8 Nisan 2020 Çarşamba

DEVLET-3, Ekonomide Devletin Yeri


DEVLET-3
Ekonomide Devletin Yeri

Ekonomik politika; politika yapıcılarının, ekonominin performansını iyileştirmek için ekonomik büyüklüklerin davranışlarını etkilemelerine yöneliktir. Devlet ekonomiye, halkının refahını arttırmak için; anahtar ekonomik değişkenlerin davranışlarını değiştirme yoluyla müdahalede bulunur. Richard Musgrave piyasa mekanizmasında fiyat sinyallerine dayalı olarak çalışan ekonomilerde devletin ekonomide yer almasını “piyasanın başarısız” olduğu alanlara dayandırmış ve devlet aktivitelerini üç ana gurupta toplamıştır[1].
  • Birincisi; kaynakların etkin dağılımının sağlanmasıdır. Kaynakların etkin dağılımını sağlanması;
a.tam kamusal mallar gibi özel sektörün üretmekte başarısız olduğu,
b. fiyatlandırmaya konu olmayan malların üretimi ve kullanana ödettirilse, fiyatlandırılabilse bile; eğitim, sağlık ve otobanlar gibi dışsallıkların konusu devlet hizmetlerini içeren, yarı kamusal mal olarak tanımlanan faaliyetleri ve
c.fiyatın marjinal maliyetin üstünde belirlendiği; doğal monopoller, oligopol olarak karakterize edilen, piyasaya satış yapan piyasa gücüne sahip firmaların ve yatay talep eğrisiyle karşı karşıya olan birkaç büyük satıcının piyasaya hakim olması durumlarında(tekel), ekonomide yer alarak gerçekleştirir.

  • İkincisi, gelir dağılımında adaletin sağlanmasına yönelik faaliyetlerdir. Vergi sisteminin yapısı, vergi-transfer (ayni ve nakdi transferler) mekanizmasıyla yürütülür.

·        Üçüncüsü; ekonomik büyüme ve ekonomik stabilizasyonun sağlanmasıdır.
Ekonomik büyümenin sağlanması; üretim faktörleri emek, sermaye, doğal kaynaklar ve diğer bir üretim faktörü olan teknolojinin ilerletilmesiyle (geliştirilmesi) mümkün olur. Sermayenin arttırılması ise insan sermayesinin oluşturulması, endüstriyel gelişmenin sağlanmasıyla mümkündür. Endüstriyel gelişmenin sağlanmasında devlet; vergi-teşvik mekanizması, devletçilik uygulamaları, regülasyonlar/ düzenlemeler gibi ekonomik politika araçlarıyla endüstriyel politikaları yürütür. Teknolojik gelişmenin sağlanması ise gelişmiş insan gücüne ve devletin bu alanda yardımcı faaliyetlerine dayanır. Bu noktada dışsallığın konusu olan eğitim sisteminin önemi dikkatleri üzerine toplamaktadır. Sonuç olarak, gerek kaynakların etkin dağılımı, gelirin adil dağılımı ve de ekonomik büyüme ile
Ekonomik stabilizasyonun sağlanması (işsizliğin azaltılması ve enflasyonun aşağı çekilmesi)  toplumun refahının arttırılmasına yönelik faaliyetlerdir.

Geleneksel piyasa başarısızlıkları olarak tanımlanan bu üç piyasa başarısızlığı yanında son zamanlarda dikkatleri üzerine çeken ve yeni piyasa başarısızlıkları olarak adlandırılan, devletin sorumluluğunun daha kırılgan olduğu diğer bazı çok yayılgan başarısızlıklar, devlet politikalarının direkt olarak hedeflendiği;
  • tamamlanmamış piyasalar ve
  • aksak bilgilenmeye çare üretme,
  • ortak özelliği, kökeninde piyasa işlemlerinin başarısız olması yatan “çevre problemleri” dir.
Katlanılan maliyet ve sağlanan kazanç, piyasa işlemlerinin sonucudur ve devlet aksiyonlarını gerektirmektedir.

Kaynakların etkin dağılımının sağlanması; ulusal savunma gibi tam kamusal malların üretimini, dışsallığa sahip yarı kamusal malların üretimini gerektirir. Ve kaynakların etkin dağılımı tam rekabet koşulları sağlandığında mümkün olduğundan, piyasaların aksak veya hiç olmaması durumunda devletin ekonomide yer alması gerekir. Firmalar, rekabeti azaltarak fiyatlarını yükseltebilir ve karlılıklarını arttırabilirler. Devlet müdahaleleriyle; hem rekabeti azaltıcı yapıya sahip “mergers”/ firma birleşmelerini yasaklayarak ve sınırlamaları, gizli ittifakları azaltan yapısal politikalar yoluyla rekabeti arttırarak, sadece etkinliği değil hem de ekonominin “innovation”/ yenilik üretme kapasitesini geliştirmekte ve tüketicilerin düşük fiyatlarla faydalarını arttırmalarını mümkün kılmaktadır. Doğal monopoller gibi bazı alanlarda, ölçeğe göre yeterli getiri rekabeti gerektirmediğinden, devlet düzenlemeleri veya mülkiyeti yoluyla etkinlik sağlanmaktadır[2].

Devletin ekonomide yer almasının klasik nedenlerinden biri de gelirin adil dağılımının sağlaması ve yoksulluğun ortadan kaldırılmasıdır. Bu; ekonomik büyümenin sağlanması ve bu ilave üretimin adil dağıtımı yoluyla gelirin arttırılmasıyla fakirliğin ortadan kaldırılması, gelirin adil dağılımının ve ekonomik etkinliğin sağlanmasının en önemli aracı olarak eğitim ve sağlık harcamalarının yapılması ve eğitim sağlıkta devletin yer alması, bu sektörleri yönlendirmesi, sosyal güvenlik sisteminin oluşturulması[3], gelirin yeniden dağılımını içeren progresif vergi sistemini oluşturması, aynî ve nakdî transfer programlarını yürüterek toplum refahını arttırmaya yönelik aktiviteleri üstlenmesi yoluyla sağlanır[4]. Devletin kullandığı hem de transfer ettiği kaynakların parasal maliyetinin direkt dağıtımı ise toplumun bireyleri arasında vergi yükünün dağıtımıdır. Vergi yükünün bireyler arasında dağılımı, politik hareketler üzerinde devasa etkilere sahip olduğundan politik ilginin konusudur. Vergilemenin düzey ve kapsamı, devletlerin vergi politikası; gelir dağılımı adaleti ile ilgili problemlerin ortaya çıkmasına yol açar.

Devletlerin ekonomide yer almasının diğer bir nedeni olarak refah artışının sağlanması olarak yaşam standartlarının yükseltilmesi ve yoksulluğun azaltılmasını mümkün kılan ekonomik büyüme görülmektedir. Ekonomik büyüme; geniş anlamda doğal kaynaklar, emek, sermaye, teknoloji gibi tüm üretim faktörlerinin, dar anlamda ise cari ücret düzeyinde çalışmak isteyen tüm emek gücünün üretime sokulmasını ifade eder. Ekonominin tüm kaynaklarını üretime sokamaması, bunun “Great Depression”/ Büyük Bunalım gibi büyük ölçekte gerçekleşebilmesi, piyasaların kendi başına tam istihdamı sağlayamaması, bu büyük ölçekli piyasa başarısızlıklarının yaşanması stabilizasyon/ istikrara ve ekonomik büyümeye dayalı makro ekonomik politikaların uygulanması gerekliliğini, devletin ekonomiye müdahalesinin gerekliliğini göstermektedir.

İşsizliği veya enflasyonu azaltarak stabilizasyonun ve gerekli uyarımlarla ekonomik büyümenin sağlanması, toplum refahının arttırılmasına yönelik faaliyetlerdir. Piyasa ekonomileri istikrarlı yapıda olmadıklarından, toplam talepte umulmayan kaymaların neden olacağı enflasyonist ve resesyonist  gelişmelerin stabilize edilmesinde mali ve parasal politikalar yoluyla devlet müdahaleleri gerekir. Ve kabul edilebilir bir büyüme oranının başarılabilmesi için sermaye birikiminin çok düşük veya çok yüksek olduğu durumlarda devletin büyüme oranını etkileyecek; tasarruf-yatırım oranı, prodüktivite, emek gücü büyüme oranı gibi parametreleri değiştirmesi gerekebilir[5].

Devlet ekonomide yer alarak; vergi ödeyicilerden çiftçiler gibi bazı kaynak alıcılara, sübvansiyon şeklinde parasal gelir transferinde bulunur. Burada fiziki kaynaklara devlet tarafından kumanda edilmemekte, devlet kaynakları yönlendirmekte, devlet tarafından dağıtılan kaynakları alanlar kaynakları nasıl kullanacağına karar vermektedir. Kaynakların devlet müdahaleleriyle sübvansiyonlar şeklinde aktarılmasıyla, o sektörlerin devlet desteği görerek güçlenmesi, sektörde sağlanan gelirin artması, sektörün ekonomik büyüme sağlanmasına katkıda bulunması, ihracat rekabet edebilirliği kazanması amaçlanır. Devletin yine gelir transferi yapması, hem gelir dağılımının daha adaletli olmasını sağlarken aynı zamanda toplam talebin istikrar kazanmasını da mümkün kılar.

Devletler her zaman ve her yerde ekonomik büyüme ile ilgilidirler. Bu yolla yaşam standartlarını yükseltir, yoksulluk/ fakirliği ortadan kaldırırlar. Eğitim ve sağlık dışsallığa sahip, uzun dönemde ekonomik büyüme üzerinde etkilere sahip olan sektörlerdir. Dışsallıkların konusu olması devlet müdahalelerine haklılık kazandırır. İyi dizayn edilmiş finansal piyasalar kapital/ sermaye akışkanlığı,  mobilizasyonunu arttırarak kaynak etkinliğini sağlama yoluyla eğitim harcamalarının arttırılmasını sağlar ve insan sermayesi oluşumunu mümkün kılarlar.

Yine devlet araştırma ve geliştirmeyi destekleyerek teknolojik gelişmeyi, bu yolla ekonomik dönüşümü mümkün kılar. Teknolojik dışsallıklar devlet müdahalelerini gerektirir. Üreticilerin belli bir faaliyet sonucu bütün kazançları realize edememesi veya bütün maliyeti taşımaya zorlanamaması, yani negatif ve pozitif dışsallıklar söz konusudur.

Teknolojik dışsallıkları su kaynaklarında da görmek mümkündür. Örneğin, geniş barajların yenileyici, yaratıcı gücü, barajları geliştiren özel sektörden daha fazla toplum için sosyal yarar sağlamaktadır. Devlet müdahaleleri doğrultusunda baraj yapımı daha uygulanabilir hale gelir, devlet özel üreticileri destekleyebilir veya tipik olarak barajı kendi inşa etmeyi seçebilir[6]. Şehir yenilemelerinde teknolojik dışsallığın özelliklerinin birçoğunu görmek mümkündür. Örneğin, bir firma köhne bir alandaki binasını yenilemek isterse, bütün bu alan için bir iyileşme yaratacak, alanın değeri yükselecek, komşular için memnuniyet yaratacaktır. Fakat firma yarattığı bu ek değerin tamamını içselleştiremeyecektir. Bu nedenle devletler yenileme projelerinde özel geliştiricilere, özel ve sosyal değerleri uyumlaştırıcı sübvansiyon sağlarlar[7].

Eğitim de toplumun eğitim seviyesinin, prodüktiviteyi arttırmasından dolayı teknolojik dışsallık sunar. Teknolojik ekonomiksizlik (diseconomies) veya yayılma (spill-over) etkisi ekolojik alanda önemli hale gelmektedir. Kimyasal fabrikaların kirletici etkisi doğal yaşamı tahrip etmekte, tarımsal üretim arttırılabilirken vahşi yaşam, doğal yaşam tahrip olmaktadır. Yine hava meydanlarının yarattığı gürültü kirliliği, otomobillerin yarattığı tıkanıklığın diğer seyahat edenler için yarattığı maliyet ve egzoz kirliliği, teknolojinin yarattığı negatif dışsallıklara örnektir. Özel üreticiler her bir olayda sadece özel maliyetlerle ilgiliyken aktivitenin sosyal maliyeti özel maliyetini aşmaktadır.

Ekonomik büyümenin belirleyicileri[8]; doğal kaynaklar, emek, sermaye ve teknoloji, aslî belirleyicileri ise üç temel faktör; insan sermayesi ve fizikî sermaye birikimi ve teknolojik gelişmedir.

·        1.öğretim ve eğitim faaliyetleriyle emeğin verimliliğinin arttırılması, insan sermayesinin geliştirilmesi, 
·        2.fiziki sermayenin arttırılması (endüstriyel politikalar yoluyla sabit sermayenin arttırılması) ve
·        3.teknoloji politikaları yoluyla teknolojik değişmenin sağlanması, ulusal inovasyon politikaları yoluyla  ekonomide yeniliklerin arttırılması,

ekonomik büyümenin  asli kaynaklarını teşkil etmektedir.

Piyasa başarısızlığının yayılgan olması devletin her türlü başarısızlığı düzeltemediğini göstermektedir. Ve politik ekonomiyi dikkate almasak bile, ne yapılabileceğini bilebilmek için nadiren ekonominin yapısıyla ilgili yeterli istatistiksel bilgi mevcuttur. Devletin rolü ile ilgili çalışmalar, niçin piyasanın başarısız olduğu ya da piyasa yokluğunun nedenine ve devletin piyasa oluşturulmasında müteşebbis rol üstlenmesi gereğine götürür.

Piyasaların yokluğu, örneğin, pek çok ülkede eğitim fırsatlarının yokluğu, parasız yüksek eğitimin çok az olması, öğrenci ödünçleri piyasalarının olmaması, devlet tarafından öğrenci ödünçleri programlarının tesisini gerektirir. Ekonomistler böyle durumlarda daha uygun çözümler üretilmesi eğilimindedirler ve uygun çözüm olarak sermaye piyasalarına girişlerin iyileştirilmesinden yanadırlar. Uzun vadeli ödünç piyasalarının ve sosyal güvenlik sisteminin oluşturulması sorunlara çözüm üretebilir. Diğer unutulmuş piyasalar koordinasyon başarısızlığı problemi olarak tanımlanabilir. Niçin bu piyasalar gelişmemiştir sorusu analizi bir adım geriye götürmekte, cevap bazen yetersiz piyasa yenilikleri olarak karşımıza çıkmakta ve bu piyasaların yaratılmasında devlet müteşebbis rol icra etmek zorunda kalmaktadır[9]. Piyasa bir kere oluşturulduğunda, kendi kendine fonksiyonlarını icra edebilmektedir.

Tam olmayan bilgilenme, güçlü performansa sahip emek piyasası, sermaye ve de ürün piyasalarında ahlaki tehlike ve zıt seçim problemine yol açar. Bilgilenmenin tam sağlanamadığı birçok durum da, tam rekabet piyasalarının sağlanması için direkt devlet müdahalelerine gereklilik yaratır. Firmalar; üretim alanları ve ürünlerinde sağlıklı ve güvenli sonuçlar yaratılmasında yetersiz uyarıma sahiptir. Örneğin tarımsal alanlarda kullanılan böcek ilaçları verimliliği arttırırken tarım işçileri ve tüketicilerde kanser vakalarının artışına neden olmaktadır. Sağlık ve güvenlik, çevre gibi yaşam standartlarının ölçülemeyen yanı olarak büyük öneme sahiptir.

Modern yaşamın hızla gelişmesi beraberinde çok yanlı problemleri de getirmekte, artan sayıda insan ve artan endüstriyel üretim hacmi çevreyi artan oranda kötü etkilemektedir. Daha fazla ve daha iyi seyahat etme, barınma, giyinme ve eğlenme, tıbbi bakım, kullanılan diğer özel hizmet olanaklarıyla ölçülen yüksek düzeyde materyal refaha ulaşma gayretleri, diğer bir deyişle gayrı safi milli hasıla yükselişi sağlama gayretlerinden kaynaklanmaktadır. Fakat genel olarak büyümenin, çevre üzerinde yarattığı tahribat dikkate alınmadığından refahın ölçülmesinde hata yapılmaktadır[10].
Çevre problemlerinin kökeninde yatan ortak özellik, çevre açısından piyasa işlemlerinin başarısız olmasıdır. Katlanılan maliyet ve sağlanan kazanç, piyasa işlemlerinin sonucudur, firmalar üstlendikleri üretimi yaparken; üretim için gerekli girdi ve üretim nedeniyle ortaya çıkan herhangi bir zarardan kaynaklanan bütün maliyetler için, hane halkı da yiyecek, barınma, eğlenme şeklinde kullandıkları yararlar için ödemede bulunmaktadır. Toplum mevcut bütün kaynakları kullanıma aldığında ortaya çıkan bütün maliyet ve yarar piyasa işlemlerinde yansıtılmadığında, bu problem dışsallık olarak piyasa başarısızlığını ifade etmektedir. Birey veya firmalar, faaliyetleri sonucunda diğer ekonomik birimlerin refah düzeyleri üzerinde onların seçimi olmayan bazı etkilere sahip olabilirler. Bu etkiler negatif veya pozitif olarak; firma için kar düzeyinin, birey için yaşam kalitesi ve refahlarının değişmesi şeklinde sonuçlanır. Faaliyetler çevre kalitesinin azaltılması şeklinde bir maliyet yüklediğinde de bu, dışsallık maliyetine tekabül eder. Buna mukabil bazı faaliyetler de ödemesi yapılmayan yarara neden olur[11].
Ekonomik birimler, ekonomik faaliyetlerden etkilenme düzeylerini seçme imkanına sahip değillerdir. Hava ve su kirliliği bir negatif dışsallıktır[12]. Piyasa için firma tarafından yapılan üretim dışsallık maliyetine yol açtığı zaman, firma faaliyetinin tüm maliyetini taşımaya zorlandığında, bu, sebep olduğu dışsallık maliyetini de içerecek ve bu marjinal eğrisini yükseltecek, firma için her bir üretim birimi daha pahalıya gelecektir[13]. Dışsallık maliyetinin fiyatlara yansıtılması, dünya kaynakları nadir olduğu, nüfus ve endüstrileşme artmaya devam ettiğinden, nadir kaynakların israf edilmeden kullanılmasına yol açar, çevre konularında piyasaların başarısız olması devletin müdahalesine gereklilik kazandırır.
Çoklu piyasa başarısızlığı alanı[14]; gelir dağılımının bozulmasına yol açan bazı başarısızlıklar için devletin çok aktif hale geçmesini gerektirmektedir. Bunların bazıları; makroekonomik- teknolojik değişme/ gelişmeler, finansal piyasalar ilgili konulardır. Eğitim, uzun dönemli ekonomik büyüme üzerinde güçlü etkilere sahiptir. İyi dizayn edilmiş finansal piyasaları oluşturmak; sermayenin dağılımını sağlamakta, akışkanlığını ve etkinliğini arttırmakta, eğitim için dağıtılan ve arttırılan harcamalar insan sermayesi birikimini sağlamakta, yani nitelikli, verimliliği artmış emek gücü sağlanmaktadır. Devlet endüstriyel dönüşümü yöneterek sabit sermaye birikimini arttırabilir, değişen uluslararası ticaretin içeriğine uyum sağlanmasını mümkün kılar. Eğitim üzerine harcamaları arttırarak insan sermayesi oluşumunu  ve de araştırmaya devlet desteğini vererek ulusal inovasyon sistemleri yoluyla teknolojik gelişmeyi sağlayabilir. 

Teknolojik Gelişme: Kalkınmanın temellerinde gelişmiş teknolojiyi içeren ekonominin transformasyonu, dönüşümü yatar. Gelişmiş modern kapitalist ekonomilerin tanımlanmasında güçlü bir şekilde teknolojik değişim vurgulanır. Önemli dışsallıklar yaratan araştırmanın, özellikle kamusal mallar için piyasanın yatırım seviyesinin düşük olduğuna inanılır. Lazer ve transistörün geliştiricileri, semeresini aldıkları icatlarının sonucu olarak sağlanan toplam yararın küçük bir kısmını topluma aktarmışlardır. Devletin kazanç elde eden olarak özel sektör gibi piyasada yer almaması tartışması olmasına rağmen, devletin teknolojiyi destekleyip desteklememe tartışması yanlış bir konu olarak gelişmiştir. Bazı alanlarda devlet desteği olmaksızın yatırımların çok düşük olması söz konusu olacaktır.
Finansal Piyasalar: bütün dünyada finansal kurumlar büyük kırılganlıktadır. Başarısızlıkları sadece ekonomik aksaklıklara değil, etkiledikleri bireylerin yaşamlarında ıstıraba, sefalete neden olmaktadır. Finansal kurumlarda güven eksikliği sonucu ekonomide bu sektörün fonksiyonu ve nadir sermaye kaynaklarının dağılımı kötüleşecektir. Finansal kurumların güvenirliğinin güçlendirilmesi için yapılan düzenlemeler bu yaşamsal sektörün etkinliğini arttıracaktır, bu gün devletlerin büyük çoğunluğu bu sorumluluğu üstlenmektedir.
Bütün bu nedenlerle, gereken devlet aktivite/ faaliyetlerinin icra edilebilmesi için önemli büyüklüklerde devlet gelirlerine gereksinim vardır. Devlet aktivite/ faaliyetlerinde temel olan vergi ve harcama politikaları; 1. devlet aktiviteleri niçin gereklidir?,  2.devlet aktivitelerinin uygun eğilim ve düzeyini ne belirler?,  3.bu aktiviteler nasıl finanse edilecek?,  4.bu aktivitelerin sonuçları ne olacaktır?  sorularının da cevaplanmasını gerektirir.


[1]     Due John F. and  Ann F. Friedlaender, Government Finance- Economics of the public finance, seventh edition, Richard D.    Irwin Inc., 1981 p.5
[2]     Joseph E Stiglitz., “The Role of Government in the Contemporary World”-Income Distribution and High Quality Growth,  edit.by Vito Tanzi and  Ke-young Chu, The MIT Press, 1998,  p.25
[3]     Stiglitz Joseph E., The Role of Government in the Contemporary World, p.30
[4]     Bernard P.Herber, Modern Public Finance, Richard D. Irwin,Inc., 196, p.77
[5]     Bernard P. Herber, p.79
[6]      Due John F. and  Ann F. Friedlaender, p.69
[7]      Due John F. and  Ann F. Friedlaender, p.69
[8]      Stiglitz Joseph E., “The Role of Government in the Contemporary World,  p.30
[9]     Joseph E. Stiglitz, “The Role of Government in the Contemporary World, p.28
[10]    Asaf Murat Altuğ,  Çevre Kalitesi ve Çevre Muhasebesi, Marmara Üniversitesi -İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, cilt xxıv,sayı 1, 2008, s.263
[11]    Ian Hodge, Environmental Economics-Individual Incentives and Public Choices, Macmillan Press Ltd, 1995, p.29
[12]    Walter A. Rosenbaum, Environmental Politics and Policy, second edition, Congressional Quarlety Inc., 1991, p.36
[13]    Ian Hodge, p.35
[14]   Joseph E Stiglitz.,“The Role of Government in the Contemporary World, p.29

6 Nisan 2020 Pazartesi

DEVLET-2 Devlet Nedir ? Neler Yapar ?


DEVLET-2
Devlet  Nedir ?  Neler Yapar ?
İnsan ilişkileri;
·        güç ilişkileri,
·        emeğin uzmanlaşmasına dayanan tek bir insanın üretemeyeceği mal ve hizmet üretiminin ticareti ve
·        sosyal davranış ve kültürlerinden kaynaklanan kimlikleriyle diğer grupların yargı ve dostluklarının etkilenmesi
şeklinde ortaya çıkar. Politika, bu farklı çeşit ilişkilerin bileşimi olan diğer bir element ve devlet “kurumsallaşmış politik sistem” olarak, harmanlanmış bu üç çeşit ilişkiyi yönetmek ve sistematize etmek için tesis edilmiş bir aygıt[1], bir sosyal organizasyondur.
Kapitalist (fiyat sinyallerine dayalı piyasa ekonomisi) demokrasilerde toplum, iki farklı temel üzerinde tesis edilmiştir.
·        Kapitalist temelinde; mal ve hizmet üretimi/ çıktı, piyasa uyarımları ile; toprak, emek, sermaye, teknolojik (gelişme) den müteşekkil üretim faktörlerince sağlanır ve önceliği “etkinlik” teşkil ederken, kontras olarak
·        Demokratik temeli de; “egalitarian ve hümanist değerlerin işbirliği” oluşturmaktadır.
Devlet ve özel ekonomi birbirlerine dayanır, işbirliği içinde çalışırlar. Devlet fonksiyonlarının  pek çoğu piyasa faaliyetlerinin ilerletilmesine, regüle edilmesine yöneliktir.
Genel olarak ekonominin özel kesiminin, pek çok etkisinin demokrasilere yaşamsallık kattığı genel kabul görmüştür/ bilinir.
Özel piyasa ekonomisi ve devletin birbirine bu kritik bağımlılığı, devlet ve piyasanın çatışma konuları ve zıt etkileşimlerinin ortaya çıkmasına yardımcı olur.
İnsani değerlerimiz; materyalizm ve hırsın dizginlenmesine dayanırken, piyasa; devlet ve devlet bürokrasisinin sınırlayıcı yasal gücüne güvenir.
Bütün ekonomik faaliyetler, insan ihtiyaç ve isteklerinin tatmini ile ilgilidir, bu amaçla yapılırlar. Ekonomik faaliyetler; 1.bireysel ve 2. kooperatif faaliyetler olarak sınıflandırılabilirler. Kooperatif faaliyetler de özel organizasyonlar ve kamu organizasyonları olarak ayrılırlar. Bu sınıflandırmada devlet, ekonomik işbirliği davranışı olarak ortaya çıkar. Devlet, tarihsel olarak geliştirilen pek çok sosyal organizasyon şekillerinden biridir. Tarih, ekonomik düzenin temel kurallarının gözlemcisi olan pek çok devlet örneği sağlar. Ortak veya üniversal hizmet ihtiyacı, kamu/ devlet aksiyonları ile sağlanır. Bu hizmet ihtiyacının temelini veya özünü; ulusal savunma, iç düzen/ ulusal düzen, yani bireyin ve mülkiyetinin korunması ve de yargı yönetiminin temini teşkil eder. Halk bireysel olarak bazı ihtiyaçlarını kendi temin eder. Nüfusun artması, teknolojinin gelişmesi, emeğin iş bölümü, uzmanlaşması devlet faaliyetlerinin genişlemesine yol açmıştır. Yolların iyileştirilmesi ve ışıklandırılması, polis ve itfaiye hizmetleri, eğitim, refahın arttırılması, eğlence-dinlencenin eklenmesi bu listeyi genişletmiştir. Nüfusun büyümesi, sosyal hayatın karmaşıklaşması, şehir alanların kalabalıklaşması devletin rolüne dikkatlerin odaklanmasına yol açmış,  halkın sağlığı, güvenliği ve ahlakı kamu otoritesinin, faaliyetinin genişlemesi talebini yaratmıştır[2]. Kamu ihtiyaçlarının hacmi, devlet anlayışı ve uygulamalarıyla ilgilidir. İlk defa bu doktrin ifadesini Roma Hukuku ve modern Alman politik teorisinde bulmuş, devlet merkez olarak alınmış, bu bakış açısından devlet faaliyetlerinin genişlemesi ilerletilmiş ve teşvik edilmiştir. Diğer bir düşünce okulu, devleti minimize etmiş (liberalizm) ve ifadesini İngiliz politik ekonomisinde bulmuş ve 19.yy’ın erken dönemlerinde uygulanmıştır[3].


