Prof.Dr. F.Nuray Altuğ
10 Mart 2018
Prof.Dr. F.Nuray Altuğ
Ekonomik
Büyüme
Giriş
İktisat
politikalarının amaçlarından biri de ekonomik büyümedir.
Genel
olarak iktisat politikasının amaçlarını[1]:
·
Ekonomik
büyüme ( mal ve hizmet üretiminin, refahın arttırılması )
·
Fiyat
istikrarı ( düşük enflasyon oranları
veya enflasyonun hiç olmaması )
·
Tam
istihdam ( düşük işsizlik oranları veya işsizliğin hiç olmaması, iş arayan
herkesin çalışabilmesi )
·
Ödemeler
dengesi denkliği ( çok genel olarak
ihracat ve
ithalat arasında açığın olmaması veya çok düşük oranda olması )
·
Gelir
dağılımında adaletin,
·
Kaynak
dağılımında etkinliğin sağlanması
olarak
tanımlayabiliriz. Ve bu amaçlar arasında
“trade off “/ bir değişim oranı
mevcuttur. Yani biri düzeltilirken diğeri bozulur.
Toplumların
her biri; ekonomik faaliyetlerin piyasalar tarafından mı yoksa devlet planları
doğrultusunda mı organize edileceğiyle ve endüstrilerin özel mülkiyete mi devlet
mülkiyetine mi ait olmasıyla ilgili temel bir seçim, tercih yapmak
zorundadırlar. Seçim, ekonomik problemlerin serbest piyasalar veya devlet planlamasıyla
mı başarılı şekilde çözümleneceğiyle ilgilidir. İki farklı ekonomik sistemden
kapitalist sistem, üretim araçlarında (fiziki kapital) özel mülkiyete ve büyük
oranda serbest çalışan piyasalara dayanırken, sosyalist/ merkezi planlı
ekonomiler devlet planlamasına, üretim araçlarının devlet mülkiyetinde olmasına
dayanırlar[2].
Temel olarak kapitalist bir ekonomi olan Fransa ise, ekonomik faaliyetlerin
organizasyonunda, direkt kontrolden ziyade devlet rehberliğinin yer aldığı “indicative”/ belirleyici planlama, karma
ekonomiyi geliştirmiştir.
Piyasa
ekonomisine dayanılsa da devletin ekonomide olması gerekmekte, ekonomi özel
sektörün çalışmasına bırakılamamaktadır. Diğer bir
deyişle ekonominin büyük bölümü niçin “invisible
hand ”e, piyasanın güçlerine bırakılmaksızın devlet yönlendirmesinin konusu
olmaktadır? Bu kısmen, politik ve sosyolojik ideolojilerin konusudur, fakat bu konunun sadece bir bölümüdür ve çok önemli
diğer bölüm, piyasa mekanizmasının tek başına bütün ekonomik fonksiyonları icra
edememesi, bazı alanlarda piyasaların başarısız olması, özel mallardan farklı
olarak kamusal malların -sosyal malların-
üretilmesinde, kaynakların etkin dağıtılmasında, gelirin adil dağıtılması,
ekonomik büyüme ve ekonomide istikrarı sağlamakta piyasanın başarısız olmasıdır. Kamu politikası; yol gösterici,
düzeltici, belli noktalarda sübvanse edici olarak gerekmektedir. Devletin
ekonomideki büyüklüğü ise, teknikten ziyade ideolojik bir tercihtir[3].
Fakat piyasa başarısızlığı devlet müdahalelerine gereksinim
yaratmıştır.
Piyasaların
etkinsiz olduğu alanlar;
·
kaynak dağıtımında etkinliği sağlamak,
·
gelir dağılımda adaleti sağlamak,
·
işsizliği ( tam istihdam ) ve enflasyonu ( fiyat
istikrarı ) azaltarak stabilizasyonu/ istikrarı sağlamak,
·
yaşam standartlarının yükseltilmesi, fakirliğin
azaltılması için ekonomik büyümeyi sağlamak
şeklinde klasik piyasa başarısızlıkları olarak
sıralanabilir.
Ekonomik
Büyüme
Ekonomik
büyüme, devletler/ hükümetlerin GSMH’da hızlı ve devamlı
bir büyümenin sağlanmasında görüş birliği içinde olduğu konulardan biridir.
Ekonomik büyümeyle birlikte artan
ücret veya maaş gelirleri, aileler için diğer imkanlarından feragat etmeksizin;
diğer ülke veya kıtalara seyahat etmek, yeni bir sterio, kolej eğitimi gibi
yeni fırsatlar sunar. Benzer şekilde büyüyen bir ekonomi; yatırımlar, kamusal
mal üretimi, tüketim düzeyini zayıflatmadan fakirliği ortadan kaldıracak yeni
programların uygulanmasını ve çevrenin düzeltilmesini mümkün kılar. Büyüme;
nedreti azaltır, yani yetersiz mal ve hizmet arzını arttırarak insanların daha
fazla istek ve ihtiyaçlarının karşılanmasını mümkün kılar. Büyüyen bir ekonomi
daha fazla harcama yapılmasını sağlarken simultane şekilde üretim kapasitesini
de arttırır[4].
Fakat, ekonomik büyüme yani GSMH’da
sağlanan artış, bu artışın ekonomideki
bireyler arasında adil dağıldığı anlamına da gelmez.
Genel olarak ekonomik büyüme, reel çıktı/
üretim düzeyindeki pozitif değişme oranı olarak ölçüldüğünden, GSMH’nın
büyümesinin; eğer varsa fiyatlar genel seviyesindeki artıştan (enflasyon) fiyat
endeksleri kullanarak arındırılmasını gerektirir.
Eğer ekonomide, ekonomik büyümeyle birlikte nüfus
da hızla artıyorsa bu ölçümleme yanıltıcı olur. Bu nedenle alternatif
ve de daha uygun tanımlama, ekonomik büyüme tanımlamasının kişi başına çıktı
rakamlarıyla yapılmasıdır. Bir yıllık dönemdeki mal ve hizmet üretimi nüfusa
bölünür.
