Ulus
Devletin Gelişimi
Devletin
rolünün anlaşılmasında, geçmişte geliştirilen değişik devlet perspektiflerinin
incelenmesi katkı sağlar. Ekonominin anlaşılması; ekonomik fikirler, düşünceler
tarihi olmaksızın olanaksızdır. Ekonomik düşünceler bir hayata sahiptir ve
kendilerini geliştirirler. Yani derin kökler tarihte bulunmaktadır. Alfred
Marshall, politik ekonomi veya ekonomiyi, iş yaşamı düzeninde beşeriyetin/
insanlığın anlaşılmaya çalışılması olarak tanımlar[1].
Ekonomi; iş yaşamı düzeninde beşeriyetin hayatı, hareketleri ve düşünceleriyle
ilgili bir çalışma alanıdır[2]. Alfred Marshall, refahın arttırılmasında;
bireyler ve sosyal aksiyonların incelenmesinde; vasıf/ uzmanlık ile materyal
kullanım gereksiniminin çok yakın ilişkili olduğunu belirtir. İnsan
karakterinin; günlük çalışması ve dini idealleri tarafından
şekillendirildiğini, dünya tarihini
şekillendiren iki büyük ajanın din ve ekonomi olduğunu ifade etmektedir.
Ekonomik
analizin temelinde “mal ve hizmetlere ödenen fiyatı belirleyen faktörlerin ne
olduğu” yer almaktadır. Modern ekonomik yaşamda emek değer teorisi ve dağılım
teorisi nihai ilginin konusu olmuş, ikinci adımı toplam ekonomik performansın
daha iyi ya da daha kötüye gitmesine yol açan faktörler teşkil etmişlerdir.
Bütün sorunlar ve içerdikleri; mal ve hizmet üretimi ve fiyatlaması, üretilen
kazancın dağılımı olarak ekonomik aktvite/ faaliyettir. Burada iş
teşebbüslerinin rolü, banka ve merkez bankası, farklı formlarda para,
uluslararası ticaretin özel problemleri devreye girmektedir. Sonuç olarak
ekonomik yaşamda farklı düzeylerde politik ve sosyal çerçeve mevcuttur ve
belirtilen bütün bu konular ekonomi bilimini şekillendirmektedir[3] .
Söz
konusu sorulara olan cevapların olmaması, ekonomik faaliyetlerin gereken sofistike düzeyde gelişmemesinden
kaynaklanmaktadır. Cevapların olmaması, sorunların henüz ortaya çıkmamasıyla
ilgilidir. Yunan şehir devletleri ve Atina İmparatorluğu, daha sonra Roma
İmparatorluğu dönemlerinde iktisadi problemlerin çoğunun ifade edilmemesi; hem
Yunan hem de Roma’da temel endüstrinin tarım olması, başlıca üretim birimlerini
hane halkı olarak “slaves”/ kölelerin
oluşturmasıdır. Piyasalar ve zanaatkarlar mevcuttur ve çoğunlukla köledirler.
Şimdiki anlamda endüstriyel faaliyet çok azdır.
Dünya
cari politik sisteminin şekillenmesi 15.yy’da başlamış, politik otoritenin
odağı olarak devletlerin ortaya çıkışı; baronluklar, dükalık ve prenslikler
gibi küçük feodal birimlerin zayıflaması, Venedik gibi şehir devletlerinin;
otonomi ve politik yaşamsallığını sürdürememesi sonucunda entegrasyon sürecinin
başlaması, bir grup teknolojik gelişme ve ekonomilerin güçlerinin
azalması, kralların yeterli gücü
kazanmalarıyla mümkün olmuştur[4].
Modern
Avrupa devlet organizasyonları 1453’te Yüzyıl Savaşları sonu ile 1559’da
Habsburg-Valois Savaşları[5] arasında
ortaya çıkmıştır. Yönetimsel merkezileşme 1453’ten çok daha önce, feodal
monarşiler olarak başlamakla birlikte “Renaissance”,
yeni sanat ve mimarisiyle fiziki
oluşumları olduğu kadar yeni egemenlik kurallarını da belirlemiş, sağlamıştır.
Renaissance devleti olarak
tanımlanan politik düşüncenin yeni formu, Niccolo Machiavelli ve Thomas More
tarafından yaratılmıştır. Machiavelli ve More profesyonel akademisyenler değillerdir.
Machiavelli devlet komitesi sekreteri olarak Kuzey Avrupa ve İtalya’da
Florentine elçiliklerinde hizmet vermiştir. More, Londra’da İngiliz hukuku
üzerinde çalışmış, Londra şehrinde “attorny”/
dava vekili/ savcı olarak hizmet vermiştir. Machiavelli ve More, politik
düşüncede modern pragmatik ve idealistik
gelenekleri tesis etmişlerdir .
