakarak üretilen tunçtan altın kaplama heykelcikler yer alırsa da Uıuburun Gemisi’nde bulunan heykelciğin duruşu dua ve yakarışların duyulacağı umulduğu tanrısal güç simgesine uzandığını ifade eder ( Cemal Pulak, s.86 ).
SİLAHLAR
Uluburun Gemsi’nde ok ve mızrak uçları, topuzlar, hançerler, balta, Önasya tipi pullu bir zırh, Kenan ve Myken kılıçları ile bir İtalyan kılıcı ve üç faklı tipte ve diğerlerinden biraz daha kısadır. En iyi durumda olan yekpare dökülmüş, kabzası fildişi ve abanoz kakmaları olan bir Kenan kılıcıdır. Hançer de muhtemelen kılıca eşlik eden Levant Bölgesi kökenli bir silah. Hançerler, Geç Tunç Çağı’nda Suriye- Filistin kıyılarında yaygın olarak kullanılan silahlar arasında yer almaktadır (Cemal Pulak, s.88)
ALETLER
Uluburun Batığı’nın faklı bölümlerinde; oraklar, bızlar, bir testere, iki maşa, bir keski, baltalar, çapa, biley taşlarından oluşan bir alet topluluğu ele geçmiştir ( Cemal Pulak, s.88).
AĞIRLIKLAR
Uluburun Gemisi’nde 149 adet geometrik ve “zoomorfik”/ hayvan biçimli tartı ağırlığı bulunmaktaydı
ve bu hala
kullanılabilecek durumda olan ağırlıklar bu türde şidiye dek ele geçenler en
büyük buluntu topluluğundan biridir.
Zoomorfik ağırlıklar içinde; sfenks, boğa, inek, dana, ördek, kurbağa, aslan ve sinek görülür. Analizler , hemen hemen tüm ağırlıklar için standart ( geçerli ) olan 9,3 g ağırlığı saptanmıştır. Sistemin Kıbrıs’ta kullanılan ağırlrk sistemi olduğu varsayılabilir ( Cemal Pulak, s.89 ) .
GEMİDEKİ BESİN MADDELERİ
Yükün bir bölümünü oluşturan ya da “ gemide yolculuk edenlerin beslenme gereksinimi ” ni karşılayan besinler arasında; badem, çam fıstığı, incir, zeytin, üzüm-kuş üzümü, yyaban safranı, çörek otu, sumak, kişniş, nar sayılabilir. Bunların yanında kömürleşmişbuğday ve arpa taneleri de ele geçmiştir.
Kurşundan ağ ağırlıkları, ağ onarımında kullanılan iğneler, balık oltaları, bir zıpkın, üç ağızlı tunçtan yapılmış çatal da gemide balık tutulduğuna işaret etmektedir( Cemal Pulak, s.90 ).
GEMİ
Uluburun Gemisi “kabuk” yöntemiyle inşa edilmiştir. Söz konusu yapım tekniği yani kabuk tekniği, gövdenin alışılageldiği gibi kalaslardan yapılmış bir iskelet oluşturulmadan, doğrudan karina ve dış kabuktan oluşturulan yapım tekniğinin kullanılmasıdır. Dümeni ve kaplamasıçam , çıta ve somunları meşeden olan yaklaşık 15-16 m uzunlukta olmalıdır. Gemi Kaburga sistemi olmadığı için dış kabuğun çok sağlam yapılması gerekir. Uluburun Gemisi’ndeki çıtaların daha büyük olması dışında kalas bağlantıları Kyrenia Gemisi’nin gövde kalas bağlantılarıyla benzeşir. Ancak Kyrenia Gemisi’nden farklı olarak özenle yapılan araştırmalara rağmen Uluburun Gemisi’nde kaburga kalıntısına rastlanmamıştır. Uluburun keşfine kadar bu şekilde bir yapı tekniğinin en erken kalıntı MÖ 4 yy’dan geç döneme tarihlenen bir yük gemisi batığı Kuzey Kıbrıs’ta Kyrenia’da saptanmış ve kazılmış yük gemisiydi (Cemal Pulak, s.90) .
Yayınlanmamış radyokarbon analizleri yoluyla geminin MÖ 1342 ve 1314 yılları arasına battığı ortaya çıkmakta, ve Uluburun Gemisi'nin Ekhataon, Tutanhamun ve Haremhab'ın hükümdarlık dönemlerine karşılık gelen 18. Mısır Sülale Devri'nde Akdeniz'de seyrettiği anlaşılmaktadır.
Bu nedenle Uluburun Batığı EskiÇağ Tarihi'nin çok iyi belgelendirilen bir dönemine aittir(Cemal
Pulak, s.91) .
· George F.Bass; (9 Aralık 1932 – 2 Mart 2021), Amerikalı arkeologdur. Sualtı arkeolojisinin ilk uygulayıcılarından biri olan Bass, 1960’da Gelidonya Burnu'ndaki antik bir gemi batığını tamamen su yüzüne çıkarmaya yönelik ilk keşif gezisinin eş-yönetmenliğini yaptı; ve 1972'de Bass, Sualtı Arkeolojisi Enstitüsü'nü (INA) kurdu; ertesi yıl Pensilvanya Üniversitesi'nden ayrıldı. 1976'da INA genel merkezini Texas A&M Üniversitesi'ne taşıdı; burada Bass profesör oldu ve George T. ve Gladys H. Abell'in Sualtı Arkeolojisi Kürsüsünü yürüttü.
** Cemal M. Pulak; Texas A&M University Nautical Archaeology Program Department of Anthropology College Station, Texas, Doçent