Ekonomik büyümenin tanımlanması; “kişi başına reel üretimdeki artış”
haline gelir ve “kişi başına reel üretimdeki değişme oranıyla” ölçülür.
Bu çok genel tanımlama, toplam üretim
ve gelirin toplam nüfus arasındaki dağılımı konusunda fikir vermez. Bir ekonomi,
toplam ve kişi başına üretimde hızlı bir artış sağlayabilir. Fakat aynı zamanda
fakirler daha fakir hale gelebilir. Yani refah, toplumun bireyleri arasında
adil olarak dağılmayabilir. Dikkat edilmesi gereken nokta, gelir gruplarının bu ekonomik
büyümeden nasıl yarar sağladıklarıdır. Bu nedenle ekonomik büyüme rakamlarına
bakarken dikkatli olunmalıdır. Gelir dağılımıyla ilgili bilgi vermezler.
Aynı üretim düzeyinde bireylerin daha az çalışıyor, daha fazla dinlenmeye zaman
ayırıyor olmaları durumunda da ekonomik büyüme sağlanmış demektir. GSMH
artıyorken askeri harcamalar daha çok arttırılmışsa bireylerin yaşam
standartlarının yükseltilememesi söz konusudur. Bu nedenlerle ekonomik büyüme
rakamları bize gerçekleri tam yansıtmaz.
İlave edilmesi gereken diğer bir
nokta, ekonomik büyüme tanımlamasının iyi bir yaşamın çevresel, kültürel,
ruhsal yanıyla ilişkili olarak yapılmamasıdır. Ekonomik büyüme
ölçümleriyle bir büyüme sağlanamamasına rağmen toplumun daha çok bireyi ruhsal
mutluluğa ulaşmış olabilir[5]. Bütün
bu eksiklerine rağmen, ekonomik büyüme; ülkelerin birbirleriyle
karşılaştırılmalarında ve ekonominin kendi gelişiminde bize görüş sağlayan bir
ölçüttür.
Sonuç olarak ekonomik büyüme;
ekonomideki mal ve hizmet miktarının arttırılması, dolayısıyla kişi başına
gelirin arttırılması, refahın arttırılmasıdır.
Ekonomik Büyüme Nasıl Sağlanır ?
Mal ve hizmet miktarında artış olarak
ifade edilen ekonomik büyüme iki yolla sağlanır[6].
·
Birincisi; mevcut
kaynakların kullanımının arttırılması,
a. atıl kapasitenin kullanıma sokulması ve
b. verimli kullanılması,
·
İkincisi ise tüm
üretim faktörlerinin üretime sokulduğu durumda yani tam istihdam durumunda üretim
kapasitesinde teknolojik gelişme ile
bir artışın sağlanmasıdır.
Ciddi işsizlikten muzdarip bir
ekonomide üretimin arttırılması ve işsizliğin azaltılması, atıl üretim kapasitesinin
kullanımıyla mümkündür.
Üretimin
arttırılması; dar anlamda atıl emeğin üretime sokulmasıyla yani işsizlere iş verilerek, geniş anlamda ise bütün üretim
faktörlerinin üretime sokulmasıyla olur.
Ve
emeğin verimliliğinin eğitim-öğretim
yoluyla ve yeni makinaların
kullanıma sokulması yoluyla attırılmasıyla da üretim arttırılabilir.
Ve
de icatlar (teknolojik gelişme) kanalıyla üretim kapasitesinin arttırılması, üretim
olanakları eğrisinin dışa doğru kaydırılması yoluyla yani, teknolojik gelişme
ile mümkün hale gelir.
Ekonomik
büyüme kısa dönemde atıl kapasitenin kullanılması, verimliliğinin arttırılması
ve uzun dönemde ise üretim kapasitesinin arttırılmasıyla sağlanır.
Üretim
Kapasitesini Arttırmanın Yolu Nedir?
Üretim
kapasitesi ise yatırımlar yoluyla arttırılır. Yatırımlar ise “dual etkiye”
sahiptir.
Yatırımların
Etkisi
Yatırımlar;
·
kısa
dönemde gelir arttırıcı etkiye,
·
uzun
dönemde ise kapasite arttırıcı etkiye sahiptir.
Bu
nedenle ekonomik büyüme sağlamak için yatırımlardan yararlanılır.
Milli
Gelir (MG) = Tüketim + Yatırım + Devlet Harcamaları +
(İhracat-İthalat) Harcamaları
’ından
meydana gelir.
Milli Geliri oluşturan bütün
kalemlerdeki artış, MG’de (çoğaltan misli kadar) artışa yol açar. Fakat
ekonomik büyüme sağlamak için kapasite arttırıcı etkiye de sahip olan
yatırımlar tercih edilir. Üretim kapasitesi arttığı için ertesi sene daha fazla
mal ve hizmet üretilerek refah arttırılabilir.
Yatırımlar; kısa dönemde gelir
arttırıcı etkiye sahiptir.
Yatırımlar
için harcanan mal ve hizmetlere ödenen paralar, geliri dolayısıyla da talep
edenleri yani toplam talebi arttıracaktır. Yatırım yapıldığı süreç süresince daha
fazla malzeme kullanılacak, işsizler üretime girecek, talep etme gücü
artacaktır. Buna karşılık yatırımlar üretime başlayıncaya kadar ( kısa dönem ) üretilen
mal ve hizmetler aynı olduğundan bu durum fiyat artışları, enflasyonla
sonuçlanır.
Yatırımlar Uzun Dönemde Kapasite
Arttırıcı Etkiye Sahiptir.
Ancak
yeni yatırımlar üretime başladığında, yani uzun dönemde üretim arttığında, talepteki
artışı karşılayacak ilave üretim yapıldığında, üretim artışı yani mal ve
hizmetlerde olan artış bollanan mal ve hizmet fiyatlarını, yani enflasyonu
düşürür.
Teorilerde Ekonomik Büyüme
Neoklasik Büyüme Teorisi[7],
teknolojik bilgi stokunu değişmez olarak alan (egzojen·), yeni
ürünlerin üretim yollarının, inovasyonların olmadığı, girdi ve çıktı arasındaki
ilişkiyi gösteren değişmeyen bir üretim fonksiyonuna dayanır (GDP= f(L,K)). Üretim miktarı, üretimde kullanılan temel faktörlere
dayanır. f, girdi ve çıktı arasındaki temel ilişkiyi, K ve L, bize belli
düzeyde çıktının/ GDP; ne kadar emek/ L
ve kapital/ K ile üretildiğini gösterir. Üretim fonksiyonunda; azalan getiriler·, veya sabit getiriler· söz
konusudur.
Piyasa ekonomilerinde tatmin edici bir
ekonomik büyüme oranının otomatik olarak sağlanabileceği ile ilgili bir kanıt
söz konusu değildir. Piyasaların yönettiği ekonomilerde ekonomik büyümenin
belirlenmesi karmaşıktır ve ekonomik değişkenler kadar ekonomik olmayan
değişkenleri de içermektedir. Ekonomi biliminde, ekonomik büyüme konusuna açıklama
getiren tek bir kapsamlı yaklaşım da söz konusu değildir. Pek çok teori
ekonomik büyüme konusuna katkı sağlar.
Tatmin edici bir büyüme
oranının sürdürülmesinde; kantitatif olarak kaynakların genişlemesi kadar bu
kaynakların kalitatif iyileşmesi de temel konudur. Ayrıca politik istikrar gibi
ekonomik olmayan faktörlerin önemi göz ardı edilemez.
Ekonomik büyüme gelişmiş ülkelerde
sürdürülen gelişmeye tekabül ederken azgelişmiş ülkelerde veya endüstrileşmemiş
ülkelerde, toplumların kültürel, kurumsal yapısında da gelişme sağlanmasını, ekonomik
kalkınmayı içerir. Yatırımların dual rolünün ekonomik büyümede önemi
şüphe götürmez. Yani yatırımlar kısa dönemde tasarrufların kullanımıyla ekonomide tam istihdam dengesi
yaratır, gelir yaratıcı etkiye sahiptir ve uzun dönemde kapasite yaratıcı
etkisiyle ulusal sermaye stokunu arttırır[8].
Ekonomiler daima sürdürülebilir veya
tatmin edici bir ekonomik büyüme oranı sürdüremeyebilirler. Piyasa
ekonomilerinin bu kalıtımsal dengesiz yapıları devletin enflasyonist olmayan
bir tam istihdam ve tatmin edici bir büyüme oranı oluşturmasına neden oluştur.
Harrod (1939) ve Domar (1946)‘dan beri ekonomistler yaşam
standartlarının yükseltilmesini açıklamak için sermaye oluşumuna bakmışlardır.
Solow 1950’li yıllarda dinamik yatırım ve büyüme prosesinde sermaye yoğunluğunun
emek verimliliğini arttıracağı fikrini formalize etmiştir[9].
Pek çok erken büyüme teorisi; “teknolojik süreci” egzojen alır ve
ekonomik sektörün dışındaki faaliyetlerden, teknik bilgide oluşan gelişmelerden
kaynaklandığını kabul eder. Neoklasik modelin temel oluşumunda; üretim
fonksiyonunda emek ve sermayenin çoğaltılmasında sabit getiriler yer alır. Nüfus
büyümesi ve emek arzının sabit ve emek arzının eşit birimlerden oluştuğu
varsayılır. Bu nedenle toplam üretim fonksiyonu yalnızca sermayenin fonksiyonu
olarak yazılabilir. Y= f (K). Bu fonksiyon belli bir bilgi düzeyinde ve mevcut
tekniklerle ne kadar çıktının ne kadar sermaye ile üretilebildiğini gösterir[10]. Sermaye
ve emeğin tam ve etkin olarak istihdam edildiği varsayımı altında ve sadece ne
üretilebildiğini değil ne üretilebileceğini de ifade eder.
Toplam üretim fonksiyonunun temel
özelliği sermaye birikiminde azalan getirilerin söz konusu olmasıdır.
Modelde egzojen alınan, temel
araştırmaların yönettiği inovasyon görüşü, Shell (1967)’in çalışmasında açık
olarak ifade edilmiştir[11].
Nordhaus (1969) ve Shell (1973) ilk
defa teknolojik değişikliklerin bazı ekonomik seçimlerin sonucu olduğu üzerinde
durmuşlar, araştırmalara hakim olan faktörün monopol rantı olduğunu ifade
etmişlerdir[12]
Shell, Solow ekonomisinde kar
arayışında bulunan işletmelerde teknik bilgiye katkıda bulunan bir kamu
araştırma sektörü üzerinde durmuştur. Devletin topladığı vergilerle finanse
edilen bu sektör, ekonominin diğer kesimlerinden kaynakları çeker. Egzojen olan
bu sektörün ölçeği, araştırma fonlarını sağlamak için vergileri empoze etmekte
devletin ne kadar istekli olduğunu yansıtır[13].
Arrow (1962b)’de teknolojik progresi
ilk defa, ekonomik alandaki faaliyetlerin dışındaki doğal gelişme olarak
almıştır. Shell, bilgi yaratımını iradi bir faaliyet olarak alır. Arrow, öğrenmenin
kazai olarak ortaya çıktığını ve ekonomide yayılmasının sonucu olarak yarar sağlayan
sermaye oluşumunun bir ürünü olduğunu ön görür. Arrow (1962b), bilgi
birikiminin firmanın yeni faaliyetler ile iştigal etmesinden kaynaklanabileceğini
ifade eder. Firma sermaye malları üretiminde (tüketici malları üretiminde değil)
yarattığı ilave bilginin kamusal alanda serbestçe dağılımını önleyemez. Bu
bilgi ardıl üretim faaliyetlerinde kaynak verimliliğine katkıda bulunur[14]. Romer
(1986) yaparak öğrenmenin sürdürülebilir büyümenin kaynağı olma olasılığı ve
teknolojik progres/ süreç iyileşmesinin tamamen dışsal ekonomiden geliştiği üzerinde
durmuştur. Arrow’un belirttiği gibi, mükemmel rekabetçi bir çevrede bilgiye
yapılan yatırımların olası sonucu olduğundan bu varsayım uygundur.
