23 Haziran 2020 Salı

Zorunlu Karşılık Oranları


      ZORUNLU KARŞILIK ORANLARI
20 Haziran 2020 tarihli TCMB Basın Duyurusu ile TCMB/ Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası zorunlu karşılık  oranlarında değişiklik yapıldığını duyurmuştur.
Zorunlu Karşılıklar nedir?
Rezerv gereksinimi ya da “zorunlu karşılıklar”; mevduatların bir yüzdesi olan rezerv gereksinim/ zorunlu karşılık oranı doğrultusunda mevduatların üzerinden tahakkuk ettirilerek merkez bankasına yatırılan fonları; zorunlu karşılıkları (mevduat munzam karşılıkları) ifade eder.
Merkez bankaları para politikaları doğrultusunda rezerv gereksinim oranları ya da zorunlu karşılıkları, para politikalarının yürütüldüğü çizgi doğrultusunda; genişleyici para politikalarında düşük, daraltıcı para politikalarında yüksek oranlarda belirler.
Rezerv gereksinimi/ zorunlu karşılıkların temel mantığını; “çekilen fonlar için güvence sağlamak” oluşturmakla birlikte bu mantık zaman içinde değişme göstermiş, zorunlu karşılıklar para stokunun belirlenmesinde kullanılan araçlardan biri olmuştur.
Bugün zorunlu karşılıklar, tahmin edilebilir ve istikrarlı fon/ rezerv talebinin belirlenmesinde açık piyasa işlemlerine ve merkez bankasının kısa vadeli faiz oranları üzerinde kontrolünü arttırmasına yardım eder.
TCMB’nin uyguladığı Zorunlu karşılık (rezerv gereksinim) oranları:
Aşırı Rezervler nedir?
Aşırı rezervler; bankaların işlem hacimleri doğrultusunda kasalarında bulundurdukları, cari faiz oranlarının negatif fonksiyonu olarak bankaların tecrübeleri doğrultusunda tuttukları fonlar/ rezervlerdir. Günlük işlemler için kasada tutulan parayı ifade eder.
Bankaların aşırı rezerv tutma uygulamaları; öngörülemeyen mevduat çekilmeleriyle ilgilidir. Elde tutulan aşırı rezervlerin alternatif maliyeti, eğer karlılığa sahip varlıklar ise “kazanılabilinecek faiz gelirleri”nin  kaybıdır. Faiz oranlarında yükselme ile negatif etkileşim içindedirler. Yani faiz oranları yükseldikçe kasada daha az para     (aşırı rezerv) tutar, faiz geliri elde etmeyi tercih edebilirler. Ani para çekilmelerinde kasalarındaki para yetersiz kalırsa borçlanma durumunda kalırlar. Bu nedenle dengeyi iyi kurmaları gerekir.
Toplam Rezervler
Toplam Rezervler = Rezervler + Aşırı Rezervler’den meydana gelir.  Toplam Rezervler, ekonomiye çıkan nakdin kredi olarak verilmeyen, para çarpanıyla genişlemeyen, dolayısıyla yaratılan kaydi para yaratmayan kısmını teşkil eder.
Kaydi para yaratılmasını sınırlayan tek faktör rezervler değildir. Disponibilite de toplam para arzını sınırlayan bir faktördür.
 Merkez Bankası ile bankalar arasında bulunan ve merkez bankası bilançosunu geniş paraya bağlayan ilişki, yani merkez bankasının geniş parayı etkileme gücü; munzam karşılık ve disponibilite•’den doğmaktadır. Zorunlu karşılık oranları ve disponibilite oranı doğrultusunda bankacılık kesimi fonlarının bir kısmı kaydi para yaratma tabanından çekilmektedir. Para arzının yaratılmasını kontrol etme araçlarının bir kısmını teşkil eder, bu nedenle merkez bankaları yapmış oldukları düzenlemelere/ regülasyonlara bankaların uyup uymadıklarını yakından takip ederler.
(• “Umumi Disponibilite Hakkında Tebliğ” ile 16/11/2005 tarihinde yürürlükten kaldırılmış, uzun zamandır işlevini yitirmiş olan disponibilite uygulamasına son verilmiştir. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 46 ncı maddesinde bankaların; Merkez Bankası’nın uygun görüşü alınmak suretiyle Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nca belirlenecek usul ve esaslara göre asgari likidite düzeyini hesaplamak, tutturmak, idame ettirmek ve raporlamak zorunda oldukları hüküm altına alınmış, bu çerçevede BDDK’ca, TCMB’nin uygun görüşü alınarak kapsamlı bir likidite düzenlemesi yürürlüğe konulmuştur.) Bu düzenleme  bankaların kaydi para yaratmasını sınırlayan bir faktördür.

