6 Nisan 2020 Pazartesi

DEVLET-2 Devlet Nedir ? Neler Yapar ?


DEVLET-2
Devlet  Nedir ?  Neler Yapar ?
İnsan ilişkileri;
·        güç ilişkileri,
·        emeğin uzmanlaşmasına dayanan tek bir insanın üretemeyeceği mal ve hizmet üretiminin ticareti ve
·        sosyal davranış ve kültürlerinden kaynaklanan kimlikleriyle diğer grupların yargı ve dostluklarının etkilenmesi
şeklinde ortaya çıkar. Politika, bu farklı çeşit ilişkilerin bileşimi olan diğer bir element ve devlet “kurumsallaşmış politik sistem” olarak, harmanlanmış bu üç çeşit ilişkiyi yönetmek ve sistematize etmek için tesis edilmiş bir aygıt[1], bir sosyal organizasyondur.
Kapitalist (fiyat sinyallerine dayalı piyasa ekonomisi) demokrasilerde toplum, iki farklı temel üzerinde tesis edilmiştir.
·        Kapitalist temelinde; mal ve hizmet üretimi/ çıktı, piyasa uyarımları ile; toprak, emek, sermaye, teknolojik (gelişme) den müteşekkil üretim faktörlerince sağlanır ve önceliği “etkinlik” teşkil ederken, kontras olarak
·        Demokratik temeli de; “egalitarian ve hümanist değerlerin işbirliği” oluşturmaktadır.
Devlet ve özel ekonomi birbirlerine dayanır, işbirliği içinde çalışırlar. Devlet fonksiyonlarının  pek çoğu piyasa faaliyetlerinin ilerletilmesine, regüle edilmesine yöneliktir.
Genel olarak ekonominin özel kesiminin, pek çok etkisinin demokrasilere yaşamsallık kattığı genel kabul görmüştür/ bilinir.
Özel piyasa ekonomisi ve devletin birbirine bu kritik bağımlılığı, devlet ve piyasanın çatışma konuları ve zıt etkileşimlerinin ortaya çıkmasına yardımcı olur.
İnsani değerlerimiz; materyalizm ve hırsın dizginlenmesine dayanırken, piyasa; devlet ve devlet bürokrasisinin sınırlayıcı yasal gücüne güvenir.
Bütün ekonomik faaliyetler, insan ihtiyaç ve isteklerinin tatmini ile ilgilidir, bu amaçla yapılırlar. Ekonomik faaliyetler; 1.bireysel ve 2. kooperatif faaliyetler olarak sınıflandırılabilirler. Kooperatif faaliyetler de özel organizasyonlar ve kamu organizasyonları olarak ayrılırlar. Bu sınıflandırmada devlet, ekonomik işbirliği davranışı olarak ortaya çıkar. Devlet, tarihsel olarak geliştirilen pek çok sosyal organizasyon şekillerinden biridir. Tarih, ekonomik düzenin temel kurallarının gözlemcisi olan pek çok devlet örneği sağlar. Ortak veya üniversal hizmet ihtiyacı, kamu/ devlet aksiyonları ile sağlanır. Bu hizmet ihtiyacının temelini veya özünü; ulusal savunma, iç düzen/ ulusal düzen, yani bireyin ve mülkiyetinin korunması ve de yargı yönetiminin temini teşkil eder. Halk bireysel olarak bazı ihtiyaçlarını kendi temin eder. Nüfusun artması, teknolojinin gelişmesi, emeğin iş bölümü, uzmanlaşması devlet faaliyetlerinin genişlemesine yol açmıştır. Yolların iyileştirilmesi ve ışıklandırılması, polis ve itfaiye hizmetleri, eğitim, refahın arttırılması, eğlence-dinlencenin eklenmesi bu listeyi genişletmiştir. Nüfusun büyümesi, sosyal hayatın karmaşıklaşması, şehir alanların kalabalıklaşması devletin rolüne dikkatlerin odaklanmasına yol açmış,  halkın sağlığı, güvenliği ve ahlakı kamu otoritesinin, faaliyetinin genişlemesi talebini yaratmıştır[2]. Kamu ihtiyaçlarının hacmi, devlet anlayışı ve uygulamalarıyla ilgilidir. İlk defa bu doktrin ifadesini Roma Hukuku ve modern Alman politik teorisinde bulmuş, devlet merkez olarak alınmış, bu bakış açısından devlet faaliyetlerinin genişlemesi ilerletilmiş ve teşvik edilmiştir. Diğer bir düşünce okulu, devleti minimize etmiş (liberalizm) ve ifadesini İngiliz politik ekonomisinde bulmuş ve 19.yy’ın erken dönemlerinde uygulanmıştır[3].