Robert Solow, 1950’lerde yaptığı
çalışmalarla ekonomik büyüme teorisine katkılarda bulunmuş ve ekonomik büyüme
çalışmaları için temel çerçeve sağlayan katkılarından dolayı 1987’de ekonomi
alanında Nobel ödülünü almıştır. 1980’lerden itibaren ekonomistlerin ilgileri endojen· büyüme teorisine dönmüş, büyüme sürecinin daha
iyi anlaşılmasını sağlamıştır[15]. İzleyicileri, Solow’un makalesinde (1957) “Solow residual” olarak adlandırılan, toplam
üretim fonksiyonunda hangi farklı girdilerin üretim faktörlerinin çıktı büyümesine
sağladığı katkının açıklanamayan büyük bir kısmını keşfetmenin peşine düşmüşlerdir.
Solow’un Neoklasik modeli, sermaye
birikiminin orta vadede ekonominin büyüme oranını nasıl yükselttiğini gösterir,
fakat üretim fonksiyonunun değişken faktöre göre azalan getiriler, teknik
progrese sıfır, ölçeğe göre sabit getiriler sağladığı uzun vadede (steady state) büyüme oranının emek gücü
büyüme oranıyla sınırlandığı tahminini yaratır. Bu nedenle teknik progres Solow
modelinde egzojen varsayılır, uzun vadede ekonomik büyümeyi yönlendiren güçtür.
Solow’un makalesinin (1957) izleyicileri Solow “residual”/ artığının toplam faktör verimliliğini temsil eden teknik
progres olarak almışlar, bu da teknolojik değişim egzojen alındığından ekonomik
büyümenin büyük bir parçasının açıklanamaması anlamındadır.
Endojen büyüme teorisi, insan
sermayesinin ve araştırma ve geliştirmenin rolü üzerinde durarak sermaye
birikiminin önemini yeniden değerlendirerek bu zorlukları aşmayı denemiştir. Sonuç olarak endojen büyüme teorisi; ulusal
gelir düzeyi ve büyüme oranında sürdürülebilir farklılıkların olasılığı
konusunda bir bakış açısı verir.
Ülkeler arası büyüme oranı veya gelir
düzeyinde yakınlaşma olduğunda bu Solow modeline kontras/ terstir. Moses Abramovtz, Journal of Economic History’de
yayınladığı ilk makalesinde “catch-up” hipotezi üzerinde durmuş,
hızlı gelişme için potansiyel sağlayan verimlilik düzeyini taşıyan arka yapıyı
değerlendirmiştir. Verimlilik düzeyi ile Dünya lideri konumundaki ABD, diğer
ülkelere içerilmemiş teknolojiyi kullanmak için fırsat sağlamıştır. Abramovitz,
son 100 yıl içinde ve özellikle II.Dünya Savaşı’nı izleyen çeyrekte bir grup
endüstriyel ülke deneyimini gözden geçirmiş ve “catch-up” hipotezini ima eden
verimlilik düzeyi yakınlaşmasını destekleyen bulgulara ulaşmıştır[16].
Ekonomik Büyümenin Belirleyicileri
Ekonomik büyüme farklı ülkelerde
farklı oranlarda ve aynı ülkede zaman içinde farklı oranlarda olabilir,
gerçekleşebilir. Ekonomik büyümeyi belirleyen pek çok faktör mevcuttur.
Ekonomik büyüme teorisine göre büyüme;
·
ekonominin sahip olduğu emek ve onun verimliliğine,
·
sermaye,
·
teknoloji seviyesi ve
·
doğal kaynaklarına
İlk defa “Wealth of Nations” adlı çalışmasında Adam Smith, bugünkü modern
anlamıyla üretim faktörleri; toprak, emek ve sermaye üzerinde durmuştur[18].
Basitleştirme amacıyla çıktının sınıflandırılmasında ürün tipleri; tarımsal
ürünler ve imalat malları, hizmetler olarak ayrılır. Klasik teorinin modern
yorumlarında ürün bazlı/ sektörel “dichotomy” · / dikotomi
kullanılır
Ekonomik
büyümenin belirleyicilerinden biri
de
emek gücü büyümesinde kişi başına gelirin arttırılmasıdır. Ekonomi istikrarlı
bir büyümeye sahip ise uzun dönemde Q/ çıktının belirleyicileri; K/ sermaye ve
L/ emek olduğundan, nüfus büyümesi yani emek gücünün büyümesi; öncelikle istikrarlı bir büyümeyi
sağlar. İkinci olarak, nüfus büyüme
oranı, sermayenin genişletilmesinde ne kadar tasarruf kullanılması gerektiğini
belirler. Çünkü, nüfus artığında yani emek gücü arttığında, tasarrufların bir
bölümünün yeni işçilerin teçhizatlandırılmasında (öğretim ve eğitim)
kullanılmasını gerektirmekte, kişi başına düşen gelir azalmakta, tasarrufların
da düşmesiyle sonuçlanmaktadır[19]. Bu da
yatırımlara ayrılan tasarruf miktarının düşmesiyle sonuçlanmaktadır.