16. ve 17.yy’larda bugünkü anlamıyla ulus devlet,
gelişmesinin ilk safhalarındaydı. 16.yy’da başlayan süreç, yöneticilerin gücünü
içsel ve dışsal olarak etkin şekilde sınırladı. Batının yasal geleneğinde
kilometre taşı olan bu gücün kullanımı, 17.yy’da çok genel olarak Max Weber
tarafından “a monopoly of the legitimate use of force”- meşrulaştırılmış
güç kullanım monopolü olarak adlandırılmıştır[6] İspanya,
İngiltere, Fransa, Portekiz modern anlamda belli derece devlet olma başarısı
sağlamışlardır. Kıta Avrupasında bu periyottaki devletlerin çoğu modern anlamda
ulus devlet değil, çok etnik grupların olduğu imparatorluklar ve mini-devlet
monarşilerdir. Bugün uluslararası devlet sisteminin temeline tekabül eden “Treaty of Westphalia (1648)” ulus devlet
öncesi monarşiler tarafından imzalanmıştır[7]. Buna
rağmen Westphalia fikri, modern öncesi dönemde egemenliğin halka ait değil
yöneticilere ait olduğunu düşünür. Amerika’nın bağımsızlık deklarasyonu ve
Fransa’nın insan hakları deklarasyonu ise insanların eşitliği ve vatandaşlık
kavramı üstünde tesis edilmiştir.
Demokratik ulus devlet ise 19. ve 20.yy’da ortaya
çıktı ve eski dünyanın devletleri, modern dünya ulus devletlerine dönüştü.
Sağlanan finansal kaynaklar; devletin güçlenmesini, güç kontrolünü stabilize
etmesini, hem devletin kendi topraklarında karşıtlarına karşı hem de dışarıda
diğer devletlere karşı gücünü kullanıma hazır hale getirmesini mümkün kıldı
Vergi kaynaklarının kontrolüyle (“resource
dimension”/ kaynak boyutu) birlikte devletin diğer boyutlarının, “legal dimension”/ yasal boyutunun
geliştirilmesi, normatif bazda kurallar-kanunların koyma ve yürütülmesi imkanı
doğdu ve devlet egemenliği sağlandı. 19.
ve 20.yy’da demokratik ulus devletin tesisiyle birlikte “legimitimation”/ meşruluk boyutuna ulaşıldı.
19.yy’la birlikte, devletten; Adam Smith’e bağlanan laissez-faire ekonomisinin
sınırlı ”night watchman”/ bekçilik
görevi dışında farklı amaçları yerine getirmesi beklendi, devletin “welfare dimension”/ refah boyutu,
müdahaleci devlet olarak tanımlanan rolüne dikkatler çekildi[8]. 1
1929-1930 Büyük
Depresyon’una önemli bir tepki, ABD’de büyük oranda Roosevelt “Revolution”/
devrimine dayanan refah devletinin hayata geçirilmesidir. Refah devletinin
yaratılması daha öncelere, Almanya’da Otto von Bismark’a (1815-1898) dayanır[9].
1880’lerde Almanya’da, devletin rolü Ricardian’lar, klasikler tarafından
sınırlanmış olduğundan sosyal aksiyon rahatsız edici değildir. Alman
ekonomistlerin çalışmaları tarihleriyle ilgili olmuş ve devlet alanına
girmemişlerdir. Prusya ve Alman geleneklerinde devlet; işinin ehli, yararlı ve
yüksek oranda prestijlidir.
Sanayileşmenin ardından hızla ortaya çıkan gelir dağılımı çarpıklığı; büyüyen aktif endüstriyel işçi sınıfının tepki gösteren işçi hareketlerine yol açtığının ve işçilerin devrimsel fikirlere açık olmasının görülmesi, özellikle o zamanlarda ölmüş olan Karl Marx’dan yayılan fikirlerden kaynaklanmaktadır. Devrim korkusu reformları uyarmış, Bismark, kapitalizmin çıplak zalimliklerini iyileştirmek için bunları vurgulamıştır. 1884 ve 1887’de Reichstag’da elementer düzeyde kaza, hastalık, yaşlılık ve yetersizlik sigortası uygulamasına başlanmıştır. Benzer aksiyonlar Avusturya, Macaristan ve Avrupa’nın başka alanlarında da izlenmeye başlanmıştır. Refah devleti, değerliliği ve yasallığı yüzyıldır tartışmaların konusu olmuş büyük bir tarihsel gelenektir. Bu konuda kapsamlı, etkili bir adım Bismark’ın büyük insiyatifinden yirmibeş yıl sonra İngiltere’de atılmıştır[10]