Kapitalist sistemde devletin desteklediği piyasa ekonomisi;  altın yumurta” yumurtlayan tavuk olarak devletin; eğitim, fakirlere yardım-gelirin adil dağıtımı, iç güvenliğin sağlanması, adalet sisteminin yürütülmesi, seçimlerin ve özgürlüklerin korunması, sosyal tansiyonun azaltılması için hukuk ve düzenin tesisi, dış saldırılardan ülkenin sınırlarının  korunması, yeterli sağlık ve eğitim hizmetlerinin tedarik edilmesi gibi faaliyetlerini finanse eder.  Kamu sektörünün amaçları/ görevleri, özel ekonominin vergileriyle finanse edilir[4]. Özel teşebbüs ekonomilerinin tevarüs ettiği gücün merkezileşememesi de, devletin gücünü sınırlayan demokrasilerin yaşamasının nedeni olur. 
En büyük tek birim olan devletin varoluş nedeni, baskı yapma hakkı olan devletin görevi, kollektif ihtiyaçları sağlamaktır ve  bu da “ekonomik politika için sorumluluğun” devlet elinde bulunmasını gerektirir.
Ekonomik/ iktisadi politika; hükümetlerin amaçlarına ulaşmak için ekonomik ilişkilere iradi müdahaleleridir.
Devletin genel amacı olarak toplumun refahının arttırılması ifade edilirken, bu amaç; yani ülke halkının yaşam standartlarının yükseltilmesi, ekonomik bir konudur ve genellikle ekonomik ilişkilere müdahale anlamındadır. Savunma ve sağlık-eğitim harcamaları vs, kaynakların prodüktif kullanımdan bu alanlara yönlendirilmesini gerektirir.
Ekonomik amaçlara/ hedeflere ulaşmak için devlet nasıl hareket etmelidir? 
Bu amaçların izlenmesinde devlet, ekonomik terimlerle ifade edilirse birincil, ara ve nihai hedefler oluşturma eğilimindedir. Ekonomik politika analizi; ekonomik politikanın konuları, amaçları, araçları, iradi politika oluşturulmasında karşılaşılan sorunların, politika uygulamalarında zaman gecikmeleri (time lag) ve tedbirlerinin incelenmesini gerektirmektedir. Bütün bu amaçlar ekonomik görünüşleri itibariyle daha geniş veya daha dar ağırlığa, içinde bulunulan ekonomik duruma göre önceliğe sahip olabilirler. Örneğin işsizliğin çok olduğu bir ekonomide öncelik, (tam) istihdam yaratmaktır. Enflasyonun çok yüksek olduğu bir ekonomide öncelik, enflasyonun aşağı çekilmesidir (fiyat istikrarı). Gelir dağılımı çarpılmışsa öncelik, gelir dağılımında adaletin sağlanmasıdır. Resesyona doğru giden bir ekonomide büyüme ön plana geçer.
Demokratik bir piyasa ekonomisinde, taban devletin kontrolü dışındadır. Örneğin, istihdam düzeyi sadece devletin kararlarına değil özel firmaların ne kadar işçi istihdam edeceğine de bağlıdır. Bu nedenle de politika yapıcılar; diğer değişkenleri de dikkate almak, hedeflerini ona göre oluşturmak zorundadır. Amaçlanan hedeflere ulaşmada bu değişkenler, enstrümanlar olarak adlandırılır. Gerçekleşen ve nihai enstrümanlar ile “intermediate”/ ara enstrümanlar farklıdır. Otoriteler direkt olarak “primary instrument”/ birincil enstrümanı değiştirme yoluyla nihai değişkeni etkileyebilirler. Örneğin vergi oranını değiştirebilir, vergi oranının değiştirilmesi toplam vergi hasılatında değişiklikle sonuçlanır. Vergi hasılatında değişiklik, ara değişken olan devlet harcamalarını, devlet harcamalardaki değişme de çıktı/ üretim ve istihdamı etkiler. Bütün bu amaçlar, daha dar veya daha geniş hacimde de olsa ekonomik özelliğe sahiptir.    