Emek hizmetlerini arttırmanın yolu,
emek verimliliğinin arttırılmasıdır. Bu öncelikle emeğin eğitimiyle
sağlanacaktır. Emeğin öğretim ve eğitimi yoluyla emek verimliliği, emeğin sağladığı
katma değeri arttırılır. Yeni büyüme teorileri; sermaye oluşumunda
teknolojik ilerleme ve yatırımların önemli dışsallıklar sağlanmasına yol
açtığı, yatırımların teşviki yönündedir. Robert
Lucas tarafından geliştirilen yeni büyüme teorisinde, verimlilik büyümesi fizik
sermayeden ziyade insan sermayesiyle yakın ilişkilidir. İnsan sermayesi, uzmanlaşmış
emek anlamındadır ve insanların daha fazla zamanlarını öğretime ayırmalarıyla
sağlanır. Uzmanlaşmış ve uzmanlaşmamış emek, genel olarak, hem
endüstriyel araştırma labaratuvarlarında hem imalat teşebbüslerinde çok farklı
amaçlar için icraatta bulunurlar. Bu iki farklı tür emek tam olarak birbiri
yerine ikame edilemez. Uzman emek daha çok endüstriyel araştırma labaratuarlarında
istihdam edilir. İnsan sermayesine yapılan yatırımlar sadece kendi verimliliğini
değil, diğerlerinin de verimliliğini arttırır, yani pozitif dışsallık yaratır.
Sonuç olarak devlet tarafından sübvanse edilen mesleki eğitim ve diğer aktivite/
faaliyet eğitimleri insan sermayesinde gelişmeye, verimliliğe yol açacaktır[20]. Büyümenin
sağlanmasında fiziki kapital önemli iken insan sermayesi hayati önemdedir[21].
İnsan sermayesi; doğal yetenek ve
kabiliyet gerektirdiği kadar öğretim ve eğitim alınmasını da gerektirir.
Büyümenin belirleyicilerinden emek
miktarı ve verimliliğinin arttırılmasında alınabilecek önlemlerden biri de emek
gelirleri üzerindeki verginin azaltılmasıdır. Bu verginin azaltılması
vergi sonrası emek gelirlerinin artmasına yol açacaktır. Burada, emek gelirleri
üzerinde vergi indirimi kadar tasarruflar üzerindeki vergi indirimleri ve
yatırım sübvansiyonlarının oluşturduğu vergi gelir kayıplarının nasıl
sağlanacağı sorusunu ortaya çıkarır. Vergiler saptırıcı olmakla birlikte bu,
vergilerin ortadan kaldırılması gerektiği anlamına gelmez. Devlet hizmetleri
için kaynakları oluşturan vergiler, vergi sisteminin etkin olmasını gerektirir.
Endüstrileşmiş bir ülkedeki ortalama
işçi verimliliği, gelişmekteolan bir ülke ortalama işçi verimliliğinden çok
fazladır. Bu kısmen endüstriyel ülkenin
daha fazla fiziki kapital/ sermaye ile çalışmasından kaynaklanmakla birlikte,
daha çok daha fazla öğretim ve eğitim sağlamasından, ulusal inovasyon
prosesinden de kaynaklanmaktadır.
İnsan sermayesi resmi öğretim ve gayrı
resmi eğitim (çıraklık) ve mesleki tecrübeyle sağlanır. Gelişmekte
olan ekonomilerde insan sermayesi yetersizliği, bu ekonomilerin karakteristikleri
olan düşük gelir düzeyi nedeniyle fiziki sermaye ve insan sermayesi biriktirilmesinde
yaşanan zorluklardan kaynaklanmaktadır. Gelir yetersizliği nedeniyle çocuklar
çok genç yaşta çalışmaya başlamakta, eğitimlerini devam ettirememektedirler. Finansal
kaynaklar olsa bile eğitim-öğretimin yaygınlaştırılması için öğretmen yetiştirilmesi
yıllar almaktadır. Büyüme de, ekonomik üretim faktörlerinin tedrici
olarak biriktirilmesi uzun zaman aldığından zaman almaktadır. Öğretim
çok yavaş büyüyen fakat çok güçlü bir üretim faktörüdür[22].
Sermaye, ekonomik büyümenin belirleyicilerinden
bir diğeridir. “Working capital”/ çalışma
sermayesi ve “fixed capital”/ sabit sermaye olarak üretimde yer alır. Çalışma sermayesi; emeğin üretim
yaparken kullandığı kaynak akımı
şeklinde veya üretim öncesi bu kaynakların
birikim formu şeklinde stok olarak bulunur.
Sabit sermaye
de başlıca iki formda; birincisi, tesis ( bina ve benzeri
yapılar) ve ikincisi, ekipman
(makine ve taşımacılık ekipmanı) şeklinde ortaya çıkar.
Nadir bir kaynak olarak fiziki sermaye; makine, ekipman, bina ve
envanter şeklinde uzun yaşamlı üretici malları formundadır. Bu üretim malları,
yatırım prosesi veya sermaye/ kapital formasyonunun sonucudur. Fiziki
sermayeden farklı olarak finansal sermaye, kendisi fiziki mal olmayan ama
fiziki mallarla kolayca değiştirilebilen likit varlıklardır. Ekonomistlerin
fiziki sermayesi, finansal sermaye ve insan sermayesini içermez[23].
Sermaye
birikimi;
gelecekteki sermaye malları ve tüketim
mallarının üretiminde kullanılabilen makine ve diğer dayanıklı mallardır.
Gelişmiş ülkeler gelişmekte olan ülkelere oranla daha fazla kişi başına sermaye
stokuna sahiptir. Sermaye stokunun
ölçüsü, herhangi bir zamanda kişi başına maksimum gelirin belirlenmesine yardım
eder. Daha fazla makine daha fazla üretime ve daha fazla gelir sağlanmasına
neden olur. Daha yüksek gelirlerin,
tasarrufların daha yüksek yatırımlara dönüştürülmesi, daha büyük sermaye
stoklarına neden olur ve gelecekteki yüksek gelir olasılıklarına yol açar.
Bu direkt prodüktif yatırımlar, genellikle “sosyal
ve ekonomik alt yapı yatırımları” olarak bilinen yol, elektrik, su, sağlık
koşullarının geliştirilmesi (sanitation),
iletişim v.s. gibi ekonomik aktiviteleri entegre eden ve kolaylaştıran
destekleyici yatırımlardır[24].