Sanayileşmenin ardından hızla ortaya çıkan gelir dağılımı çarpıklığı; büyüyen aktif endüstriyel işçi sınıfının tepki gösteren işçi hareketlerine yol açtığının ve işçilerin devrimsel fikirlere açık olmasının görülmesi, özellikle o zamanlarda ölmüş olan Karl Marx’dan yayılan fikirlerden kaynaklanmaktadır. Devrim korkusu reformları uyarmış, Bismark, kapitalizmin çıplak zalimliklerini iyileştirmek için bunları vurgulamıştır. 1884 ve 1887’de Reichstag’da elementer düzeyde kaza, hastalık, yaşlılık ve yetersizlik sigortası uygulamasına başlanmıştır. Benzer aksiyonlar Avusturya, Macaristan ve Avrupa’nın başka alanlarında da izlenmeye başlanmıştır. Refah devleti, değerliliği ve yasallığı yüzyıldır tartışmaların konusu olmuş büyük bir tarihsel gelenektir. Bu konuda kapsamlı, etkili bir adım Bismark’ın büyük insiyatifinden yirmibeş yıl sonra İngiltere’de atılmıştır[10]
Barış, yasal güvenlik, bireysel hürriyet, politik
kendi kendine yeterlilik ve sosyal refah gibi temel sosyal değerleri içeren
devlet gücü, modern devletin göstergesi olmuştur. Öncelikle modern devletin;
modern formda “para ihraç etme monopolü”nü ifade eden, kendine bağlı topraklarda;
anahtar materyal kaynakları kontrol ettiği, vergileme gücüne sahip olduğu, güç
kullanabildiği varsayılır. Antony Giddens, The
Nation-State and Violence’ de “yasal düzeninin; kontrata dayalı haklar ve
yükümlülüklerin merkezileştirilme ve korunması ve parasal sistemin koordine
edilme ve devlet gücüyle yaptırım uygulanması ve merkezi olarak uygulanan
vergileme sistemiyle ulus devletin oluştuğunu” ifade eder.
Devlet
formasyonu; merkezi hükümet altında piyasaların birleştirilmesi;
derebeyliklerin ortadan kaldırılması, ortak
para birimi; aynı krallıkta farklı derebeyliklerin/ senyörlerin farklı para
birimi uygulamalarının son bulmasıyla, vergiler;
farklı derebeylerin farklı vergi uygulamalarının son bulması tek vergi
sisteminin tesisiyle, ağırlık ve
ölçü sistemleri, mülkiyet ve mülkün korunmasında hukuk sisteminin tesis
edilmesiyle sağlanmıştı.
Ulus
devletlerden biri olarak İngiltere; 19.yy’da merkez bankasını tesis ederek,
kara ve tren yolları inşa ederek, posta servisi, toprak mülkiyeti, şirket
hukuku, sendikaların düzenlenmesi, sağlık hizmetleri, eğitim, okul sistemleri,
hukuk ve düzen, hapishaneler, polis gücü, ordu, deniz gücü tesis etti, deniz
aşırı yatırımlarını korudu ve devlet bir koloni ağına sahip oldu[11].
Bunların
bir kısmı “nightwatchman”/ bekçilik
olmakla birlikte devlet tarifelerle endüstrilerini korudu, ulusal endüstriler,
sağlık ve eğitim sistemleri oluşturdu, bugün refah devleti olarak
isimlendirdiğimiz emeklilik ve sosyal güvenlik sistemini oluşturdu[12]. İngiltere’de
olduğu gibi Hollanda’da da ulus bilinci erken modern dönemlerde gelişmesine
rağmen, modern ulusalcılığın prototipi Fransız Devrimi ile ortaya çıkmıştır[13].
Bu nedenle Avrupa’nın modern ulus devletleri bir ondokuzuncu yüzyıl, hatta
ondokuzuncu yüzyıl geç dönemlerinin olayıdır.
[1] Alfred Marshall, Princiles of Economics-An introductory volume, eighth edition,
Macmillan and Co. Ltd. 1936, p.1
[2] Alfred
Marshall, p.14
[3] John
Kenneth Galbraith, A History of
Economics- the past and present, Penguin Books, 1987, p.7
[4] Eugene F. Rice Jr. and Anthony Grafton, The Foundation of Early Modern
Europe,1450-1559, second edition,
W.W.Norton & Company, 1994 p.140
[5] Eugene F.
Rice Jr. and Anthony Grafton, pp. 49,50
[6] Michael
Zürn and Stephan Leibfried,“A New
Perspective on the State-1.Reconfiguring the national constellation”, Transformations of the State, edited by Stephan Leibfried
and Michael Zürn, Cambridge University Press 2005, p.6
[7] Martin
Shaw, Theory of Global State-Globality
as an Unfinished Revolution, Cambridge
University Press, 2000, p.30 ve
bkz. Wallerstein Immanuel, “States? Sovereignity?-the dilemmas of
capitalists in age of transition”, States
and Soverignty in the Global Economy, ed.by David A. Smith, Dorothy J. Solingen and Steven C.
Topik, Routledge 1999, p.23
[8] Michael Zürn and Stephan Leibfried, p.9
[9] John Kenneth
Galbraith, p.210
[11] Michael
Barratt Brown, Models in Political
Economy-A Guide to The Arguments, second edition, revised and expanded,
Penguin Books, 1995, p.289
[12] Michael
Barratt Brown, p.290
[13] Martin
Shaw, p.103
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder