16 Aralık 2024 Pazartesi

İLK AÇILAN OKULLAR Sümer’dedir

TARİH  SÜMER’de BAŞLAR.. 

NEDEN ?

Çünkü  "YAZININ İCADI " ve onun öğretilmesi, yayılması için tarihte bildiğimiz "İLK AÇILAN OKULLAR"  Sümer’dedir.

“Tarihte İlk Açılan Okullar” uzun bir alıntı,  Sümerolog  Samuel Noah Kramer’in “History Begins at Sumer” / “Tarih Sümer’de Başlar” kitabından. Kitabı İngilizceden Türkçeye çeviren yakınlarda kaybettiğimiz sevgi, saygı, rahmetle andığımız sümeroloğumuz Muazzez İlmiye Çığ  hanımefendi. Diyorki;

“1983 yılında Philadelphia' da Prof. S.N. Kramer ile İstanbul Arkeoloji Müzeleri Çivi yazılı Belgeler Arşivinde geçirdiğimiz tatlı, verimli çalışma günlerimizi ve onların yararlı ürünlerini sevinerek, hatta biraz gururlanarak anıyor ve Sümer edebiyatı çalışmalarının son yıllardaki gelişmeleri üzerinde konuşuyorduk. Ülkemizde Sümerler ile ilgilenenlerin baş vuracağı bir kitap bile olmadığını üzülerek  söyIedim. İşte bu arada Prof.Kramer, “ History Begins at Sumer “  kitabını Türkçeye çevirmemi teklif etti.

Aziz Atamız bu alana o kadar önem vermişti ki, dünya üniversitelerinde Asuroloji olarak isimlendirilen Çivi yazıları ile ilgili bu bölüme, Ankara Dil ve Tarih. Coğrafya Fakültesi kurulurken kendisi "Sümeroloji" adını koymuştu.

Merhum arkadaşım Hatice Kızılyay ile müzeye atandığımızda bizi bekleyen ne kadar çok iş olduğunu bilmiyorduk bile. Yetmişbeşbine varan sayıları ile 2500 yıl süresince, üç ayrı dilde yazılmış, kazılardan çıktıkları gibi en az 50 yıl bekleyen tabletlerin labratuvarlarda temizlettirilmesi, kazı yerlerine, çağlarına, konularına, tarihlerine göre ayrılması, düzenlenmesi, numaralanması ve envanterlerinin yapılması gerekiyordu.

Hitit tabletleri başı çekti. Sıra ile Sümer hukuki, iktisadi belgeleri, okul tabletleri birbirini kovaladı. En son o da Prof. Kramer'in gelmesi ile Sümer edebi belgeleri ele alındı. Müze çalışmalarının en önemli yanı, özellikle binlerce belgesi olan bir müzede, metinlerin bilim adamları tarafından araştırılabilmesi için kopya halinde yayınlanmasıdır.”

(Samuel Noah Kramer,  Tarih Sümer’de Başlar,  çev.Muazzez İlmiye Çığ, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu- Türk Tarih Kurumu Yayınları, x.Dizi Sa.11, 1990,  ss.1-6 )

' dan alınmıştır. Biraz uzun olmakla birlikte  ilgilenenler için;

İLK AÇILAN OKULLAR   

“ Sümerlerin uygarlığa en önemli katkıları Çivi Yazısı sistemini icat etmeleridir. Yazının icadı ve geliştirilmesi doğrudan doğruya Sümer okullarında başlamıştır. İlk yazılı belgeler en eski Sümer şehri olan Uruk’ta bulunmuştur. Kil tabletler üzerine bir çeşit resim yazısı ile yazılmış ve adetleri binden fazlaya varan bu belgelerde basit idari ve iktisadi notlar bulunmaktadır. Bunların bir kısmında ise alıştırma ve inceleme amacı ile hazırlanmış olduğu anlaşılan kelime listeleri yazılmıştır. Bu demektir ki  İ.Ö. 3000 yıllarında yazı öğreticileri öğretim kitapları da hazırlamayı düşünmüşlerdir. Gelişme, yüzyılları aşan bir yavaşlıkta oldu. Fakat 3000 yıllarının ortalarına doğru Sümer'de yazının resmi olarak öğretildiği bir miktar okul olmalı idi. Sümer Nuh'unun vatanı olan eski Şuruppak şehrinde 1902-1903 yıllarında yapılan kazıda 2 500 senelerine tarihlenebilen ve okullarda kullanılacak okul kitabı niteliğinde olan belgeler bulundu.

Sümer okullarının gelişip olgunlaşması ancak 3000 nci yılın sonuna doğru olmuştur. Bu zamana ait on binlerce tablet kazılardan çıkarıldı. Kuşkusuz daha yüzlercesi de toprak altında gelecekteki kazıları bekleyip duruyor. 

 

Belgelerin çoğu idari karakterdedir    (idari işlemlere aittir) ve ekonomik hayatın her yönünü kapsar. Bunlardan 1000 yıl için de becerilerini uygulayan birçok yazıcıları öğreniyoruz. Acemi ve usta yazıcılar, saray ve mabet yazıcıları, idari işlemlerin belirli bir bölümünde çok özelleşmiş yazıcılar ve devlet işlerinde başa geçmiş yazıcılar vardı. Bu yüzden memleketin çeşitli yerlerine dağılmış oldukça büyük ve önemli yazıcı okullarının bulunduğunu tahmin edebiliriz.

Fakat bu eski tabletlerin hiç biri o zamanki Sümer okullarının sistemi teşkilatı ve metotları hakkında bir bilgi çıkarmaya elverişli değildir. Böyle bilgiler için daha sonraki zamana, ikinci binin ilk yarısına doğru gelinmelidir. Kazılardan, bu geç devre ait okullardaki öğrencilerin her türlü günlük okul çalışmalarını yazdıkları yüzlerce tablet çıkmıştır. Bunlarda okula başlayan bir öğrencinin ilk karalama yazılarından hemen hemen okulu bitirmek üzere olan öğrencilerin dikkatli itina ile yazmış oldukları yazılara kadar vardır. Fakat o zamanın defterleri yerine geçen bu kil tabletlerde Sümer okullarının okutma metotları ve müfredat programları hakkında en ufak bir bilgi verilmiyor. Bir şans olarak niteleyebiliriz ki, Sümer öğretmenleri okul yaşamına ait hikayeleri yazmaktan hoşlanmışlardı. Bu hikayelerden tam olmasa bile bazı kısımlar meydana çıkarıldı. Bütün bu kaynaklardan Sümer okullarının durumu hakkında, onların hedef ve amaçları, öğrencileri, öğretim dalları, öğretim programları ve tekniği hakkında bir fikir edinebiliyoruz. Bu İnsanlık tarihinin en eski ve tek ( emsalsiz ) olan bir olayıdır.

Sümer okullarının asıl amacı mesleki idi. Memleketin özellikle saray ve mabedin iktisadi ve idari ihtiyacı için gerekli kayıtları yapabilmek üzere yazıcılar yetiştirmek. Bu amaç Sümer okullarının varlığı süresince devanı etti. Buna rağmen onların büyümesi ve gelişmesi süresin de ve özellikle müfredat programının genişlemesi ile okullar Sümer'in öğrenme ve kültür merkezi oldu. Buralarda ilahiyat, bitkiler, hayvanlar, madenler, matematik ve gramer üzerinde çalışan bilim adamları yetişmeğe başladı. O günlerde dil bilgisi de geçerli idi ve bazı durumlarda bu bilgilere yenilerini ekliyorlardı.