Kamu sektörü niçin gerekmekte, ekonomi niçin özel sektörün çalışmasına bırakılmamaktadır?
Diğer bir deyişle ekonominin büyük bölümü niçin piyasanın güçlerine, “invisible hand”/ görünmeyen el ’e bırakılmaksızın devlet yönlendirmesinin konusu olmaktadır?
Kısmen, politik ve sosyolojik ideolojilerin konusu olmakla birlikte bu, konunun sadece bir bölümüdür. Çok önemli diğer bölüm,  piyasa mekanizmasının tek başına bütün ekonomik fonksiyonları icra edememesi, özel mallardan farklı olarak kamusal malların, sosyal malların üretilmesinde piyasanın başarısız olmasıdır. Piyasa Başarısızlığı. Kamu politikası; yol gösterici, düzeltici, belli noktalarda sübvanse edici olarak gerekmektedir.
Devletin ekonomideki  büyüklüğü  ise,  teknikten ziyade ideolojik bir tercihtir[5].
Tam rekabet koşullarının organize edildiği piyasalarda, tüketiciler arasında kaynakların dağıtımının etkin olduğu durumda, bu, ekonomik refahın dağılımı olarak toplumun bakış açısından arzu edilir bir durum olmayabilir. Bu nedenle kaynak transferleri yapılmalıdır ve bu toplumun kaynaklarını kullanımı açısından etkinlik ve dağılım amaçları arasında bir “trade-off”/ değişim oranını gerektirmektedir[6].
Devletin ekonomide oynadığı rolün tam anlaşılması; “Pareto Optimalitesi”ne tekabül eden “ekonomik etkinlik” ile, çoğunlukla “optimum sosyal refah” olarak adlandırılan “sosyal optimalite kavramları arasındaki farklılığın bilinmesini gerektirir.  
Yani Pareto optamalitesi ya da  etkinliğin, “sosyal refah” veya gelir dağılımında optimalite arasındaki tefrikin yapılması, farklılığın belirtilmesi gereklidir.
Pareto optimalitesi, kaynakların etkin dağılımına tekabül ederken,
sosyal optimalite” sadece kaynakların etkin dağılımını değil, o durumda gelirin de toplumda daha adil dağıtıldığı bir duruma tekabül eder.
Vilfredo Pareto tarafından geliştirilen ve onun ismiyle ifade edilen Pareto Optimalitesi; hiçbir bireyin diğerinin kötü olmaksızın daha iyi olamayacağı ve hiçbir üretimin diğer bir malın üretiminin azaltılmaksızın arttırılamayacağı durumu, etkinliği ifade eder ve optamilitenin “Laissez-faire”/ liberalizm ile sağlanacağı umulmuştur[7].
Sosyal refah optimumu; toplumun ahlaki tevarüsü, kaynaklar ve gelirin üyeleri arasında nasıl dağılması gerektiği konusundaki görüşüyle ilgilidir. Adalet ve yargı ekonomik olmayan terimlerdir. Pozitif ekonomik metodolojide adalet veya yargının tam anlamının tanımlanmasının bir yolu yoktur. Ekonomi bilimi sadece birey veya toplumların değer yargılarını idrak eder[8]. Toplumun; tamamen etkinsiz bir kaynak dağılımı ile yüksek derecede gelir dağılımı adaletini, veya kaynak dağılımında Pareto optimalitesinin sağlandığı fakat gelir dağılımının adaletsiz olduğu duruma tercih etmesi söz konusu olabilir[9]. 
Devletler; bazıları politik, bazıları soysal, bazıları da ekonomik olmak üzere pek çok rol oynarlar. Bu rolleri izlerken de hükümetler pek çok politika enstrümanı kullanırlar ve bunu yaparak; kaynakları tahsis ederler, geliri yeniden dağıtırlar ve faaliyet düzeyini etkilerler. Richard Musgrave’in “ Theory of  Public Finance”(1959) ile ilgili çalışması, kamu finansmanı ekonomistlerinin devletin “normatif” ve “pozitif” rolleri arasındaki tefrikin/ farklılığın ortaya koyulmasına yol açmıştır. Devletin pozitif rolü, devletin ne yaptığını tanımlar ve analiz ederken, devletin normatif rolü; kamu sektörünün ekonomiye müdahalesinin refahı arttırıcı norm ve prensiplerini belirlemesinde bir rehber çizgi oluşturur. Ve belli başlı ekonomik prensipler temelinde, devletin; piyasanın çarpıklıklarını düzeltmek ve sosyal refahı maksimize edebilmek için piyasayı tamamlayıcı olarak ne yapabileceğini tanımlanmaya çalışır[10].