(Zorunlu karşılıklara ilişkin esas ve şartları da 1211 sayılı TCMB Kanunu’nun 40. maddesinin II. Fıkrasıyla, Türkiye’de faaliyet gösteren bankalar ve özel finans kurumlarının yükümlülükleri ve bu yükümlülükleri için TCMB nezdinde bulunduracakları zorunlu karşılıkları düzenlemektedir.)
Merkez Bankası
Merkez Bankaları devletin adına para politikalarını yürüten otoritelerdir. Merkez bankalarının bilançolarının para politikaları sonucu değişmesinin mali sistemle etkileşimi, ekonomik sistem üzerinde önemli etkilere sahiptir. Özel birimler olarak işçi ve firmalar, kaydi para yaratabilme olanağına sahip finansal aracı kurum bankalar, para otoritesi olan merkez bankası etkin olarak oynanan “monetary policy game”/  para politikası oyununun oyuncularıdır ve her birinin kendi stratejilerinden kaynaklanan ekonomik  davranışlarının etkileşimi makro ekonomik dengeyi oluşturur.
Para politikasının yürütülmesinde; nakit-mevduat rasyosunun hane halkı ve iş sektörünün kontrolünde olması (yani ne kadar harcama yapıp ne kadar mevduat yapacakları kararı), kaydi para yaratma gücü ve aşırı rezerv kullanımının bankacılık sektörü uygulamalarına dayanması merkez bankalarının para üzerinde kontrolünü zayıflatmaktadır.
Sonuç olarak;
TCMB’nin  zorunlu karşılık politikası ile ilgili aldığı karar; kredi hacminin genişletilmesini sağlayacağını, genişleyici para politikası uygulayacağına işaret etmektedir. Para arzının genişlemesi de faiz oranlarının düşmesi sonucunu verir. Düşük faiz oranlarında ve genişleyen kredi hacmi doğrultusunda kredilerin kimler tarafından kullanıldığı yani hangi sektörlere gittiği önem arz etmektedir.
Krediler eğer verimli üretim alanlarına/ yatırımlara giderse ekonominin büyümesine katkı sağlar.
Milli Gelir; tüketim + yatırım + devlet harcamaları + net ihracat (İhracat-ithalat) kalemlerinden oluşur. Bütün harcama kalemleri milli geliri büyültür, ama üretim kapasitesini arttıran yatırımlar, daha sonraki yıllarda daha fazla üretim yapılmasını mümkün kılar. Eğer fabrika kurar üretim yaparsanız, mal ve hizmet üretimini arttırırsınız.
Genişleyici para politikaları, yani para arzının arttırılması eğer aynı oranda üretim artışı sağlanamaz ise enflasyon ile sonuçlanır.
Enflasyon tabii ki sadece para arzı artışlarından kaynaklanmaz, ama genel olarak parasal bir olaydır. İthal edilen enflasyon; ithal girdi fiyatlarındaki artışlar veya bazı girdilerin yeterli miktarda bulunmamasından kaynaklanan darboğaz enflasyonu, ya da işçilik ücretlerinin işçi verimliliğinden yüksek olması da enflasyonla sonuçlanır. Ama genel olarak enflasyon, reel üretimin alınıp-satılmasına imkan verecek para arzının üstünde bir para arzının ekonomiye zerk edilmesinden kaynaklanır.
Zaten enflasyon ile mücadele de kısa dönemde talep etme gücünün daraltılması, uzun dönemde ise üretimin arttırılması yoluyla yapılır.

8 Nisan 2020 Çarşamba

DEVLET-3, Ekonomide Devletin Yeri


DEVLET-3
Ekonomide Devletin Yeri

Ekonomik politika; politika yapıcılarının, ekonominin performansını iyileştirmek için ekonomik büyüklüklerin davranışlarını etkilemelerine yöneliktir. Devlet ekonomiye, halkının refahını arttırmak için; anahtar ekonomik değişkenlerin davranışlarını değiştirme yoluyla müdahalede bulunur. Richard Musgrave piyasa mekanizmasında fiyat sinyallerine dayalı olarak çalışan ekonomilerde devletin ekonomide yer almasını “piyasanın başarısız” olduğu alanlara dayandırmış ve devlet aktivitelerini üç ana gurupta toplamıştır[1].
  • Birincisi; kaynakların etkin dağılımının sağlanmasıdır. Kaynakların etkin dağılımını sağlanması;
a.tam kamusal mallar gibi özel sektörün üretmekte başarısız olduğu,
b. fiyatlandırmaya konu olmayan malların üretimi ve kullanana ödettirilse, fiyatlandırılabilse bile; eğitim, sağlık ve otobanlar gibi dışsallıkların konusu devlet hizmetlerini içeren, yarı kamusal mal olarak tanımlanan faaliyetleri ve
c.fiyatın marjinal maliyetin üstünde belirlendiği; doğal monopoller, oligopol olarak karakterize edilen, piyasaya satış yapan piyasa gücüne sahip firmaların ve yatay talep eğrisiyle karşı karşıya olan birkaç büyük satıcının piyasaya hakim olması durumlarında(tekel), ekonomide yer alarak gerçekleştirir.

  • İkincisi, gelir dağılımında adaletin sağlanmasına yönelik faaliyetlerdir. Vergi sisteminin yapısı, vergi-transfer (ayni ve nakdi transferler) mekanizmasıyla yürütülür.

·        Üçüncüsü; ekonomik büyüme ve ekonomik stabilizasyonun sağlanmasıdır.
Ekonomik büyümenin sağlanması; üretim faktörleri emek, sermaye, doğal kaynaklar ve diğer bir üretim faktörü olan teknolojinin ilerletilmesiyle (geliştirilmesi) mümkün olur. Sermayenin arttırılması ise insan sermayesinin oluşturulması, endüstriyel gelişmenin sağlanmasıyla mümkündür. Endüstriyel gelişmenin sağlanmasında devlet; vergi-teşvik mekanizması, devletçilik uygulamaları, regülasyonlar/ düzenlemeler gibi ekonomik politika araçlarıyla endüstriyel politikaları yürütür. Teknolojik gelişmenin sağlanması ise gelişmiş insan gücüne ve devletin bu alanda yardımcı faaliyetlerine dayanır. Bu noktada dışsallığın konusu olan eğitim sisteminin önemi dikkatleri üzerine toplamaktadır. Sonuç olarak, gerek kaynakların etkin dağılımı, gelirin adil dağılımı ve de ekonomik büyüme ile
Ekonomik stabilizasyonun sağlanması (işsizliğin azaltılması ve enflasyonun aşağı çekilmesi)  toplumun refahının arttırılmasına yönelik faaliyetlerdir.

Geleneksel piyasa başarısızlıkları olarak tanımlanan bu üç piyasa başarısızlığı yanında son zamanlarda dikkatleri üzerine çeken ve yeni piyasa başarısızlıkları olarak adlandırılan, devletin sorumluluğunun daha kırılgan olduğu diğer bazı çok yayılgan başarısızlıklar, devlet politikalarının direkt olarak hedeflendiği;
  • tamamlanmamış piyasalar ve
  • aksak bilgilenmeye çare üretme,
  • ortak özelliği, kökeninde piyasa işlemlerinin başarısız olması yatan “çevre problemleri” dir.
Katlanılan maliyet ve sağlanan kazanç, piyasa işlemlerinin sonucudur ve devlet aksiyonlarını gerektirmektedir.

Kaynakların etkin dağılımının sağlanması; ulusal savunma gibi tam kamusal malların üretimini, dışsallığa sahip yarı kamusal malların üretimini gerektirir. Ve kaynakların etkin dağılımı tam rekabet koşulları sağlandığında mümkün olduğundan, piyasaların aksak veya hiç olmaması durumunda devletin ekonomide yer alması gerekir. Firmalar, rekabeti azaltarak fiyatlarını yükseltebilir ve karlılıklarını arttırabilirler. Devlet müdahaleleriyle; hem rekabeti azaltıcı yapıya sahip “mergers”/ firma birleşmelerini yasaklayarak ve sınırlamaları, gizli ittifakları azaltan yapısal politikalar yoluyla rekabeti arttırarak, sadece etkinliği değil hem de ekonominin “innovation”/ yenilik üretme kapasitesini geliştirmekte ve tüketicilerin düşük fiyatlarla faydalarını arttırmalarını mümkün kılmaktadır. Doğal monopoller gibi bazı alanlarda, ölçeğe göre yeterli getiri rekabeti gerektirmediğinden, devlet düzenlemeleri veya mülkiyeti yoluyla etkinlik sağlanmaktadır[2].

Devletin ekonomide yer almasının klasik nedenlerinden biri de gelirin adil dağılımının sağlaması ve yoksulluğun ortadan kaldırılmasıdır. Bu; ekonomik büyümenin sağlanması ve bu ilave üretimin adil dağıtımı yoluyla gelirin arttırılmasıyla fakirliğin ortadan kaldırılması, gelirin adil dağılımının ve ekonomik etkinliğin sağlanmasının en önemli aracı olarak eğitim ve sağlık harcamalarının yapılması ve eğitim sağlıkta devletin yer alması, bu sektörleri yönlendirmesi, sosyal güvenlik sisteminin oluşturulması[3], gelirin yeniden dağılımını içeren progresif vergi sistemini oluşturması, aynî ve nakdî transfer programlarını yürüterek toplum refahını arttırmaya yönelik aktiviteleri üstlenmesi yoluyla sağlanır[4]. Devletin kullandığı hem de transfer ettiği kaynakların parasal maliyetinin direkt dağıtımı ise toplumun bireyleri arasında vergi yükünün dağıtımıdır. Vergi yükünün bireyler arasında dağılımı, politik hareketler üzerinde devasa etkilere sahip olduğundan politik ilginin konusudur. Vergilemenin düzey ve kapsamı, devletlerin vergi politikası; gelir dağılımı adaleti ile ilgili problemlerin ortaya çıkmasına yol açar.

Devletlerin ekonomide yer almasının diğer bir nedeni olarak refah artışının sağlanması olarak yaşam standartlarının yükseltilmesi ve yoksulluğun azaltılmasını mümkün kılan ekonomik büyüme görülmektedir. Ekonomik büyüme; geniş anlamda doğal kaynaklar, emek, sermaye, teknoloji gibi tüm üretim faktörlerinin, dar anlamda ise cari ücret düzeyinde çalışmak isteyen tüm emek gücünün üretime sokulmasını ifade eder. Ekonominin tüm kaynaklarını üretime sokamaması, bunun “Great Depression”/ Büyük Bunalım gibi büyük ölçekte gerçekleşebilmesi, piyasaların kendi başına tam istihdamı sağlayamaması, bu büyük ölçekli piyasa başarısızlıklarının yaşanması stabilizasyon/ istikrara ve ekonomik büyümeye dayalı makro ekonomik politikaların uygulanması gerekliliğini, devletin ekonomiye müdahalesinin gerekliliğini göstermektedir.

İşsizliği veya enflasyonu azaltarak stabilizasyonun ve gerekli uyarımlarla ekonomik büyümenin sağlanması, toplum refahının arttırılmasına yönelik faaliyetlerdir. Piyasa ekonomileri istikrarlı yapıda olmadıklarından, toplam talepte umulmayan kaymaların neden olacağı enflasyonist ve resesyonist  gelişmelerin stabilize edilmesinde mali ve parasal politikalar yoluyla devlet müdahaleleri gerekir. Ve kabul edilebilir bir büyüme oranının başarılabilmesi için sermaye birikiminin çok düşük veya çok yüksek olduğu durumlarda devletin büyüme oranını etkileyecek; tasarruf-yatırım oranı, prodüktivite, emek gücü büyüme oranı gibi parametreleri değiştirmesi gerekebilir[5].

Devlet ekonomide yer alarak; vergi ödeyicilerden çiftçiler gibi bazı kaynak alıcılara, sübvansiyon şeklinde parasal gelir transferinde bulunur. Burada fiziki kaynaklara devlet tarafından kumanda edilmemekte, devlet kaynakları yönlendirmekte, devlet tarafından dağıtılan kaynakları alanlar kaynakları nasıl kullanacağına karar vermektedir. Kaynakların devlet müdahaleleriyle sübvansiyonlar şeklinde aktarılmasıyla, o sektörlerin devlet desteği görerek güçlenmesi, sektörde sağlanan gelirin artması, sektörün ekonomik büyüme sağlanmasına katkıda bulunması, ihracat rekabet edebilirliği kazanması amaçlanır. Devletin yine gelir transferi yapması, hem gelir dağılımının daha adaletli olmasını sağlarken aynı zamanda toplam talebin istikrar kazanmasını da mümkün kılar.

Devletler her zaman ve her yerde ekonomik büyüme ile ilgilidirler. Bu yolla yaşam standartlarını yükseltir, yoksulluk/ fakirliği ortadan kaldırırlar. Eğitim ve sağlık dışsallığa sahip, uzun dönemde ekonomik büyüme üzerinde etkilere sahip olan sektörlerdir. Dışsallıkların konusu olması devlet müdahalelerine haklılık kazandırır. İyi dizayn edilmiş finansal piyasalar kapital/ sermaye akışkanlığı,  mobilizasyonunu arttırarak kaynak etkinliğini sağlama yoluyla eğitim harcamalarının arttırılmasını sağlar ve insan sermayesi oluşumunu mümkün kılarlar.

Yine devlet araştırma ve geliştirmeyi destekleyerek teknolojik gelişmeyi, bu yolla ekonomik dönüşümü mümkün kılar. Teknolojik dışsallıklar devlet müdahalelerini gerektirir. Üreticilerin belli bir faaliyet sonucu bütün kazançları realize edememesi veya bütün maliyeti taşımaya zorlanamaması, yani negatif ve pozitif dışsallıklar söz konusudur.

Teknolojik dışsallıkları su kaynaklarında da görmek mümkündür. Örneğin, geniş barajların yenileyici, yaratıcı gücü, barajları geliştiren özel sektörden daha fazla toplum için sosyal yarar sağlamaktadır. Devlet müdahaleleri doğrultusunda baraj yapımı daha uygulanabilir hale gelir, devlet özel üreticileri destekleyebilir veya tipik olarak barajı kendi inşa etmeyi seçebilir[6]. Şehir yenilemelerinde teknolojik dışsallığın özelliklerinin birçoğunu görmek mümkündür. Örneğin, bir firma köhne bir alandaki binasını yenilemek isterse, bütün bu alan için bir iyileşme yaratacak, alanın değeri yükselecek, komşular için memnuniyet yaratacaktır. Fakat firma yarattığı bu ek değerin tamamını içselleştiremeyecektir. Bu nedenle devletler yenileme projelerinde özel geliştiricilere, özel ve sosyal değerleri uyumlaştırıcı sübvansiyon sağlarlar[7].

Eğitim de toplumun eğitim seviyesinin, prodüktiviteyi arttırmasından dolayı teknolojik dışsallık sunar. Teknolojik ekonomiksizlik (diseconomies) veya yayılma (spill-over) etkisi ekolojik alanda önemli hale gelmektedir. Kimyasal fabrikaların kirletici etkisi doğal yaşamı tahrip etmekte, tarımsal üretim arttırılabilirken vahşi yaşam, doğal yaşam tahrip olmaktadır. Yine hava meydanlarının yarattığı gürültü kirliliği, otomobillerin yarattığı tıkanıklığın diğer seyahat edenler için yarattığı maliyet ve egzoz kirliliği, teknolojinin yarattığı negatif dışsallıklara örnektir. Özel üreticiler her bir olayda sadece özel maliyetlerle ilgiliyken aktivitenin sosyal maliyeti özel maliyetini aşmaktadır.

Ekonomik büyümenin belirleyicileri[8]; doğal kaynaklar, emek, sermaye ve teknoloji, aslî belirleyicileri ise üç temel faktör; insan sermayesi ve fizikî sermaye birikimi ve teknolojik gelişmedir.

·        1.öğretim ve eğitim faaliyetleriyle emeğin verimliliğinin arttırılması, insan sermayesinin geliştirilmesi, 
·        2.fiziki sermayenin arttırılması (endüstriyel politikalar yoluyla sabit sermayenin arttırılması) ve
·        3.teknoloji politikaları yoluyla teknolojik değişmenin sağlanması, ulusal inovasyon politikaları yoluyla  ekonomide yeniliklerin arttırılması,

ekonomik büyümenin  asli kaynaklarını teşkil etmektedir.

Piyasa başarısızlığının yayılgan olması devletin her türlü başarısızlığı düzeltemediğini göstermektedir. Ve politik ekonomiyi dikkate almasak bile, ne yapılabileceğini bilebilmek için nadiren ekonominin yapısıyla ilgili yeterli istatistiksel bilgi mevcuttur. Devletin rolü ile ilgili çalışmalar, niçin piyasanın başarısız olduğu ya da piyasa yokluğunun nedenine ve devletin piyasa oluşturulmasında müteşebbis rol üstlenmesi gereğine götürür.

Piyasaların yokluğu, örneğin, pek çok ülkede eğitim fırsatlarının yokluğu, parasız yüksek eğitimin çok az olması, öğrenci ödünçleri piyasalarının olmaması, devlet tarafından öğrenci ödünçleri programlarının tesisini gerektirir. Ekonomistler böyle durumlarda daha uygun çözümler üretilmesi eğilimindedirler ve uygun çözüm olarak sermaye piyasalarına girişlerin iyileştirilmesinden yanadırlar. Uzun vadeli ödünç piyasalarının ve sosyal güvenlik sisteminin oluşturulması sorunlara çözüm üretebilir. Diğer unutulmuş piyasalar koordinasyon başarısızlığı problemi olarak tanımlanabilir. Niçin bu piyasalar gelişmemiştir sorusu analizi bir adım geriye götürmekte, cevap bazen yetersiz piyasa yenilikleri olarak karşımıza çıkmakta ve bu piyasaların yaratılmasında devlet müteşebbis rol icra etmek zorunda kalmaktadır[9]. Piyasa bir kere oluşturulduğunda, kendi kendine fonksiyonlarını icra edebilmektedir.

Tam olmayan bilgilenme, güçlü performansa sahip emek piyasası, sermaye ve de ürün piyasalarında ahlaki tehlike ve zıt seçim problemine yol açar. Bilgilenmenin tam sağlanamadığı birçok durum da, tam rekabet piyasalarının sağlanması için direkt devlet müdahalelerine gereklilik yaratır. Firmalar; üretim alanları ve ürünlerinde sağlıklı ve güvenli sonuçlar yaratılmasında yetersiz uyarıma sahiptir. Örneğin tarımsal alanlarda kullanılan böcek ilaçları verimliliği arttırırken tarım işçileri ve tüketicilerde kanser vakalarının artışına neden olmaktadır. Sağlık ve güvenlik, çevre gibi yaşam standartlarının ölçülemeyen yanı olarak büyük öneme sahiptir.

Modern yaşamın hızla gelişmesi beraberinde çok yanlı problemleri de getirmekte, artan sayıda insan ve artan endüstriyel üretim hacmi çevreyi artan oranda kötü etkilemektedir. Daha fazla ve daha iyi seyahat etme, barınma, giyinme ve eğlenme, tıbbi bakım, kullanılan diğer özel hizmet olanaklarıyla ölçülen yüksek düzeyde materyal refaha ulaşma gayretleri, diğer bir deyişle gayrı safi milli hasıla yükselişi sağlama gayretlerinden kaynaklanmaktadır. Fakat genel olarak büyümenin, çevre üzerinde yarattığı tahribat dikkate alınmadığından refahın ölçülmesinde hata yapılmaktadır[10].
Çevre problemlerinin kökeninde yatan ortak özellik, çevre açısından piyasa işlemlerinin başarısız olmasıdır. Katlanılan maliyet ve sağlanan kazanç, piyasa işlemlerinin sonucudur, firmalar üstlendikleri üretimi yaparken; üretim için gerekli girdi ve üretim nedeniyle ortaya çıkan herhangi bir zarardan kaynaklanan bütün maliyetler için, hane halkı da yiyecek, barınma, eğlenme şeklinde kullandıkları yararlar için ödemede bulunmaktadır. Toplum mevcut bütün kaynakları kullanıma aldığında ortaya çıkan bütün maliyet ve yarar piyasa işlemlerinde yansıtılmadığında, bu problem dışsallık olarak piyasa başarısızlığını ifade etmektedir. Birey veya firmalar, faaliyetleri sonucunda diğer ekonomik birimlerin refah düzeyleri üzerinde onların seçimi olmayan bazı etkilere sahip olabilirler. Bu etkiler negatif veya pozitif olarak; firma için kar düzeyinin, birey için yaşam kalitesi ve refahlarının değişmesi şeklinde sonuçlanır. Faaliyetler çevre kalitesinin azaltılması şeklinde bir maliyet yüklediğinde de bu, dışsallık maliyetine tekabül eder. Buna mukabil bazı faaliyetler de ödemesi yapılmayan yarara neden olur[11].
Ekonomik birimler, ekonomik faaliyetlerden etkilenme düzeylerini seçme imkanına sahip değillerdir. Hava ve su kirliliği bir negatif dışsallıktır[12]. Piyasa için firma tarafından yapılan üretim dışsallık maliyetine yol açtığı zaman, firma faaliyetinin tüm maliyetini taşımaya zorlandığında, bu, sebep olduğu dışsallık maliyetini de içerecek ve bu marjinal eğrisini yükseltecek, firma için her bir üretim birimi daha pahalıya gelecektir[13]. Dışsallık maliyetinin fiyatlara yansıtılması, dünya kaynakları nadir olduğu, nüfus ve endüstrileşme artmaya devam ettiğinden, nadir kaynakların israf edilmeden kullanılmasına yol açar, çevre konularında piyasaların başarısız olması devletin müdahalesine gereklilik kazandırır.
Çoklu piyasa başarısızlığı alanı[14]; gelir dağılımının bozulmasına yol açan bazı başarısızlıklar için devletin çok aktif hale geçmesini gerektirmektedir. Bunların bazıları; makroekonomik- teknolojik değişme/ gelişmeler, finansal piyasalar ilgili konulardır. Eğitim, uzun dönemli ekonomik büyüme üzerinde güçlü etkilere sahiptir. İyi dizayn edilmiş finansal piyasaları oluşturmak; sermayenin dağılımını sağlamakta, akışkanlığını ve etkinliğini arttırmakta, eğitim için dağıtılan ve arttırılan harcamalar insan sermayesi birikimini sağlamakta, yani nitelikli, verimliliği artmış emek gücü sağlanmaktadır. Devlet endüstriyel dönüşümü yöneterek sabit sermaye birikimini arttırabilir, değişen uluslararası ticaretin içeriğine uyum sağlanmasını mümkün kılar. Eğitim üzerine harcamaları arttırarak insan sermayesi oluşumunu  ve de araştırmaya devlet desteğini vererek ulusal inovasyon sistemleri yoluyla teknolojik gelişmeyi sağlayabilir. 