Kapitalist sistemde devletin desteklediği piyasa ekonomisi;  altın yumurta” yumurtlayan tavuk olarak devletin; eğitim, fakirlere yardım-gelirin adil dağıtımı, iç güvenliğin sağlanması, adalet sisteminin yürütülmesi, seçimlerin ve özgürlüklerin korunması, sosyal tansiyonun azaltılması için hukuk ve düzenin tesisi, dış saldırılardan ülkenin sınırlarının  korunması, yeterli sağlık ve eğitim hizmetlerinin tedarik edilmesi gibi faaliyetlerini finanse eder.  Kamu sektörünün amaçları/ görevleri, özel ekonominin vergileriyle finanse edilir[4]. Özel teşebbüs ekonomilerinin tevarüs ettiği gücün merkezileşememesi de, devletin gücünü sınırlayan demokrasilerin yaşamasının nedeni olur. 
En büyük tek birim olan devletin varoluş nedeni, baskı yapma hakkı olan devletin görevi, kollektif ihtiyaçları sağlamaktır ve  bu da “ekonomik politika için sorumluluğun” devlet elinde bulunmasını gerektirir.
Ekonomik/ iktisadi politika; hükümetlerin amaçlarına ulaşmak için ekonomik ilişkilere iradi müdahaleleridir.
Devletin genel amacı olarak toplumun refahının arttırılması ifade edilirken, bu amaç; yani ülke halkının yaşam standartlarının yükseltilmesi, ekonomik bir konudur ve genellikle ekonomik ilişkilere müdahale anlamındadır. Savunma ve sağlık-eğitim harcamaları vs, kaynakların prodüktif kullanımdan bu alanlara yönlendirilmesini gerektirir.
Ekonomik amaçlara/ hedeflere ulaşmak için devlet nasıl hareket etmelidir? 
Bu amaçların izlenmesinde devlet, ekonomik terimlerle ifade edilirse birincil, ara ve nihai hedefler oluşturma eğilimindedir. Ekonomik politika analizi; ekonomik politikanın konuları, amaçları, araçları, iradi politika oluşturulmasında karşılaşılan sorunların, politika uygulamalarında zaman gecikmeleri (time lag) ve tedbirlerinin incelenmesini gerektirmektedir. Bütün bu amaçlar ekonomik görünüşleri itibariyle daha geniş veya daha dar ağırlığa, içinde bulunulan ekonomik duruma göre önceliğe sahip olabilirler. Örneğin işsizliğin çok olduğu bir ekonomide öncelik, (tam) istihdam yaratmaktır. Enflasyonun çok yüksek olduğu bir ekonomide öncelik, enflasyonun aşağı çekilmesidir (fiyat istikrarı). Gelir dağılımı çarpılmışsa öncelik, gelir dağılımında adaletin sağlanmasıdır. Resesyona doğru giden bir ekonomide büyüme ön plana geçer.
Demokratik bir piyasa ekonomisinde, taban devletin kontrolü dışındadır. Örneğin, istihdam düzeyi sadece devletin kararlarına değil özel firmaların ne kadar işçi istihdam edeceğine de bağlıdır. Bu nedenle de politika yapıcılar; diğer değişkenleri de dikkate almak, hedeflerini ona göre oluşturmak zorundadır. Amaçlanan hedeflere ulaşmada bu değişkenler, enstrümanlar olarak adlandırılır. Gerçekleşen ve nihai enstrümanlar ile “intermediate”/ ara enstrümanlar farklıdır. Otoriteler direkt olarak “primary instrument”/ birincil enstrümanı değiştirme yoluyla nihai değişkeni etkileyebilirler. Örneğin vergi oranını değiştirebilir, vergi oranının değiştirilmesi toplam vergi hasılatında değişiklikle sonuçlanır. Vergi hasılatında değişiklik, ara değişken olan devlet harcamalarını, devlet harcamalardaki değişme de çıktı/ üretim ve istihdamı etkiler. Bütün bu amaçlar, daha dar veya daha geniş hacimde de olsa ekonomik özelliğe sahiptir.    
Kamu sektörü niçin gerekmekte, ekonomi niçin özel sektörün çalışmasına bırakılmamaktadır?
Diğer bir deyişle ekonominin büyük bölümü niçin piyasanın güçlerine, “invisible hand”/ görünmeyen el ’e bırakılmaksızın devlet yönlendirmesinin konusu olmaktadır?
Kısmen, politik ve sosyolojik ideolojilerin konusu olmakla birlikte bu, konunun sadece bir bölümüdür. Çok önemli diğer bölüm,  piyasa mekanizmasının tek başına bütün ekonomik fonksiyonları icra edememesi, özel mallardan farklı olarak kamusal malların, sosyal malların üretilmesinde piyasanın başarısız olmasıdır. Piyasa Başarısızlığı. Kamu politikası; yol gösterici, düzeltici, belli noktalarda sübvanse edici olarak gerekmektedir.
Devletin ekonomideki  büyüklüğü  ise,  teknikten ziyade ideolojik bir tercihtir[5].
Tam rekabet koşullarının organize edildiği piyasalarda, tüketiciler arasında kaynakların dağıtımının etkin olduğu durumda, bu, ekonomik refahın dağılımı olarak toplumun bakış açısından arzu edilir bir durum olmayabilir. Bu nedenle kaynak transferleri yapılmalıdır ve bu toplumun kaynaklarını kullanımı açısından etkinlik ve dağılım amaçları arasında bir “trade-off”/ değişim oranını gerektirmektedir[6].
Devletin ekonomide oynadığı rolün tam anlaşılması; “Pareto Optimalitesi”ne tekabül eden “ekonomik etkinlik” ile, çoğunlukla “optimum sosyal refah” olarak adlandırılan “sosyal optimalite kavramları arasındaki farklılığın bilinmesini gerektirir.  
Yani Pareto optamalitesi ya da  etkinliğin, “sosyal refah” veya gelir dağılımında optimalite arasındaki tefrikin yapılması, farklılığın belirtilmesi gereklidir.
Pareto optimalitesi, kaynakların etkin dağılımına tekabül ederken,
sosyal optimalite” sadece kaynakların etkin dağılımını değil, o durumda gelirin de toplumda daha adil dağıtıldığı bir duruma tekabül eder.
Vilfredo Pareto tarafından geliştirilen ve onun ismiyle ifade edilen Pareto Optimalitesi; hiçbir bireyin diğerinin kötü olmaksızın daha iyi olamayacağı ve hiçbir üretimin diğer bir malın üretiminin azaltılmaksızın arttırılamayacağı durumu, etkinliği ifade eder ve optamilitenin “Laissez-faire”/ liberalizm ile sağlanacağı umulmuştur[7].
Sosyal refah optimumu; toplumun ahlaki tevarüsü, kaynaklar ve gelirin üyeleri arasında nasıl dağılması gerektiği konusundaki görüşüyle ilgilidir. Adalet ve yargı ekonomik olmayan terimlerdir. Pozitif ekonomik metodolojide adalet veya yargının tam anlamının tanımlanmasının bir yolu yoktur. Ekonomi bilimi sadece birey veya toplumların değer yargılarını idrak eder[8]. Toplumun; tamamen etkinsiz bir kaynak dağılımı ile yüksek derecede gelir dağılımı adaletini, veya kaynak dağılımında Pareto optimalitesinin sağlandığı fakat gelir dağılımının adaletsiz olduğu duruma tercih etmesi söz konusu olabilir[9]. 
Devletler; bazıları politik, bazıları soysal, bazıları da ekonomik olmak üzere pek çok rol oynarlar. Bu rolleri izlerken de hükümetler pek çok politika enstrümanı kullanırlar ve bunu yaparak; kaynakları tahsis ederler, geliri yeniden dağıtırlar ve faaliyet düzeyini etkilerler. Richard Musgrave’in “ Theory of  Public Finance”(1959) ile ilgili çalışması, kamu finansmanı ekonomistlerinin devletin “normatif” ve “pozitif” rolleri arasındaki tefrikin/ farklılığın ortaya koyulmasına yol açmıştır. Devletin pozitif rolü, devletin ne yaptığını tanımlar ve analiz ederken, devletin normatif rolü; kamu sektörünün ekonomiye müdahalesinin refahı arttırıcı norm ve prensiplerini belirlemesinde bir rehber çizgi oluşturur. Ve belli başlı ekonomik prensipler temelinde, devletin; piyasanın çarpıklıklarını düzeltmek ve sosyal refahı maksimize edebilmek için piyasayı tamamlayıcı olarak ne yapabileceğini tanımlanmaya çalışır[10].
Ülkenin politik bünyesi, devletin normatif rolü üzerinde etkilidir. Politik kararlar kamu politikasını kapsar, bu nedenle de toplumun kaynaklarının kullanım şeklini belirler[11]. Normatif rol, sosyal sistemin kaynaklarını nasıl kullanacağını-kullanması gerektiğini kapsar/ belirler ve politik sistem bu kararların alınmasında rol oynar. Devletin yürüttüğü kamu politikalarının çoğu normatif teorinin gerekleriyle örtüşmektedir. Devletin pozitif teorisi, “public choise”/  kamu tercihinin bir kısmını oluşturur ve organize çıkar gurupları, politikacılar ve devlet çalışanları olarak vatandaşın çıkarları doğrultusunda hangi sıralama, eğim, formda kamu aksiyonlarının şekillendiğini açıklamaya çalışır[12].
Batının, kolektif seçim sistemleri ve politik sistemlerini içeren piyasa orijinli demokrasilerinde, modern ekonomik düşünce, devletin normatif rolünü, halk veya oy vericinin gereksinimlerine dayandırır[13]. “Kamusal çıkarbu nedenle, vatandaşın veya oy vericinin çıkarlarının toplamı olarak alınır. Burada, piyasa ekonomisi ve demokratik proses arasındaki yakın ilişkinin büyük bölümünün görülmesi mümkün olmaktadır. Bu rolde devlet, vatandaşlarının istekleri dışında bir hedefe sahip değildir. Alternatif devlet kavramında ise; bireylerden bağımsız olarak mevcut olan ve yaşayan organik veya totaliter devlet olarak Batı orijinli ekonomilerde tercih konusu olmayan “hegelian” devlet kavramı vardır[14].


[1]      Philip G. Cerny, “Finance and World Politics”- Markets, Regimes and States in the Post-Hegemonic Era, edited by Philip G.Cerny, Edward Elgar, 1993, p.3
[2]      Harley Leist Lutz,  Public Finance,  fourth edition, D.Appleton-Century Company Inc., 1947,  p.2
[3]      Harley Leist Lutz,  pp.16,17
[4]     Arthur M. Okun,“Our Blend of Democracy and Capitalism: It Works, but Is in Danger”- Economics for Policy-making-Selected Essays of Arthur M. Okun, edited by Joseph A. Pechman, The MIT Press, 1983, p. 633
[5]     Richard A. Musgrave and Peggy B.Musgrave, Public Finance in Theory and Practice- fifth edition, McGraw-Hill Book Company,  1989,  p.7
[6]     John F. Due and Ann F. Friedlaender, Government Finance- Economics of the public finance, seventh edition, Richard D. Irwin Inc., 1981, p.9
[7]      John F. Due and  Ann F. Friedlaender, p.3
[8]      Bernard P. Herber, Modern Public Finance, Richard D. Irwin, Inc., 1967,  p.81
[9]      John F. Due and  Ann F. Friedlaender, p.10
[10]     Vito Tanzi, Policies, Institutions and the Dark Side of Economics, Edward Elgar, 2000, p.12
[11]     L.L. Wade and  R.L. Curry, Jr.,  A Logic of Public Policy: Aspects of Political Economy, Wadsworth Publishing Company  Inc., 1970,  p.2
[12]     Joseph J. Cordes, Reconciling Normatif and Positive Theories of Government, AEA Papers and Proceedings,  Vol.87  No.2, p.169
[13]     L.L. Wade and  R.L. Curry, Jr., p.4
[14] Vito Tanzi,  p.12