Ülkenin politik bünyesi, devletin normatif rolü üzerinde etkilidir. Politik kararlar kamu politikasını kapsar, bu nedenle de toplumun kaynaklarının kullanım şeklini belirler[11]. Normatif rol, sosyal sistemin kaynaklarını nasıl kullanacağını-kullanması gerektiğini kapsar/ belirler ve politik sistem bu kararların alınmasında rol oynar. Devletin yürüttüğü kamu politikalarının çoğu normatif teorinin gerekleriyle örtüşmektedir. Devletin pozitif teorisi, “public choise”/  kamu tercihinin bir kısmını oluşturur ve organize çıkar gurupları, politikacılar ve devlet çalışanları olarak vatandaşın çıkarları doğrultusunda hangi sıralama, eğim, formda kamu aksiyonlarının şekillendiğini açıklamaya çalışır[12].
Batının, kolektif seçim sistemleri ve politik sistemlerini içeren piyasa orijinli demokrasilerinde, modern ekonomik düşünce, devletin normatif rolünü, halk veya oy vericinin gereksinimlerine dayandırır[13]. “Kamusal çıkarbu nedenle, vatandaşın veya oy vericinin çıkarlarının toplamı olarak alınır. Burada, piyasa ekonomisi ve demokratik proses arasındaki yakın ilişkinin büyük bölümünün görülmesi mümkün olmaktadır. Bu rolde devlet, vatandaşlarının istekleri dışında bir hedefe sahip değildir. Alternatif devlet kavramında ise; bireylerden bağımsız olarak mevcut olan ve yaşayan organik veya totaliter devlet olarak Batı orijinli ekonomilerde tercih konusu olmayan “hegelian” devlet kavramı vardır[14].


[1]      Philip G. Cerny, “Finance and World Politics”- Markets, Regimes and States in the Post-Hegemonic Era, edited by Philip G.Cerny, Edward Elgar, 1993, p.3
[2]      Harley Leist Lutz,  Public Finance,  fourth edition, D.Appleton-Century Company Inc., 1947,  p.2
[3]      Harley Leist Lutz,  pp.16,17
[4]     Arthur M. Okun,“Our Blend of Democracy and Capitalism: It Works, but Is in Danger”- Economics for Policy-making-Selected Essays of Arthur M. Okun, edited by Joseph A. Pechman, The MIT Press, 1983, p. 633
[5]     Richard A. Musgrave and Peggy B.Musgrave, Public Finance in Theory and Practice- fifth edition, McGraw-Hill Book Company,  1989,  p.7
[6]     John F. Due and Ann F. Friedlaender, Government Finance- Economics of the public finance, seventh edition, Richard D. Irwin Inc., 1981, p.9
[7]      John F. Due and  Ann F. Friedlaender, p.3
[8]      Bernard P. Herber, Modern Public Finance, Richard D. Irwin, Inc., 1967,  p.81
[9]      John F. Due and  Ann F. Friedlaender, p.10
[10]     Vito Tanzi, Policies, Institutions and the Dark Side of Economics, Edward Elgar, 2000, p.12
[11]     L.L. Wade and  R.L. Curry, Jr.,  A Logic of Public Policy: Aspects of Political Economy, Wadsworth Publishing Company  Inc., 1970,  p.2
[12]     Joseph J. Cordes, Reconciling Normatif and Positive Theories of Government, AEA Papers and Proceedings,  Vol.87  No.2, p.169
[13]     L.L. Wade and  R.L. Curry, Jr., p.4
[14] Vito Tanzi,  p.12

3 Nisan 2020 Cuma

Devlet-1, Ulus Devlet'in Gelişimi

DEVLET- 1

Ulus Devletin Gelişimi
Devletin rolünün anlaşılmasında, geçmişte geliştirilen değişik devlet perspektiflerinin incelenmesi katkı sağlar. Ekonominin anlaşılması; ekonomik fikirler, düşünceler tarihi olmaksızın olanaksızdır. Ekonomik düşünceler bir hayata sahiptir ve kendilerini geliştirirler. Yani derin kökler tarihte bulunmaktadır. Alfred Marshall, politik ekonomi veya ekonomiyi, iş yaşamı düzeninde beşeriyetin/ insanlığın anlaşılmaya çalışılması olarak tanımlar[1]. Ekonomi; iş yaşamı düzeninde beşeriyetin hayatı, hareketleri ve düşünceleriyle ilgili bir çalışma alanıdır[2].  Alfred Marshall, refahın arttırılmasında; bireyler ve sosyal aksiyonların incelenmesinde; vasıf/ uzmanlık ile materyal kullanım gereksiniminin çok yakın ilişkili olduğunu belirtir. İnsan karakterinin; günlük çalışması ve dini idealleri tarafından şekillendirildiğini, dünya tarihini şekillendiren iki büyük ajanın din ve ekonomi olduğunu ifade etmektedir.
Ekonomik analizin temelinde “mal ve hizmetlere ödenen fiyatı belirleyen faktörlerin ne olduğu” yer almaktadır. Modern ekonomik yaşamda emek değer teorisi ve dağılım teorisi nihai ilginin konusu olmuş, ikinci adımı toplam ekonomik performansın daha iyi ya da daha kötüye gitmesine yol açan faktörler teşkil etmişlerdir. Bütün sorunlar ve içerdikleri; mal ve hizmet üretimi ve fiyatlaması, üretilen kazancın dağılımı olarak ekonomik aktvite/ faaliyettir. Burada iş teşebbüslerinin rolü, banka ve merkez bankası, farklı formlarda para, uluslararası ticaretin özel problemleri devreye girmektedir. Sonuç olarak ekonomik yaşamda farklı düzeylerde politik ve sosyal çerçeve mevcuttur ve belirtilen bütün bu konular ekonomi bilimini şekillendirmektedir[3] .
Söz konusu sorulara olan cevapların olmaması, ekonomik faaliyetlerin  gereken sofistike düzeyde gelişmemesinden kaynaklanmaktadır. Cevapların olmaması, sorunların henüz ortaya çıkmamasıyla ilgilidir. Yunan şehir devletleri ve Atina İmparatorluğu, daha sonra Roma İmparatorluğu dönemlerinde iktisadi problemlerin çoğunun ifade edilmemesi; hem Yunan hem de Roma’da temel endüstrinin tarım olması, başlıca üretim birimlerini hane halkı olarak “slaves”/ kölelerin oluşturmasıdır. Piyasalar ve zanaatkarlar mevcuttur ve çoğunlukla köledirler. Şimdiki anlamda endüstriyel faaliyet çok azdır.
Dünya cari politik sisteminin şekillenmesi 15.yy’da başlamış, politik otoritenin odağı olarak devletlerin ortaya çıkışı; baronluklar, dükalık ve prenslikler gibi küçük feodal birimlerin zayıflaması, Venedik gibi şehir devletlerinin; otonomi ve politik yaşamsallığını sürdürememesi sonucunda entegrasyon sürecinin başlaması, bir grup teknolojik gelişme ve ekonomilerin güçlerinin azalması,  kralların yeterli gücü kazanmalarıyla  mümkün olmuştur[4].
Modern Avrupa devlet organizasyonları 1453’te Yüzyıl Savaşları sonu ile 1559’da Habsburg-Valois Savaşları[5] arasında ortaya çıkmıştır. Yönetimsel merkezileşme 1453’ten çok daha önce, feodal monarşiler olarak başlamakla birlikte “Renaissance”,  yeni sanat ve mimarisiyle fiziki oluşumları olduğu kadar yeni egemenlik kurallarını da belirlemiş, sağlamıştır.
Renaissance devleti olarak tanımlanan politik düşüncenin yeni formu, Niccolo Machiavelli ve Thomas More tarafından yaratılmıştır. Machiavelli ve More profesyonel akademisyenler değillerdir. Machiavelli devlet komitesi sekreteri olarak Kuzey Avrupa ve İtalya’da Florentine elçiliklerinde hizmet vermiştir. More, Londra’da İngiliz hukuku üzerinde çalışmış, Londra şehrinde “attorny”/ dava vekili/ savcı olarak hizmet vermiştir. Machiavelli ve More, politik düşüncede modern  pragmatik ve idealistik gelenekleri tesis etmişlerdir .