Bunlardan daha fazla bugünkü öğrenme kurumlarından değişik olarak Sümer okullarını yazının yaratılma merkezi olarak niteleyebiliriz. Burada, geçmiş zamanlarda söylenmiş fakat yazıya geçmemiş edebi konular çalışılmış ve kopya edilmiş ve yine burada yenileri yazılmıştır. Okullarını bitirenlerden büyük bir kısmı mabetlerde ve sarayda yazıcı görevini üstlenmişlerdi. Fakat memleketin zengin ve güçlüleri arasında kendilerini öğrenme ve öğretmeğe vakfedenler de vardı.

Bu eski bilginler de bugünün üniversite profesörleri gibi, yaşamlarını sürdürebilmek için okullardan aldıkları aylığa göre boş zamanlarının bir kısmını araştırma ve yazmağa hasretmişlerdi. Sümer okulları ihtimal mabedin bir organı olarak başlamıştı. Zamanla laik bir kurum haline girdi ve müfredat programı da laikleştirildi. Görünüşe göre öğretmenlerin aylıkları öğrencilerden toplanan okul ücretiyle ödeniyordu.

Öğretim ne geneldi ne de zorunlu. Öğrencilerin çoğu zengin ailelerin çocukları idi. Fakirlerin uzun bir öğrenim için para ve zaman harcamaları çok zordu. Son senelere kadar bu bir tahminden ibaretti. Fakat 1946 yılında bir Alman Çivi yazısı bilimcisi olan Nikolaus Schneider o zamana ait yayınlanmış bin kadar ekonomik ve idari belge içinde 500 kadar yazıcının İsmini çıkardı. Daha sonra onlardan çoğunun baba ismini ve mesleğini tespit etti. Schneider’in topladığı bu bilgilere göre yazıcıların babaları okulu bitirmiş vali, şehir babası, elçi, mabet idarecisi, askeri memur, kaptan, yüksek vergi memuru, çeşitli rahipler, müfettiş, işçi başı, yönetici, katip, arşivci, muhasebeci gibi meslek sahibi idiler.

Kısacası babalar zengin ve vakti hali yerinde olan şehirliler idi. Bu belgelerde bir tek kadın ismi bulunmadı. Bu yüzden Sümer okulları yalnız erkek okulları idi. Sümer okullarının başı “ummia”/ “üstad" / “profesördü”. Buna aynı zamanda  "okulun babası", öğrencilere de “okul oğlu” ismi verilmişti. Yardımcı öğretmene "ağabey" deniliyordu. Bunların görevleri, öğrencilerin kopya etmesi için yeni tablet yazmak, öğrenciler tarafından yazılan tabletleri kontrol etmek, ezberledikleri dersleri dinlemekti. Okulun, "sınıftan sorumlu adam",  "Sümerceden sorumlu adam", "sınıfın yoklamasından sorumlu adam", "dayaktan sorumlu adam" (ihtimal disiplin için) gibi çeşitli görevlileri vardı. Bunların birbirlerine olan üstünlük derecelerini bilmiyoruz. Tek bildiğimiz "okul babası"nın okulun başı olduğudur. Onların gelir kaynağının da ne olduğunu bilmiyoruz. İhtimal "okul babası" tarafından çocuklardan toplanan paradan veriliyordu.

Sümer okullarındaki okunan dersler hakkında okulun kendisinden bol miktarda kaynak var elimizde. Bu hakikaten İnsanlık tarihinde tek olan bir olaydır. Bu bakımdan Sümer okulları hakkında başkaları tarafından şu veya bu şekilde anlatılanlara bağlı kalmağa veya dağınık küçük bilgilerden bir anlam çıkarmağa ihtiyacımız yok.  Öğrencilerin kendi elleriyle yazmış oldukları bu belgelerde okula ilk başlayan öğrencilerin yazı öğrenmek için çırpıştırdığı karalamalardan, daha ilerlemişlerin,  öğretmenin yazısından ayrılamayacak şekilde güzeI yazdıkları yazılara kadar görmek mümkündür. Bu okul ürünlerinden Sümer okullarının programında iki esas gurup olduğunu düşünebiliyoruz. Birincisi yarı bilimsel, ikincisi edebi ve yaratıcı.

Eğer birincisini, yarı bilimsel gurubu ele alacak olursak, şunu belirtmek önemlidir ki,  konular aranan bir hakikatin ortaya çıkması için yapılan bilimsel çaba ile meydana gelmemiştir. Sümer okulunun asıl amacı Sümer dilinin nasıl yazılacağını öğretmekti. Birinci gurup bu amaca ulaşmak için yapılan çalışmalarla gelişti ve olgunlaştı.

Pedagojik ihtiyacı karşılamak için dilde önemli gruplamalardan ibaret olan bir öğrenme sistemi icat etmişlerdi. Sümer dilinde birbiriyle ilgili cümleleri, kelimeleri gruplar halinde bir araya toplayarak öğrencilerin bunları kolaylıkla ezberleyip kopya yapmalarını sağlamışlardır. Üçüncü bin yıllarında bu metin kitapları gittikçe daha fazla tamamlanmış ve yavaş yavaş büyüyerek hemen hemen bütün Sümer okullarında kullanılan standart kitaplar haline gelmiştir. Bunlar arasında ağaç ve kamışların, şehir ve köylerin, değerli taş ve madenlerin isimlerini kapsayan uzun listeler bulunuyor. Bu gruplamalar bu günkü bitki, hayvan, coğrafya, maden bilimlerine çok yaklaşmaktadır ve hatta bilim tarihçileri için bu bilimlerin başlangıcı olarak kabul edilebilir.

Sümer eğitimcileri çeşitli matematik işlemlerini ve detaylı matematik problemlerini, onların çözülüşlerini gösteren tabletler hazırlamışlardır. Dilcilik alanında Sümer grameri üzerindeki çalışmalar okul tabletlerinde çok iyi olarak gösterilmiştir. Bunlardan birçoğu isim terkipleri ve fiil şekillerine ait yüksek düzeyde bir gramer bilimine yaklaşmış listelerdir. Bunlara ilaveten üçüncü binin son kısmına doğru Sami kavimlerin yavaş yavaş Sümer'ler üzerine hakim olmaları sonucu Sümer profesörleri insanlık tarihinde en eski olarak bilinen sözlükleri yapmışlardır. Sami fatihler yalnız Sümer yazısını kendi dilleri için kullanmakla kalmamış, Sümer'lerin yüksek düzeyde olan edebi yapıtlarına da sahip olmuşlardır. Öyle ki, Sümer dili uzun zaman evvel konuşma dili olmaktan çıkmış bulunmasına rağmen, bu edebi yapıtlar üzerinde çalışmış ve onları taklit etmişlerdir. Sami'ler geldikten sonra kültürlü yerli halkın dili olan Sümer dilini öğrenmeleri icap edince Sümer kelime ve cümlelerinin Akadcaya çevrilerini veren sözlüklere ihtiyaç hasıl olmuştur.