Endüstriyel Politikalar
Çok geniş anlamda endüstrileşme, iş organizasyonlarında; emeğin
uzmanlaşması ve iş bölümüyle karakterize edilen ve teknoloji, mekanik güç,
elektrik gücünün insan emek gücünü desteklemesi veya yerini alması
anlamındadır. Bu yolla kavranan;
tüketici malları ve kapital ekipmanı, tarım ve hizmet faaliyetleri olmak üzere
ekonomideki bütün sektörlerin endüstrileşebileceği, yani üretim prosesine rasyonel yaklaşımdır. Dar anlamda endüstrileşme kavramı, ekonominin modern
sektörü olarak adlandırılan; imalat endüstrilerinde sağlanan gelişme,
endüstriyel malların üretimidir[25].
Endüstriyel politikalar genellikle,
özel sektörün olduğu bir ekonomide, devletin sabit sermayeyi; tesis-ekipmanı
arttırmak için uyguladığı farklı amaçların
başarılması için izlediği; ne için ne yapılması gerektiği konusundaki politika
veya stratejilerini ifade etmektedir[26].
Yeni endüstriyel politikalar
uygulanması; ulusalcılıkla, ulusal rekabet edebilme yeteneğinin restore
edilmesiyle ilgilidir.
Devlet ekonomik büyümenin
sağlanmasında direkt, aktif rol alarak endüstrinin yapısını, kompozisyonunu
değiştirebilir, düşük verimliliğe sahip endüstriden kaynakların yüksek
verimliliğe sahip endüstrilere hareket etmesini sağlayarak yüksek verimliliğe
sahip endüstrileri genişletir[27]. Endüstriyel
politikaları vasıtasıyla ülkeler; sabit sermaye birikimlerini,
imalat malları çıktısını arttırılabilir. Endüstri, kırsal sektörün absorbe
edemediği, istihdam edemediği emeğe geniş istihdam olanakları yaratır, kişi
başına üretimi arttırarak yaşam standartlarını yükseltir, ithal edilen
organizasyonel metotlar ve teknolojilerin modernize eden etkileriyle sosyal ve
kültürel davranışlarda gerekli ve istenilen değişiklikleri uyarır.
Endüstriyel politikalar; öncelikle, belli endüstrilere uygulanan;
“infant”/ bebek endüstrilerin ve yeni
teknolojilerin geliştirilmesi, ulusal şampiyonların yaratılması, kaynakların
emek ve sermaye piyasalarını etkileyecek/ yönetecek şekilde yönlendirilmesi gibi
mikroekonomik politikaların toplamı şeklinde veya ikinci bir form olarak devletin spesifik endüstrileri
geliştirmesinin hedeflenmesi şeklindedir. Örneğin, Fransa birinci forma örnek
teşkil ederken, ABD ikinci formu izleyen ülkelere iyi bir
örnek teşkil eder. Endüstriyel politika
structured/ yapısal ve frangmanted/ kısmi formda uygulanabilir. Endüstriyel politikanın
enstrümanları; “financial &
regulatory”/ finansal ve düzenleyici olarak iki ana gurupta toplanmaktadır.
Finansal enstrümalar; sübvansiyonlar
gibi direkt ve “tax relief”/ vergi sisteminde
sağlanan avantajlar şeklinde indirekt olarak ayırılır. Regülasyon araçları ise teknik standartlar ve normlar, “government procurement”/ devlet satın
almaları ve antidamping,
gönüllü ihracat sınırlamaları gibi ticaret politikası araçlarıdır[28].
Serbest ticaret eğiliminin ve R&D
harcamalarının artması, ulusların refahlarını restore etme yolu
olarak innovasyonların ilerletilmesi ve
müteşebbisliğe yönelinmesini ifade etmektedir.
Teknolojik
Değişim/ Gelişme
“Technical
progress”/ teknik ilerlemenin ele alınmasında temel problem, onu güç yapan
şey, farklı formlarda olmasıdır. Teknik ilerleme tek bir şey değil, pek çok şeydir. Belki de en faydalı ortak
payda, belli çeşit bilginin, belli miktar
kaynak ile;
·
üretimin daha
büyük hacimlerine ulaşılmasını,
Teorik ve amprik çalışmalara konu olan
teknolojik ilerleme, sadece ürünü değiştirmeksizin üretimin maliyet azaltıcı
yapısıyla ele alınmaktadır. Bu yaklaşımın popülaritesinin temel nedeni; geniş
sıralamada bir gurup problemi analiz etmekte nispi olarak basit bir aparat
oluşturması ve sayılamayacak kadar ekonomik probleme kantitatif yaklaşmaya izin
vermesidir. Aynı zamanda teknik iyileşmenin insan refahına uzun vadeli katkılar
sağlayan “ürün inovasyonlarını”/ üründe kalitatif iyileşmeleri ihmal
etmesidir.
İnovasyon
prosesi,
yeni bir makine veya ekipmanı içermekte veya bu makine ve ekipman yeni bir ürün
üretmektedir. Bessemer konverterleri, demir ve çelik imalatında inovasyon
prosesidir, ürün inovasyonu ise demir-çelik endüstrisine ekipman arzını ifade
eder. Kuznets, ürün inovasyonuna uzun dönemli ekonomik büyümede merkezi rol vermiştir.
Kuznets, endüstriyel ülkelerde yüksek toplam büyüme oranının, ürün ve endüstri
karmasında devamlı bir kaymayı yansıttığını ileri sürer. Hızla büyüyen
endüstriler nihai olarak büyümede bir yavaşlamayla deneyimlenmekte, teknik
inovasyonun maliyet azaltıcı etkisi azalmaktadır. Eski tüketici mallarının uzun
dönemde gelir ve fiyat elastikiyeti ve bu endüstrilerde maliyet azaltıcı
inovasyonlar nispi olarak küçük bir toplam etkiye sahiptirler. Bu nedenle devam
eden bir hızlı büyüme, yeni ürün ve endüstrileri gerektirir. Kuznets bu yeni
ürünlerin önemini vurgulamakta tamamen yalnız değildir. Joseph Schumpeter de kapitalist büyümenin dinamiğinin anlaşılmasında
teknik ilerlemenin merkezi rolünü vurgulamış, büyük çalışması Business
Cycles’da kapitalist ekonomilerin istikrarsızlığında teknolojik inovasyonların
rolüne odaklanmıştır[30].