16. ve 17.yy’larda bugünkü anlamıyla ulus devlet, gelişmesinin ilk safhalarındaydı. 16.yy’da başlayan süreç, yöneticilerin gücünü içsel ve dışsal olarak etkin şekilde sınırladı. Batının yasal geleneğinde kilometre taşı olan bu gücün kullanımı, 17.yy’da çok genel olarak Max Weber tarafından “a monopoly  of the legitimate use of force”- meşrulaştırılmış güç kullanım monopolü olarak adlandırılmıştır[6] İspanya, İngiltere, Fransa, Portekiz modern anlamda belli derece devlet olma başarısı sağlamışlardır. Kıta Avrupasında bu periyottaki devletlerin çoğu modern anlamda ulus devlet değil, çok etnik grupların olduğu imparatorluklar ve mini-devlet monarşilerdir. Bugün uluslararası devlet sisteminin temeline tekabül eden “Treaty of Westphalia (1648)” ulus devlet öncesi monarşiler tarafından imzalanmıştır[7]. Buna rağmen Westphalia fikri, modern öncesi dönemde egemenliğin halka ait değil yöneticilere ait olduğunu düşünür. Amerika’nın bağımsızlık deklarasyonu ve Fransa’nın insan hakları deklarasyonu ise insanların eşitliği ve vatandaşlık kavramı üstünde tesis edilmiştir.
Demokratik ulus devlet ise 19. ve 20.yy’da ortaya çıktı ve eski dünyanın devletleri, modern dünya ulus devletlerine dönüştü. Sağlanan finansal kaynaklar; devletin güçlenmesini, güç kontrolünü stabilize etmesini, hem devletin kendi topraklarında karşıtlarına karşı hem de dışarıda diğer devletlere karşı gücünü kullanıma hazır hale getirmesini mümkün kıldı Vergi kaynaklarının kontrolüyle (“resource dimension”/ kaynak boyutu) birlikte devletin diğer boyutlarının, “legal dimension”/ yasal boyutunun geliştirilmesi, normatif bazda kurallar-kanunların koyma ve yürütülmesi imkanı doğdu ve devlet egemenliği sağlandı. 19.  ve 20.yy’da demokratik ulus devletin tesisiyle birlikte “legimitimation”/ meşruluk boyutuna ulaşıldı. 19.yy’la birlikte, devletten; Adam Smith’e bağlanan laissez-faire ekonomisinin sınırlı ”night watchman”/ bekçilik görevi dışında farklı amaçları yerine getirmesi beklendi, devletin “welfare dimension”/ refah boyutu, müdahaleci devlet olarak tanımlanan rolüne dikkatler çekildi[8].   1
1929-1930 Büyük Depresyon’una önemli bir tepki, ABD’de büyük oranda Roosevelt “Revolution”/ devrimine dayanan refah devletinin hayata geçirilmesidir. Refah devletinin yaratılması daha öncelere, Almanya’da Otto von Bismark’a (1815-1898) dayanır[9]. 1880’lerde Almanya’da, devletin rolü Ricardian’lar, klasikler tarafından sınırlanmış olduğundan sosyal aksiyon rahatsız edici değildir. Alman ekonomistlerin çalışmaları tarihleriyle ilgili olmuş ve devlet alanına girmemişlerdir. Prusya ve Alman geleneklerinde devlet; işinin ehli, yararlı ve yüksek oranda prestijlidir.
Sanayileşmenin ardından hızla ortaya çıkan gelir dağılımı çarpıklığı;  büyüyen aktif endüstriyel işçi sınıfının tepki gösteren işçi hareketlerine yol açtığının ve işçilerin devrimsel fikirlere açık olmasının görülmesi, özellikle o zamanlarda ölmüş olan Karl Marx’dan yayılan fikirlerden kaynaklanmaktadır. Devrim korkusu reformları uyarmış, Bismark, kapitalizmin çıplak zalimliklerini iyileştirmek için bunları vurgulamıştır. 1884 ve 1887’de Reichstag’da elementer düzeyde kaza, hastalık, yaşlılık ve yetersizlik sigortası uygulamasına başlanmıştır. Benzer aksiyonlar Avusturya, Macaristan ve Avrupa’nın başka alanlarında da izlenmeye başlanmıştır. Refah devleti, değerliliği ve yasallığı yüzyıldır tartışmaların konusu olmuş büyük bir tarihsel gelenektir. Bu konuda kapsamlı, etkili bir adım Bismark’ın büyük insiyatifinden yirmibeş yıl sonra İngiltere’de atılmıştır[10]
Barış, yasal güvenlik, bireysel hürriyet, politik kendi kendine yeterlilik ve sosyal refah gibi temel sosyal değerleri içeren devlet gücü, modern devletin göstergesi olmuştur. Öncelikle modern devletin; modern formda “para ihraç etme monopolü”nü ifade eden, kendine bağlı topraklarda; anahtar materyal kaynakları kontrol ettiği, vergileme gücüne sahip olduğu, güç kullanabildiği varsayılır. Antony Giddens, The Nation-State and Violence’ de “yasal düzeninin; kontrata dayalı haklar ve yükümlülüklerin merkezileştirilme ve korunması ve parasal sistemin koordine edilme ve devlet gücüyle yaptırım uygulanması ve merkezi olarak uygulanan vergileme sistemiyle ulus devletin oluştuğunu” ifade eder.