Sümer müfredat programındaki edebiyata ve yaratıcılığa gelince: Çoğunlukla üçüncü binin son yarısın da yapılmış ve gelişmiş olması lazım gelen büyük ve gruplandırılmış edebi kompozisyonların üzerinde çalışılmasından, kopya ve taklit edilmelerinden ibarettir. Yüzlerce adedi bulan ve uzunlukları 50 ile 1000 satır arasında değişen bu edebi yapıtların ekserisi şiir tarzında yazılmıştır. Bunlardan bu zamana kadar meydana çıkarılmış başlıca gruplar şunlardır: Sümer tanrı ve kahramanlarının başlarından geçen olayları, kahramanlıklarını kutlamak amacı ile kaleme alınmış şiir tarzında hikaye eden mitolojik ve destani konular, tanrı ve krallar için yazılmış ilahiler, Sümer şehirlerinin düşmanlar tarafından yakılıp yıkılmasından dolayı büyük üzüntüleri dile getiren ağıtlar, atasözleri, hayvan masalları, küçük hikayelerden oluşan bilgelik kompozisyonları.

Sümer harabelerinden binlerce edebi tablet ve parça meydana çıkarıldı. Bunlardan pek çoğu öğrenciler tarafından acemice yazılmış parçalardır.

Sümer mekteplerinin öğretim metotları ve öğretme teknikleri hakkında şimdiye kadar olan bilgilerimiz çok azdır. Öğrenci sabahleyin okula gelince ilk olarak birgün önce hazırladığı tablet üzerinde çalışıyor. Sonra “ağabey” ismi verilen öğretmen yardımcısı öğrencinin kopya yapması ve çalışması için yeni tableti hazırlıyor. Bundan sonra ihtimal öğretmen yardımcısı ile mektebin babası, öğrencinin yaptığı kopyaların doğru olup olmadığını kontrol ediyor. Sümer öğrencilerinin görevlerinde hiç kuşkusuz ezberlemek büyük rol oynuyordu. Öğretmenler veya yardımcıları öğrencilerin kopya ettikleri edebi metinleri, çeşitli listeleri kontrol ettikten sonra onlara sözlü açıklamalar ve ilave bilgiler veriyorlardı herhalde. O zamanki bilim, din ve edebiyat hakkındaki öğretmenin düşüncelerini yansıtmış olan bu sözlü dersler muhakkak hiç yazılmadı. Bu yüzden bizim de ebediyen bunlara ait bilgilerimiz olmayacaktır.

Yalnız bir olay açıktır: Sümer okulu bizdeki gibi gittikçe yükselen bir karakterde asla değildir. Disiplin için dayak vardı. Öğretmenler öğrencileri iyi çalışmaları için ödüllendirip teşvik ettikleri gibi, yanlışlarının. beceriksizliklerinin düzeltilmesi için de dayağa başvuruyorlardı. Öğrencilerin durumu da pek kolay değildi. Sabahleyin güneş doğarken okula geliyorlar, ta güneş batıncaya kadar kalıyorlardı. Okul süresin de muhakkak bazı tatil günleri vardı, fakat bunun hakkında bir bilgimiz yok. Öğrenci okula küçük bir çocuk olarak başlıyor ve delikanlı çağına kadar okuyordu. Bir öğrencinin ne zaman ve hangi durumda şu veya bu konuda uzmanlaşmağı tahmin ettiğini bilmek çok ilgi çekici olurdu kuşkusuz. Fakat bu ve buna benzer okul ile ilgili faaliyetler için kaynaklarımız maalesef yok.

Eski Sümer okulu nasıldı?  Mezopotamya'da yapıla n kazılardan bazı yapılar şu veya bu nedenden dolayı okul olması mümkün olur kabul edildi. Bunlardan birisi Nippur'da, diğeri Sippar,  üçüncüsü de Ur'da bulundu.  Ancak bir ev odası kadar büyüklükte olan odalarda bol miktarda, tablet buluntusundan başka okul olması lazım geldiğini gösterir bir işaret yok. Bu yüzden yakıştırma belki de bir yanlışlıktır. Fakat 1934-1935 yılı kışında Fransız'lar tarafından Nippur 'un batısında ve bir hayli uzağında bulunan Mari 'de meydana çıkan iki odada pişmiş tuğladan yapılmış 1, 2, 4 kişinin oturabileceği sıraların bulunması buranın bir okul olabileceği kanaatini vermektedir. Yalnız bu odalarda hiç bir tablet bulunmaması biraz garip göründüğünden yine benzetmenin doğru olup olmadığı bilinmiyor.

Çocuklar bu öğretim sistemi için ne düşünüyor, ne hissediyorlardı? Henüz son zamanlarda parçaları toplanıp çevrisi yapılan, bundan 4 bin yıl önce okul yaşantısı hakkında yazılmış ve metni ikinci bölümde olan bir Sümer hikayesi buna bir kısım olsun yanıt verebilir.”

 

 

 

 

1 Ağustos 2023 Salı

Türkiye ve İstanbul’ un ilk Uydu Kentlerinden, İtalyan Şehir Planlamacısı ve Mimar, Profesör Piccinato’nun tasarımı; Ataköy I. Kısım

                                             BÖLÜM-I

 
ATAKÖY I.KISIM

Ataköy I,  İstanbul-Bakırköy’ün mahallelerinden biridir. Antik Çağ’da Hebdomon adıyla tanınan Bakırköy, Bizans’ın son dönemlerinde Makro Hori ( Uzunköy) olarak adlandırılıyordu, Osmanlıların eline geçince adı Makriköy’e dönüştü. 1925’te ulusal sınırlar içindeki yabancı kaynaklı adların değiştirilmesi sırasında da Bakırköy olarak adlandırılmıştır. (Kaynak: Bakırköy AnaBritannica, , 1986,1987, 3.Cilt, s.211).

 

İstanbul’un planlanması için 1930’ların ikinci yarısında çağrılmış olan Henri Prost’un planının; hızla genişleyen ve sanayiyi kendisine çeken kentin gereksinimlerini karşılamakta yetersiz kalması nedeniyle, 26 Aralık 1950’de Prost’un görevine son verilmiş ve Prost sonrası “İstanbul Planlaması”nda Müşavirler Heyeti Dönemi (1952-1956) olmuştur.

1950’lerin sonlarına doğru, davet edilen Piccinato; İstanbul şehir planlaması üzerinde çalışmaya başlamış, bölgesel temelde ve lineer genişleme yönünde öneriler, uygulamalar getirmiştir ( İlhan Tekeli, İstanbul'un Planlamasının ve Gelişmesinin Öyküsü, https://www.academia.edu/30440029/%C4%B0stanbulun_Planlamas%C4%B1n%C4%B1n_ve_Geli%C5%9Fmesinin_%C3%96yk%C3%BCs%C3%BC, s.122 )

Daha önce de Roma Üniversitesi Mimarlık Fakültesi öğretim üyesi şehirci/ planlamacısı ve mimar Luigi Piccinato, Emlak Kredi Bankası tarafından Ataköy yerleşmesinin planlama çalışmalarını yürütmek üzere davet edilmiş ve Ataköy  1. Kısım’ın yerleşim planını gerçekleştirilmesinde  .müşavir olarak görevlendirilmiştir.