Embodied
technical change/ içerilmiş
teknolojik değişim, yeni ve daha iyi sermaye mallarının tesisi ile prodüktif
kapasitede artış sağlanması olarak tanımlanır. İçerilmiş teknolojik değişimin
tarihsel önemi açıktır. Montaj hattı, pek çok imalat endüstrisinde hareketli
dönüşüm, geliştirilmiş uçak taşımacılığı, enformasyon teknolojisi
endüstrilerinde elektronik araçların kullanımı hakim olmuş, bu inovasyonlar;
örneğin metallerin güçlendirilmesi, tohumların verimliliğinin arttırılması, ham
materyalin çıkarılma tekniklerinin iyileştirilmesi yeni yatırım fırsatları
yaratmıştır. Disembodied technical
change/ içerilmemiş teknik değişme, üretim organizasyonlarında değişmelerin
bazı sermaye malları tarafından içerilmemesi durumudur. Örneğin iyileştirilmiş
yönetim teknikleri, dizaynlar, pazarlama, ürün iyileştirilmesinde kullanıcı
deneyiminden sağlanan “feed back”/
birikim gibi[31]. İnovasyonların çoğu hem içerilmiş, hem de
içerilmemiş değişmeleri içermekte, bu değişmeler üretim tekniklerinde ve
üretilen malların yapısında devamlı değişmelere yol açmaktadır. Geriye doğru
bakıldığında, geçmiş yüzyılda firmalar birkaç ürün üretirken bugün yeni veya
geliştirilmiş çok miktarda ürün üretmekte ve tüketmektedirler. 20.yy’daki
inovasyonlar; telefon, otomobil, uçak, plastik, elektronik baskı, elektron mikroskobu,
kompüter, transistör, silikon çip gibi anahtar ürünlerde gelişmeleri içerirler[32] ve
bugün onlarsız hayatı düşünmek çok güçtür.
Teknolojik inovasyonlar modern büyüme
prosesinin kalbi olmuş, pek çok ekonomistin dikkati çektiği ekonomik
büyüme prosesinde iki önemli gelişmeye yol açmışlardır[33].
·
Biri,
teknolojik değişmenin ekonomik sistemde
büyük oranda endojen olduğu,
·
ikincisi
ise yatırımların kapital/ sermaye stokunu
arttırdığı, neoklasik modelin azalan getiriler görüşünden ziyade artan getirilerin büyüme teorilerinde
yer almasıdır.
Bir ekonominin teknolojik gelişme
yeteneğini;
·
nüfusun
bilimsel kapasitesi,
·
ulusal
eğitim ve öğretim sisteminin büyüklüğü ve kalitesi
·
her
yıl temel araştırma ve geliştirme harcamalarına giden gelir oranı,
·
devlet
harcamalarının daha az tüketime ve daha fazla sağlık ve eğitim yatırımlarına
gitmesi, daha düşük doğum oranı, daha büyük büyüme oranlarının sağlanması
belirler[34].
Burada tabii ki vergi politikası;
gelirin büyüme oranı üzerinde, yatırım kararlarını etkilediği için önemlidir.
Sonuç olarak bir ekonominin büyümesi dört
faktörle;
1.
Nüfus
büyüdüğünde veya aktif emek gücüne katılım oranı büyüdüğünde emek gücünün
büyümesi,
2.
Resmi
öğretim veya meslek eğitimleri yoluyla insan sermayesine yatırım, vasıflı emek
gücünün yaratılması,
3.
Fabrika,
makine, taşımacılık, komünikasyon imkanlarının arttırılması şeklinde fiziki
sermayeye yatırım yoluyla yani sanayileşmeyle,
4.
Innovasyonla
yeni ürünler, yeni üretim teknikleri, yeni iş organizasyonları formunda
getirilen teknolojik değişimle
ilişkilidir[35].
Düşük büyüme oranları genellikle
yetersiz talepten kaynaklanır ve GDP/ GSMH’da açıkla sonuçlanır. Devlet, talep yönetimi politikaları/ aktif mali
ve parasal politikalarla resesyonların şiddetini azaltır veya onları elimine
eder. Burada devletlerin talepte ani artışlar sağlayarak enflasyonist sürece
girmemeye dikkat etmeleri gerekmektedir. Diğer yandan devletler üretimde
artışı; vergi indirimleriyle, faiz maliyetlerini düşürerek, tasarrufları-yatırımları-müteşebbisi
uyarma yoluyla, yani supply-side/ arz
yanlı politikalar vasıtasıyla sağlar[36].
Ekonomik
Büyümenin Yarar ve
Maliyetleri
Bir grup yazar ve ekonomist, hızlı
ekonomik büyümenin arzu edilebilirliğini gündeme getirmiştir. Zengin ekonomilerin
daha iyi olduğu konusunda yaygın inanç mevcuttur. Ekonomi çok büyük miktarlarda
ayakkabı, yiyecek araba, TV, set v.s. ve eğitim, sağlık gibi mal ve hizmetler
üretebilir. Bir ekonomi bütün bunları genişlemeksizin de sağlayabiliyorsa “stagnation”/
durgunluk hastalığından muzdariptir.
Zengin bir ekonomide bütün bireyler
tüm kişisel tatminlerini; işlerinde kişisel yeteneklerini kullanma ve boş
zamanı aktivitelerini/ faaliyetlerini arttırma yoluyla sağlama fırsatına sahiptir.