Devlet formasyonu; merkezi hükümet altında piyasaların birleştirilmesi; derebeyliklerin ortadan kaldırılması, ortak para birimi; aynı krallıkta farklı derebeyliklerin/ senyörlerin farklı para birimi uygulamalarının son bulmasıyla, vergiler; farklı derebeylerin farklı vergi uygulamalarının son bulması tek vergi sisteminin tesisiyle, ağırlık ve ölçü sistemleri, mülkiyet ve mülkün korunmasında hukuk sisteminin tesis edilmesiyle sağlanmıştı.
Ulus devletlerden biri olarak İngiltere; 19.yy’da merkez bankasını tesis ederek, kara ve tren yolları inşa ederek, posta servisi, toprak mülkiyeti, şirket hukuku, sendikaların düzenlenmesi, sağlık hizmetleri, eğitim, okul sistemleri, hukuk ve düzen, hapishaneler, polis gücü, ordu, deniz gücü tesis etti, deniz aşırı yatırımlarını korudu ve devlet bir koloni ağına sahip oldu[11].
Bunların bir kısmı “nightwatchman”/ bekçilik olmakla birlikte devlet tarifelerle endüstrilerini korudu, ulusal endüstriler, sağlık ve eğitim sistemleri oluşturdu, bugün refah devleti olarak isimlendirdiğimiz emeklilik ve sosyal güvenlik sistemini oluşturdu[12]. İngiltere’de olduğu gibi Hollanda’da da ulus bilinci erken modern dönemlerde gelişmesine rağmen, modern ulusalcılığın prototipi Fransız Devrimi ile ortaya çıkmıştır[13]. Bu nedenle Avrupa’nın modern ulus devletleri bir ondokuzuncu yüzyıl, hatta ondokuzuncu yüzyıl geç dönemlerinin olayıdır.


[1]       Alfred Marshall, Princiles of Economics-An introductory volume, eighth edition, Macmillan and Co. Ltd. 1936,  p.1
[2]       Alfred Marshall, p.14
[3]       John Kenneth Galbraith,  A History of  Economics- the past and present, Penguin Books, 1987, p.7
[4]     Eugene F. Rice Jr. and Anthony Grafton, The Foundation of Early Modern Europe,1450-1559,  second edition, W.W.Norton &  Company, 1994 p.140
[5]       Eugene F. Rice Jr. and  Anthony Grafton, pp. 49,50
[6]       Michael Zürn and Stephan Leibfried,“A New Perspective on the State-1.Reconfiguring the national constellation”, Transformations of  the State, edited by Stephan Leibfried and Michael Zürn, Cambridge University Press 2005, p.6
[7]      Martin Shaw, Theory of Global State-Globality as an Unfinished Revolution, Cambridge  University Press, 2000, p.30  ve bkz. Wallerstein Immanuel, “States? Sovereignity?-the dilemmas of capitalists in age of transition”, States and Soverignty in the Global Economy, ed.by David A.  Smith, Dorothy J. Solingen and Steven C. Topik, Routledge 1999, p.23
[8]      Michael Zürn and Stephan Leibfried, p.9
[9]      John Kenneth Galbraith, p.210
[10]    John Kenneth Galbraith, p.211
[11]      Michael Barratt Brown, Models in Political Economy-A Guide to The Arguments, second edition, revised and expanded, Penguin Books, 1995, p.289
[12]     Michael Barratt Brown, p.290
[13]     Martin Shaw,  p.103