1950-1960 döneminde Bakırköy Baruthane arazisi üzerinde, Türkiye Emlak Kredi Bankası tarafından Türkiye’nin ilk uydu kentlerinden, toplu konut yerleşimlerinden biri olan Ataköy-I kurulmuştur. Yerleşim kıyıdaki plaj ve tesislerle tamamlanıyordu. 

Ataköy Projesi

1956 yılından itibaren Adnan Menderes öncülüğünde yeni imar hareketleri başladı. Bu yenilikler, kentin çevresi ile olan duyarlı etkileşimi korumaktan daha çok trafik sorunlarını çözmeyi amaçlayan, yeni yolların açılması ve mevcut yolların genişletilmesi gibi çalışmalardan oluşmaktaydı.

O dönemde DP ve İller Bankası’nın yeni bir projesi daha vardı; “Ataköy’ü yaratmak”. Konut gruplarının yanında kültür merkezleri, sosyal tesisler, yürüyüş yolları ve parkların olduğu bir sahil kasabası planlanıyordu. Deniz şeridi de plaj olarak düzenlenecekti. Yeni kurulacak bu yerleşim alanı/ ATAKÖY/ Ataköy-I, İstanbul’un diğer semtlerinde kurulması planlanan merkezlere “bir örnek model “ teşkil edecekti. 

 

1955 yılında Emlak Kredi Bankası’nın Baruthane arazisini satın alması ile Ataköy projesinin ilk adımı atılmış oldu. Baruthane arazisinin satın alınma kararı, Emlak Kredi Bankası’nın tarihinde dönüm noktası sayılabilecek stratejik kararlardan birini oluşturur ( Kaynak: Murat Güvenç, Oğuz Işık, Emlak Bankası, 1926-1998, Myra  Yayıncılık Reklamcılık ve İletişim Hizmetleri San.Ltd.Şti,1999, s.145 ). 

Daha sonra Ataköy adını alacak olan Baruthane Projesi, 1950’lerde Türkiye Emlak Kredi Bankası tarafından gerçekleştirilen Türkiye’nin en eski, en ilginç ve karmaşık projelerinin başında gelir. Konum itibariyle İstanbul’un batı gelişme aksı üzerinde, Yeşilköy/ Atatürk uluslararası hava alanı ile metropoliten kent arasında, 1950’lerin başında stratejik öneme sahip bir kent kesiminde gerçekleştirilmiştir. II.Dünya Savaşı sonrası Londra kenti gelişme planını hazırlayan kent plancısı Sir Patrick Abercrombie’nin de İstanbul’un gelişmesini denetim altına alınabilmesi için stratejik önemini vurguladığı gelişme koridoru içinde yer almaktaydı ( Kaynak: Murat Güvenç, Oğuz Işık, s.167 ).

Tarihi Yarımada’nın Yedikule çıkışında bulunan Kazlıçeşme deri ve sanayi kompleksinde ve Topkapı çevresindeki sanayilerde çalışan iş gücünü barındıran Zeytinburnu ve çevresindeki gecekonduların Baruthane için tehdit oluşturmakta olması, İstanbul kent makroformu içinde kentsel gelişmenin denetim altına alınmasında stratejik öneme sahipti. (Kaynak: Murat Güvenç, Oğuz Işık, s.168 ). Baruthane projesi, Yeşilköy Havalimanı ve Bakırköy arasında kalmakta, Yeşilköy’den kente girişin görsel niteliği ve sahilin denetim altında tutulmasını sağlayan bir adım olmuştur ( Kaynak: Murat Güvenç, Oğuz Işık, s.175 ).

Proje çalışmalarını yapmak üzere bir grup mimar ve mühendislerden oluşan Baruthane Proje Bürosu kurulmuştur. Yeni planlama grubunda bulunan yerli mimarların yanı sıra öne çıkan bir isim de İtalyan şehir planlamacısı ve mimar profesör Luigi Piccinato idi.

Ataköy yerleşmesi kapsamında tasarlanan 11 etaplık proje merkezi birimlere bir örnek niteliğindedir. Bünyesinde yeşil alanlar, spor tesisleri, eğitim ve sağlık yapıları barındıracak olan Ataköy, kendi kendine  yetebilecek ve aynı zamanda İstanbul’un merkezinde toplanan yoğunluğu dağıtabilecek bir proje olarak görülmüştür. Bütün etapları tamamlandığında yaklaşık 60.000 kişiye hizmet etmesi beklenen proje, modern ve geniş bir sahil yerleşmesi olarak planlanmıştır. Muhtelif tip üzerine 55 apartman blokundan ibaret bu 1 inci mahalle 618 mesken toplamaktadır.

 3,-4-5-8 ve 13 kat üzerinde tertiplenen mahallenin vaziyet plânında görüleceği gibi 18 hektarlık sahada % 80 nispetinde inşaat yapılması cihetine gidilmiştir. Binaların yerleştirilmesinde manzaradan azamî fayda temin etmek üzere bir çalışma yapılmış olmakla beraber merkezi bir çarşı ve mahallenin ilk mektebi, “yeni ATAKÖY ”ü ve “okulunu” Bakırköy’ün eski şehir üslubundan ayıran özelliği, bir yeşil saha içerisine yerleştirilmiş olmasıdır.

Ataköy I.Kısım (sağ) ve II.Kısım (sol), Baruthane Proje Bürosu, 1957-1964. (Ataköy Satış Broşüründen görsel, Türkiye Emlak Kredi Bankası, 1958

( Kaynak: Ebru OMAY POLAT - Nilüfer YÖNEY, Bir Konut Ütopyasının Korunması: Modern Mimarlık Mirasının Belgelenmesi ve Sürekliliğinin Sağlanması, Örnek Çalışma: Ataköy –İstanbul, Uluslararası 18 modern mimarlık mirasının korunması için bir eğitim aracı olarak çalıştaylar: 1. uluslararası docomomo çalıştayı, Ataköy, İSTANBUL, 2006-26 Eylül 2006 tarihleri arasında, 2459831.pdf, s.120 9 ).

A tipi blok projesi, Y.Mimar Mühendis Ümit Asutay, Yümnü Tayfun, Statik Y. Mühendis Alexandr Simohin, B tipi blok projesi, Ertuğrul Menteşe D.P.L.G Y. Mimar, C tipi blok projesi Y.Mimar Mühendis Y.Mimar Mühendis  Ümit Asutay, Y.Mimar Mühendis Yümnü Tayfun, D tipi blok projesi  Y.Mimar Mühendis Muhteşem Giray, Y.Mimar Mühendis Tuğrul Aıçura, F tipi blok projesi Eyüb Kömürcüoğlu, Y.Mimar Mühendis Muhteşem Giray tarafından tasarlanmıştır ( Kaynak: Ataköy Sitesi, Arkitekt, 1958-02 (291) sayfa 61-55, PDF 3204, http://dergi.mo.org.tr/detail.php?id=2&sayi_id=232).