Teknolojik Gelişme: Kalkınmanın temellerinde gelişmiş teknolojiyi içeren ekonominin transformasyonu, dönüşümü yatar. Gelişmiş modern kapitalist ekonomilerin tanımlanmasında güçlü bir şekilde teknolojik değişim vurgulanır. Önemli dışsallıklar yaratan araştırmanın, özellikle kamusal mallar için piyasanın yatırım seviyesinin düşük olduğuna inanılır. Lazer ve transistörün geliştiricileri, semeresini aldıkları icatlarının sonucu olarak sağlanan toplam yararın küçük bir kısmını topluma aktarmışlardır. Devletin kazanç elde eden olarak özel sektör gibi piyasada yer almaması tartışması olmasına rağmen, devletin teknolojiyi destekleyip desteklememe tartışması yanlış bir konu olarak gelişmiştir. Bazı alanlarda devlet desteği olmaksızın yatırımların çok düşük olması söz konusu olacaktır.
Finansal Piyasalar: bütün dünyada finansal kurumlar büyük kırılganlıktadır. Başarısızlıkları sadece ekonomik aksaklıklara değil, etkiledikleri bireylerin yaşamlarında ıstıraba, sefalete neden olmaktadır. Finansal kurumlarda güven eksikliği sonucu ekonomide bu sektörün fonksiyonu ve nadir sermaye kaynaklarının dağılımı kötüleşecektir. Finansal kurumların güvenirliğinin güçlendirilmesi için yapılan düzenlemeler bu yaşamsal sektörün etkinliğini arttıracaktır, bu gün devletlerin büyük çoğunluğu bu sorumluluğu üstlenmektedir.
Bütün bu nedenlerle, gereken devlet aktivite/ faaliyetlerinin icra edilebilmesi için önemli büyüklüklerde devlet gelirlerine gereksinim vardır. Devlet aktivite/ faaliyetlerinde temel olan vergi ve harcama politikaları; 1. devlet aktiviteleri niçin gereklidir?,  2.devlet aktivitelerinin uygun eğilim ve düzeyini ne belirler?,  3.bu aktiviteler nasıl finanse edilecek?,  4.bu aktivitelerin sonuçları ne olacaktır?  sorularının da cevaplanmasını gerektirir.


[1]     Due John F. and  Ann F. Friedlaender, Government Finance- Economics of the public finance, seventh edition, Richard D.    Irwin Inc., 1981 p.5
[2]     Joseph E Stiglitz., “The Role of Government in the Contemporary World”-Income Distribution and High Quality Growth,  edit.by Vito Tanzi and  Ke-young Chu, The MIT Press, 1998,  p.25
[3]     Stiglitz Joseph E., The Role of Government in the Contemporary World, p.30
[4]     Bernard P.Herber, Modern Public Finance, Richard D. Irwin,Inc., 196, p.77
[5]     Bernard P. Herber, p.79
[6]      Due John F. and  Ann F. Friedlaender, p.69
[7]      Due John F. and  Ann F. Friedlaender, p.69
[8]      Stiglitz Joseph E., “The Role of Government in the Contemporary World,  p.30
[9]     Joseph E. Stiglitz, “The Role of Government in the Contemporary World, p.28
[10]    Asaf Murat Altuğ,  Çevre Kalitesi ve Çevre Muhasebesi, Marmara Üniversitesi -İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, cilt xxıv,sayı 1, 2008, s.263
[11]    Ian Hodge, Environmental Economics-Individual Incentives and Public Choices, Macmillan Press Ltd, 1995, p.29
[12]    Walter A. Rosenbaum, Environmental Politics and Policy, second edition, Congressional Quarlety Inc., 1991, p.36
[13]    Ian Hodge, p.35
[14]   Joseph E Stiglitz.,“The Role of Government in the Contemporary World, p.29