 

Halk tarafından gösterilen rağbet karşısında, ikinci mahallenin de inşasına karar verilmiş ve bu mahallede daha ufak daire tiplerine gidilmiştir. (Kaynak: Ataköy Sitesi, Arkitekt, Cilt 1958 sayı: 1958-02(291) sayfa 55-60, 3204 pdf, s.61

ATAKÖY  PLAJ TESİSLERİ

 

Ataköy Plaj Tesisleri’nin tabiat ve topoğrafik özelliklere çok iyi uygulanan planının ekibi; İmar bürosu Şefi : Y. Mimar Ertuğrul Menteşe ve Y. Müh. Mimar Doçent E. Kömürcüoğlu, Nejat Erem, Ergün Ersöz, Tuğrul Akçura- Y. Müh. Mimar Hamdi Şensoy, Muhteşem Giray, Y. Müh. Mimar Şevket Koç’tur. ( Kaynak: Ataköy Tesisleri, Arkitekt, 1958, Sayı: 1958-3, 292(99-106), pdf 3218, http://dergi.mo.org.tr/detail.php?id=2&sayi_id=233 )

 

 Ataköy Plaj Tesisleri (Baruthane Proje Bürosu, 1957-1958; Ağa Han Mimarlık Arşivi) Kaynak: Ebru OMAY POLAT - Nilüfer YÖNEY, s.122

O Plajdan Tarık Akan da Geçti

Bakırköylü olan Tarık Akan’ın arkadaşı Zeki İrfanoğlu, sekiz yıllarının Ataköy Plajı’nda geçtiğini, Tarık Akan’ın kayığıyla gezerlerken kadınlar,çocuklar boğulduğunda Tarık’la kurtarmaya gittiklerini, boyu uzun ve çok iyi yüzdüğü için boğulanları çıkardığını, bundan dolayı adının cankurtarana çıktığını ifade etmiştir.  (Kaynak: Ataköy-4: O Plajdan Bir Tarık Akan Geçti, https://www.herumutortakarar.com/yazi/atakoy-4-o-plajdan-bir-tarik-akan-gecti/)

ATAKÖY İLKOKULU

 

Aynı proje kapsamında inşa edilen ATAKÖY İLKÖĞRETİM OKULU, Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul I numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından 11,05.2006 tarih ve 101 sayılı kararla

" Türkiye mimarlığının uluslararası üslup niteliklerini yansıtan, ünlü bir mimarlık eseri olarak örnek bir yapı olarak dönemi simgelemesi ve bu niteliğinin bu alanda uzmanlaşmış uluslararası bir örgüt olan  DOCOMOMO tarafından da kabul edilmiş olması bakımından seçkin mimarlık örneği olarak tescil  edilmiştir." Yapı,  DOCOMOMO Türkiye Ulusal Çalışma Grubu önerisiyle, İstanbul 1 Numaralı Koruma Bölge Kurulu’nun 11 Mayıs 2006 tarih ve 14 sayılı ile “kültür varlığı” 

olarak tescillenmiştir. (Kaynak: Nilüfer Baturayoğlu Yöney, Modern Mimarlık Mirasının Kabulü ve Korunması: Uluslararası Ölçüt ve İlkelere İlişkin Bir Değerlendirme, 807631 pdf, s.74 chromeextension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/807631,)

Baruthane  Projesi'nin temel atma töreni 15 Eylül 1957’de Celal Bayar ve Adnan Menderes’in katılımı ile gerçekleşmiştir (Kaynak: Murat Güvenç, Oğuz Işık, s.181 ). İlk etabın inşa süreci ise 1958 yılında tamamlanmıştır. Vaziyet Planına göre yaklaşık 18 hektar olan arazinin yüzde 80’ninde inşaat yapılacaktır. 1. Kısımda planlanan konutların en küçüğü 110 metrekare olarak tasarlanmıştır ve lüks konut grubu olarak nitelendirilmektedir

1., 2. ve 3.-4. Kısım inşaatının yapımını Emlak Bankası’nın ticari iştiraki olan TİMLO/ Türkiye İnşaat ve Malzeme Ltd. Ort şirketi tarafından inşa edilmiştir. ( Kaynak: Nilüfer Baturayoğlu Yöney, Modern Bir Planlama Deneyimi:Ataköy, İstanbul, https://www.academia.edu/41926356/Atak%C3%B6y , s.59 ve bkz. Murat Güvenç, Oğuz Işık, s.181 ).

Ataköy’ün ilk projesi 1. Kısım olarak belirlenen bir bölge ile sınırlandırılmıştı. 

Baruthane, Bakırköy Hastahanesi ve yeşilliklerle Bakırköy’ den ayrılmıştır. Keza Yeşilköy ve Florya'dan Tayyare meydanıyla (Atatürk Hava Limanı) ayrılmıştır. Bu yeşillikler sayesinde büyük metropol İstanbul'un  aralıksız kesif ve sıkıcı bir şekilde büyümesi ve bütün yaya ve motorlu trafiğin bir tek merkezde toplanması önlenmiş bulunuyor. 

Bu sistem sayesinde Baruthane hem müstakil bir bünyeye sahiptir, hem de İstanbul'un bir parçasıdır. Müstakildir, çünkü etraf agremorasyonlardan ayrı bir bünyeye sahiptir. İstanbul’un bir parçasıdır; çünkü, Devlet Yolu, Elektrikli Tren, Florya / Yeşilköy sahil yolu ve deniz yolu ile Atatürk Hava Limanı kendisini sımsıkı İstanbul’a bağlamıştır.

Baruthane İstanbul’un yaşamasına halel getirmeden kendi kendine yaşayabileceği gibi, İstanbul’a yeni bir hayatiyet verebilecek yapıdadır.

Baruthane “satallite”/ uydu şehri, ATAKÖY; hem lüks mesken şehri, hem sayfiye şehri vasıflarını haiz olacaktır Bu iki vasfı ekonomik otonomi vasfı katılabilse «Complet» bir şehir olabilirdi. ( Kaynak: Ertuğrul Menteşe, Ataköy Sitesi Hakkında Rapor, Arkitekt Dergisi, Cilt: 1958 Sayı: 1958-02 (291, ) Sayfa: 79-82, s.79- pdf 3211 .Ertuğrul MENTEŞE, Türkiye Emlâk Kredi Bankası Y. Mimar – Şehirci Ataköy İmar Bürosu Şefi)   http://dergi.mo.org.tr/detail.php?id=2&sayi_id=232.)

Luigi Piccinato kimdir? 

Luigi Piccinato 1899 yılında İtalya’nın Verona kentinde dünyaya gelen ve 1983 yılındaRoma'da hayatını kaybeden İtalyan mimar ve şehir plancısıdır ve “şehircilik“/ şehir plancılığı kelimesinin/ kavramının, ilk defa bir İtalyan ansiklopedisinde yayınlanmasını sağlamıştır.

  

Akademisyen olarak dersler veren Piccinato, kent plancısı olması yanında mimarlık mesleğini de devam ettirmiş, 1937 yılında Napoli Üniversitesi’nde şehir planlamacılığı üzerine dersler vermiş, 1940’lı yıllarda Bakanlık bünyesinde kent planlaması ile ilgili yasalar üzerinde çalışma yapmıştır. Napoli kentinde kurulan ilk mimarlık yüksek okulunda 1930 yılından 1947 yılına kadar akademisyen olarak görev yapmıştır. Organik Mimarlık Derneği’nin kurucu üyelerinden biridir. 1946 yılında kurulan Organik Mimarlık Okulu’nda şehircilik/ şehir planlamacılığı konusunda dersler vermiştir.

Dernek, 1945 yılında “Metronn” adında bir dergi çıkarmaya başlamış, dergide yalnızca planlama ile ilgili olan meselelere değinilmemiş, aynı zamanda konut mimarisinin teknolojik gelişmelerine, yapıların yeniden işlevlendirilmesi ve restorasyonuna kadar birçok konu paylaşılmıştır. Çalışmaları Piccinato’nun Arjantin’e davet edilmesine neden olmuş, Tucuman ve ardından Cordova Üniversitesi’nde dersler vermiştir. 1948 ve 1950 yılları arasında da Buenos Aires ve San Luis kentlerinde planlama üzerine detaylı analizler yaparak çalışmış, aynı zamanda belirli bölgelere konut, otel, kilise gibi proje tasarımları yapmıştır.

Piccinato’nun bu Arjantin deneyimini yaşamasına imkân veren unsur, mimarlık ve kentsel tasarım üzerine gerçekleştirdiği araştırmalar ve eğitim ortamında sahip olduğu tecrübeler olmuştur. Bu çalışmalar, Piccinato’nun planlamalarının “insan odaklı” olması ve şehircilik faaliyetlerinin sadece metre hesabı ile ölçülüp yapılamayacağı yönündeki inançları güçlendirmiştir. ( Kaynak: Ege Şimşekalp, Kente Organik Bakış: Luigi Piccinato ve İstanbul Çalışmaları, İstanbul Teknik Üniversitesi-Fen Bilimleri Enstitüsü, Mimarlık ABD, Yüksek Lisans Tezi, 2019, https://tez.yok.gov.t /UlusalTezMerkezi/tezDetay.jsp?id=XcAV_L5dCgk91D1CZWToqA&no=q-hq Hpsg89LbZZXFACkMA , 555603 pdf, ss. 20, 21, 22, 23, 24 ).

1950 yılında İtalya’ya dönen Piccinato, Giuseppe Samona tarafından Venedik’e davet edilmiş ve Venedik Üniversitesi’nde kent plancısı olarak dersler vermeye başlamış, Ulusal Kent Planlama Enstitüsü (INU) başkanı Adriano Olivetti tarafından ödül almaya layık görülmüştür.

1961-1962 yıllarında Amerikan Üniversitesi’nde kent üzerine dersler vermiştir. Piccinato 1963 yılında Venedik Üniversitesi’nde profesörlük ünvanı almış, ardından Roma Üniversitesi’ne atanmış, Rio de Janeiro, Lizbon, Dublin, Zürih gibi çeşitli yerlerde uluslararası konferanslarda üst düzey konuşmacı olarak görevler üstlenmiştir. Aynı yıl İsrail’de Tel Aviv ve Yafa kentlerinin planlaması üzerinde çalışmıştır. 1965-1966 yıllarında Berlin Üniversitesi’nde ders vermiştir. İtalya’da Legge kentinin planını hazırlamıştır. 

Piccinato, 1956 ve 1968 yılları arasındaki uzun bir süreçte de Türkiye’ye gelerek, İstanbul ve Bursa kentleri üzerinde önemli çalışmalar yapmıştır.

Piccinato, 1967 yılında DPT/ Devlet Planlama Teşkilatı tarafından Türkiye’ye, davet edilmiş ve “Büyük İstanbul Nazım Planı” adlı raporu hazırlamıştır. Bu rapor aslında 1958 yılından beri danışmanlık yaptığı araştırma ve projelendirme çalışmalarının son ürünü niteliğindedir. Aynı dönemde Ataköy bölgesi için proje tasarımı çalışmalarını yönlendirmiştir ( Kaynak: Ege Şimşekalp, Kente Organik Bakış: Luigi Piccinato ve İstanbul Çalışmaları, İstanbul Teknik Üniversitesi-Fen Bilimleri Enstitüsü, Mimarlık ABD, Yüksek Lisans Tezi, 2019, https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/tezDetay.jsp?id=XcAV_L5dCgk91D1CZWToqA&no=q-hq-Hpsg89LbZZXFACkMA, 555603
pdf, ss.26, 32 

Luigi Piccinato’nun İstanbul Yaklaşımı 

İstanbul için çok önemli bir konu; tarihi ve kültürel mirasın korunmasıdır. Bu değerlerin titiz bir planlama ile günlük hayatın içine katılması, kentin turizm gücünü büyük ölçüde etkileyecektir. Piccinato (1967) doğru bir tespitte bulunarak, coğrafyanın sunduğu güzellikleri değerlendirme şeklinin, bu eşsiz noktaları otel ve restoran gibi özel yapılar ile kısıtlamak olmadığını belirtir (Ege Şimşekalp, s.53 ).

O dönem için tartışmalı ve hassas konularından olan tarihi yapının ya da dokunun korunması, raporda ele alınmıştır. Piccinato, tarihi eserlerin sadece kendisinin değil çevresinin de inşa edildiği dönemin atmosferini taşıması gerektiğini savunmaktadır. İtalyan mimar ve şehircilik uzmanı Prof. Luigi Piccinato 1 Nisan 1958 yılında İller Bankası tarafından kurulan İstanbul İmar ve Planlama bürosuna danışmanlık yapmak üzere davet edilir ve 1960 yılına kadar burada görevlerini sürdürür. Piccinato’nun İstanbul’a görevli olarak ilk gelişi 1957 yılında olmuştur.

Prost sonrası İstanbul Planlaması’nda Müşavirler Heyeti Dönemi (1952-1956)

1952-1956 yılları arasında Müşavirler Heyeti’nin danışmanlığında Belediye İmar Müdürlüğü’nde planların güncellenmesine yönelik çalışmalar yürütülmüştür. ( Kaynak: Fatma Cana Bilsel, Geç Osmanlı Döneminden Cumhuriyet’e Çağdaş Şehir Düşüncesi ve İstanbul Planlaması,  https://istanbultarihi.ist/324-gec-osmanli-donemindencumhuriyete-cagdas-sehir-dusuncesi-ve-istanbul-planlamasi ).

İller Bankası İmar Planlama Müdürlüğü ve Prof. Luigi Piccinato’nun Planlama Çalışmaları

1957 yılında Bakanlar Kurulu kararı ve Belediye Meclisi’nin verdiği yetkiyle İller Bankası tarafından İstanbul İmar Planlama Müdürlüğü kurulmuş, müdürlüğe Cevat Erbel getirilmiştir. Ancak İstanbul’un planlamasıyla ilgili üç ayrı planlama bürosunun bulunması, bu konuda çok başlılığın sürdüğünü göstermektedir. Aynı dönemde, yeni kurulan İmar ve İskân Bakanlığı’nın hazırlanacak imar planlarının hızla denetleyerek tasdik etmesini sağlamak üzere İmar ve Planlama Genel Müdürü Mithat Yenen’in başkanlığında bir İdare Heyeti kurulmuştur. 

Ve daha önce Emlak Kredi Bankası tarafından “Ataköy yerleşmesinin planlama çalışmalarını yürütmek “ üzere davet edilmiş, Ataköy 1. Kısım’ın yerleşim planını gerçekleştirmiş olan, Luigi Piccinato müşavir olarak görevlendirilmiştir. ( Fatma Cânâ Bilsel, İller Bankası İmar Planlama Müdürlüğü ve Prof. Luigi Piccinato’nun Planlama Çalışmaları,  https://istanbultarihi.ist/324-gec-osmanli-doneminden-cumhuriyete-cagdas-sehir-dusuncesi-ve-istanbul-planlamasi 

ŞEHİR PLANI ?

 Bugünkü anlamda; bir şehir imar plânı; sosyal ve ferdî hayatın ihtiyaçlarını en iyi cevaplandıran hal suretidir. İnsanların Barınmak - Çalışmak – Dinlenmek (Kültür ve beden terbiyesi) ve hareket etmek (Trafik) ihtiyaçlarını en iyi tanzim, tertip eden plân fonksiyonel bir imar plânıdır  ( Ertuğrul Menteşe, s.81).

Kurulacak Baruthane/ Ataköy sitesinde yeşil alalara fazlasıyla önem verildiği plândan derhal anlaşılır. Siyavuşpaşa deresinin 2 tarafında şimalden cenuba yayılan park sahil boyunca tanzim edilen bahçelerle birleştiği gibi muhtelif kollar halinde her mesken bölgesinin ortalarına kadar yayılmıştır. Bu mesken bölgelerin ortasındaki yeşil alalnarda yalnız yayalar dolaşabilmekte ve her bölgenin ilk mektep ve çarşısına azamî 10 dakikada her apartmandan gidilebilmektedir. Ataköy sahili geniş bir halka şeklinde Marmara’yı kucaklar. (Ertuğrul Menteşe, s.82).

1956 yılında alanın kentsel ve mimari tasarımı amacıyla düzenlenen proje yarışmasından istenilen sonuç elde edilememiş ve jüri beğenilen projelerin bir sentezini oluşturmayı önermiştir. Bunun üzerine kentsel planlama ve mimari tasarım projeleri, Ertuğrul Menteşe yönetiminde ve aynı yıllarda İstanbul şehir planlama çalışmalarına da danışmanlık yapan İtalyan kent plancısı Luigi Piccinato danışmanlığında 13 Eylül 1956 tarihinde alanda terk edilmiş yapıların birinde çalışmaya başlayan Baruthane Proje Bürosu arafından gerçekleştirilmiştir. Ataköy I. Kısım temel atma töreni ise 15 Eylül 1957 günü, genel seçimlerden bir ay kadar önce gerçekleştirilmiştir. (Kaynak: Nilüfer Baturayoğlu Yöney, Modern Bir Planlama Deneyimi: Ataköy, İstanbul, Mimarlar Odası Büyükşehir, Mimar.İst, sayı 61, 2018, s.61, http://www.mimarist.org/mimar-ist-sayi-61-kis-2018/).

Ataköy Projesi’nde; İstanbul’un geleneksel sayfiyelerinden farklı olarak yeni ve planlı bir uydu kent/sayfiye yerleşimi kurmak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Şehir ve kentsel planlama bakımından, yukarıda “ BANKA’nın ALAMET-İ FARİKASI HALİNE “ geldiği ifade edilen, mevcut imar yönetmelikleri, ada/parsel düzeninden farklı, “ yeni şehir ilkesi ” ne uygun, TÜM ALTYAPI VE TİCARİ, SOSYOKÜLTÜREL vb  DONATILARI yatırımcı banka tarafından inşa edilerek ilgili idarelere devredilen ve yapıların ayak bastığı arsalar dışında kalan ortak alanları YEREL İDARE DENETİMİNE BIRAKAN farklı ve yenilikçi bir yaklaşım izlenmektedir. ( Nilüfer Baturayoğlu Yöney, s.62)

Tüm altyapı ve donatılar ile üzerinde bulundukları arsalar, inşaatın tamamlanmasının ardından ilgili idarelere devredilmiştir; “YEŞİL ALANLAR” İSE HAZIRLANAN MEVZİİ İMAR PLANINDA YEŞİL ALAN OLARAK İŞARETLENEREK YEREL İDARE DENETİMİNE BIRAKILMIŞTIR. Aynı yöntemin ilerleyen yıllarda inşa edilen diğer mahallelerde de tekrarlandığı, bankanın sadece TİCARİ ALANLARIN MÜLKİYETİNİ KORUYARAK, buralardan gelir elde ettiği bilinmektedir (Nilüfer Baturayoğlu Yöney, s.62).

Projenin ekonomik, sosyal ve mimari yapısı, Ataköy I-II. kısımlar, Türkiye mimarlığında, II. Dünya Savaşı sonrası gerçekleşen modernin yeninden yorumlanışı eğilimiyle oluşmuş ve mimarlık ortamı değerlendirildiğinde, özellikle tümel planlama eğilimi, iç ve dış mekân kalitesi ve malzeme seçim ve uygulamaları açısından başarılı bir örnek olarak öne çıkmıştır ( Nilüfer Baturayoğlu Yöney, s .66).

Geolojik Vaziyeti; Bakırköy kil tabakalarının burada devam ettiği tahmin edilir. Sondaj neticesi burada zeminin 2 kiloya çalışabileceği anlaşılmıştır. Bataklık kısım azdır ve kolayca tashih edilebilir ( Ertuğrul Menteşe, s.81).

 

 Ataköy Satış Broşüründen görsel. Türkiye Emlak Kredi Bankası, 1958

Kaynak: Ebru OMAY POLAT* - Nilüfer YÖNEY**, Modern mimarlık mirasının korunması için bir eğitim aracı olarak çalıştaylar: 1.Uluslararası Docomomo Çalıştayı, Ataköy- İstanbul, 2006, 18--26 Eylül 2006 tarihleri arasında “Bir Konut Ütopyasının Korunması: Modern Mimarlık Mirasının Belgelenmesi ve Sürekliliğinin Sağlanması, Örnek Çalışma: ATAKÖY –İstanbul” , s.120

*Ebru Omay Polat , Doç. Dr., Yıldız Teknik Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Restorasyon Anabilim Dalı, İstanbul. e-posta: ebrueop[at]gmail.com ORCID: 0000-0001-5256-7357-
**Nilüfer Yöney, Prof. Dr., Mustafa Kemal Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Hatay. e-posta: nilufer.yoney[at]mku.edu.tr ORCID0000-0003-3161-9415 )

 

Baruthane Proje Bürosu, 1957-1964. (fotoğraflar Ağa Han Mimarlık Arşivi)

Kaynak: Ebru OMAY POLAT - Nilüfer YÖNEY,  18-26 Eylül 2006 tarihleri arasında “Bir Konut Ütopyasının Korunması: Modern Mimarlık Mirasının Belgelenmesi ve Sürekliliğinin Sağlanması, Örnek Çalışma: Ataköy –İstanbul” , s.122 Ataköy I.Kısım, İstanbul

Ataköy yerleşimi “ mimari ve kent tarihi ” açılarından olduğu kadar, “ şehir planlaması ” açısından da oldukça önemli bir köşe taşı niteliğindedir.

Emlak Kredi Bankası, Demokrat Parti döneminde, 1945’lerden sonra ortaya çıkan toplu konut ihtiyacı ve planlı yeni kentler kurma eğilimi ile İstanbul’da Türkiye’nin ilk büyük toplu konut projesi için Baruthane arazisini Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu’ndan satın alıyor.

Projede büyük bir kısmı bataklık olan 377 hektarlık bir alanda, 60 bin nüfuslu bir yerleşim hedefleniyor.1956’daki proje yarışmasından tatmin edici sonuç alınamayınca “ beğenilen projelerin sentezinden yararlanılmak isteniyor ve bir grup mimar, mimar Ertuğrul Menteşe yönetiminde, Şehir Plancı -Mimar İtalyan Prof. Luigi Piccinato’nun danışmanlığında ‘Baruthane Proje Bürosu’nu kuruyor.

Adı Yarışma İle Belirlenen Yerleşim 

Ataköy’ ismi de aralarından ünlü edebiyatçıların da olduğu bir jüri tarafından belirleniyor.

Tamamı güney cepheye konumlandırılan binaların gölgeleri bir biri üstüne düşmeyecek ve hava akımını kesmeyecek şekilde yerleştirilmiş olması, yeşil alan, okul ve alışveriş merkezi gibi diğer işlevlerin de bir bütün olarak değerlendirilerek dengeli bir biçimde uygulanmış bulunması, Ataköy yerleşiminin bir proje olarak hala aşılamadığını göstermektedir.

Uzmanlar Ağaçlandırdı

Eskiden tarla görünümünde olan bu dev araziye Atatürk Orman Çiftliği’nden ziraat mühendislerinin planlamasıyla ağaç ve bitki ekimi, ağaçlandırma yapılıyor.

 

Türkiye Emlak Kredi Bankası

Türkiye Emlak Kredi Bankası, 1946 yılında 4947 sayılı Kanunla Emlak ve Eytam Bankası'nın
faaliyetlerini genişletmek amacıyla 110 milyon TL sermaye ile kurulmuş bankadır. . Bankanın
ödenmiş sermayesi 1953 yılında 300 milyon TL’ye çıkartıldı.

Ankara-Yenimahalle, Ankara-Telsizler, İstanbul-Levent, İstanbul-Koşuyolu, İstanbul-Emekli
Subay Evleri, İstanbul-ATAKÖY, İzmir-Denizbostanlısı, Edirne-Mimar Sinan, Eskişehir-Yunuskent, Urfa, Çankırı ve Diyarbakır konutları 1988 yılına kadarki ünlü projelerdendir. Yine bu dönemde banka, kendi inşaatlarının haricinde Ankara Türk Ocakları Merkez Binası, Merkez Bankası Binası, Ankara Devlet Opera ve Balesi, Milli Savunma Bakanlığı Konutları, TRT Sitesi, Devlet Mahalleleri, TBMM Lojmanlarını da inşa etti. 1987 Yılının sonunda Bankanın 307 şubesi bulunuyordu.

8 Ocak 1988 tarihinde Anadolu Bankası ile birleşti. Bu iki kamu bankası birleşmesiyle Türkiye Emlak
Bankası A.Ş kuruldu.( https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye_Emlak_Kredi_Bankas%C4%B1)

TOKİ / Toplu Konut İdaresi Başkanlığı

Türkiye Cumhuriyeti Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'na bağlı, özellikle sosyal
konut üretimi için kurulmuş olan kamu kuruluşudur. Kurum, 8. Cumhurbaşkanı Turgut
Özal’ın talimatları ve 1984 yılında yürürlüğe giren 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu ile özerk
Toplu Konut Fonu'na haiz, Genel İdare dışında Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi
Başkanlığı adı ile kurulmuştur. 

1990 yılında 412 ve 414 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameler ile Toplu Konut İdaresi Başkanlığı ve Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanlığı şeklinde iki ayrı idare olarak örgütlenmiş, 1993 yılında da Toplu Konut Fonu'nun Genel Bütçe kapsamına alınmasıyla İdare kaynaklarının azalması, İdareyi konut üretiminden uzaklaştırmış, ülkemizin nitelikli konut ihtiyacı tam olarak karşılanamamıştır. 17 Ağustos 1999 tarihinde yaşanan Marmara depremiyle bir kez daha kamunun konut yapımındaki işlev,
görev ve eksiklikleri gündeme gelmiştir. 58. Hükümetimizin yürürlüğe koyduğu Acil Eylem Planı çerçevesinde “Planlı Kentleşme ve Konut Seferberliği”nin başlamasıyla TOKİ, yeni bir vizyona kavuşmuştur. ( http://a.toki.gov.tr/kurulus-ve-tarihce)

Ataköy I.Kısım Koruma ve Güzelleştirme Derneği

 Ataköy I. Kısım’da, sakinleri tarafından; 

“ Ataköy I. Kısım’ın; doğa yapısını ve yeşilliğini korumak güzelleştirmek, Ataköy I. Kısım
Mimari Projesini ( ilk inşa ediliş tarihindeki ) gerek yapılar, gerek se yeşil alanlar
yönünden hudut ve haklarının aynen korunmasın sağlamak, kentsel sit özelliği taşıyan
mahallenin aynen korunmasını, güzelleştirilmesini ve geliştirilmesini sağlamak, Mahalleyi kapsayan imar  planı tadilatlarını takip etmek, ilk mimari yapılanmaya uymayan-yapılama şartlarını değiştiren ve üyerin  menfaatlerini ihlal eden, yeşil alanları azaltan, ada parsellerde yol ve sair ihdaslar öngören ve sair plan tadilatlarına karşı itiraz ve davaları açmak, takip etmek ve sonuçlandırmak”


amaçlarıyla kurulmuştur.

 

                            " ATAKÖY- I " dediğin   " bir YEŞİL DÜNYA",  

               erguvanları, leylakları, mor salkımları, çamları, "Anıt Ağaçları" ile..

Fotoğraf açıklaması yok. 

evlerin etrafında geniş bahçeler ve aralarında araç ulaşım yolları..

Fotoğraf açıklaması yok. 

Bahçelerd muhtelif ağaçlar ve çiçekler , mor salkımlar..

Fotoğraf açıklaması yok. 

çocuklar için oyun bahçesi

Fotoğraf açıklaması yok. 

erguvanları, erik ağaçları vs



Bir ağaç görseli olabilirFotoğraf açıklaması yok.

gölgesinde oturduğumuz  çamlar.. leylaklar

 

bahçelerimizde tescillenmiş anıt ağaçlar (sakız)

Bir melek meşe ağacı görseli olabilir 

Bir şakayık görseli olabilirBir çiçek görseli olabilir 

gözümzü-gönlümüzü açan güller

Bir çiçek, sert çekirdekli meyve ağacı ve taşarmudu görseli olabilir    Fotoğraf açıklaması yok.

 kartopları, filbahriler, leylaklar                                                                       

                       

                                                                      BOLÜM II.

 

                     ATAKÖY I. KISIM Sakinleri’ nin YEŞİLİNİ/ ÇEVREYİ KORUMA

MÜCADELESİ