Toplum için daha ileri bir ekonomik büyümenin istenmesi, zaten zengin olan bir
ekonomide değer yargılarıyla ilgilidir. Hızla arttırılmış ürün miktarı, topluma;
kirlenme, kalabalıklık, israfın çoğaltılması gibi maliyetler yükler ve bazı
amaçlar çok şanssız psikolojik ve sosyal etkiye sahiptir. Endüstrinin
yoğunlaşması; zanaatkarların yaratıcı amaçlarını mekaniğe dönüştürmesinin
tatmin üzerindeki etkisi, çalışmanın mekanize olması, çok ciddi psikolojik ve
reel problemlere yol açar, havamızın
dumanla dalgalanmasına, yiyeceklerimizin kimyasal maddelerle zehirlenmesine,
suyumuzun kirlenmesine gürültüye yol açarak topluma maliyet yükler[37].
Ekonomik büyüme yaşam standartlarının
yükseltilmesini mümkün kılar[38].
Ekonomik büyüme kişi başına reel gelirin artmasıyla sonuçlandığından bireyler
daha fazla miktarda ve daha iyi kalitede mal ve hizmet tüketebilirler. Ekonomik
büyüme ulusların fakirliği nispi olarak veya tamamen yenmelerine imkan yaratır.
Fakat herkesin gelirini belli bir oranda yükselttiği durumda, herkes nispi
olarak aynı pozisyonda kalır.
Kimseyi daha kötü yapmaksızın gelirin
yeniden dağılımı yapılabilir, adil dağılımı sağlanabilir. Ekonomik büyümenin
kendi başına gelir dağılımını iyileştirmesi sözkonusu değildir. Bununla
birlikte ekonomik büyüme sağlandığında; gelirin dağılımı değiştirilmeye teşebbüs
edilerek daha adaletli bir gelir dağılımı başarılabilir, .
Ekonomik büyümenin topluma yüklediği
maliyetler, istenirliğine şüphe düşürmektedir.
Ekonomik büyüme birçok kimseye yarar sağlarken
bazıları içinde zararlıdır. Örneğin teknolojik gelişme pek çok yeni iş alanı
açarken aynı zamanda mevcut işleri kullanılmaz hale getirir. Yeni iş edinmek
için yeni alanlarda yeniden eğitimde bulunmak önemli maliyetlere yol açar.
Ekonomik büyüme fırsat maliyeti
yükler. Sermaye mallarına yapılan kaynak yatırımları tarafından yaratılan
ekonomik büyümenin fırsat maliyeti, cari tüketimden vazgeçmektir. Yatırım
malları üretimine daha fazla kaynak ayrılması daha hızlı ekonomik büyümeye ve
gelecekte daha fazla tüketimi başarmanın alternatif maliyeti bugün vazgeçilen tüketim
olmaktadır.
Dünyadaki kaynaklar sonsuz
olmadığından ve büyük oranda ikame edilemediğinden ekonomik büyümenin sürmesi
mümkün olmayabilir. Gelecekte bir tarihte ekonomik büyümenin durması gerekir.
Yeni keşiflerin, icatların yapılması sözkonusu olmadığında kaynaklar sonuçta
bitecek, bugünün daha büyük büyüme oranı ekonomik büyümeyi sonlandıran kritik
tarihe daha çabuk ulaşılacaktır.
Ekonomik büyümenin yükselttiği reel
ulusal gelir, topluma; hava-su-toprak kirlenmesi, ozon tabakasının delinmesi,
sera gazı etkisi nedeniyle buzul erimesi, iklim değişiklikleri, fauna ve
florada meydana gelen değişim, su-hava- yiyeceklerin kimyasal atıklarla zehirlenmesi,
gürültü ve artan tıkanıklık gibi negatif dışsallıklar olan maliyet
empoze edebilir. Eğer bu maliyet uygun şekilde değerlendirilirse, reel ulusal
gelir tahminleri bize ekonomik büyümenin yararının ne olduğunu gösterir.
Pek çok hükümet daha yüksek yaşam
standartları için daha yüksek ekonomik büyümeyi amaçlar. Fakat ekonomistler
ekonomik büyümenin topluma yarar sağladığı kadar maliyet yüklediği düşüncesi
ile ekonomik büyümenin istenirliğinin dikkate alınmasına dikkat çekerler.
Kaynaklar
Aghion
Philippe and Peter Howitt, Endogenous
Growth Theory, The MIT Press, third printing 1999
Barro
Robert, Getting It Right,
Massachusetts Institute of Technology, 1996
Baumol
William J. & Alan S. Blinder, Economics
-principles and policy, Harcourt Brace Javanovich, Publishers, 1988
Brenner
Reuven, Rivalvy-In business, science,
among nations, Cambridge University Press, 1990
Case
Karl E., & Ray C.Fair, Principles of
Macroeconomics, fourth edition,
Prentice Hall Inc.,1996
Colman
David & Fred Nixson, Economics of
Change in Less Developed Countries, third edition, Harvester Whatsheaf,
1994
Dornbusch
Rudiger and Stanley Fisher, Macroeconomics, fifth edition, McGraw-Hill, 1990
Grossman
Gene M. and Elhanan Helpman, Innovation
and Growth in the Global Economy, The MIT Press, Seventh printing, 2001
Herber
Bernard P., Modern Public Finance,
Richard D. Irwin, Inc., 1967
James Richard G., M. Utterback, Mastering the Dynamics of Innovation, Harward Business School Press, 1994
Kindleberger
Charles P. & Bruce Herrick, Economic
Development, third edition,
McGraw-Hill, 1977
Kirschen
E.S., J.Benard, J.Faland, F.Hertog, L.Morissens, E.Tesco, Economic Policy
in Our Time. Vol.1-General Theory, North –Holland Publishing Company, 1964
Lawton
Thomas C., “Introduction: concepts
defined and scenes set”- European
Industrial Policy and Competitiveness -concept and ınstruments, edited by
Thomas C.Lawton,Macmillan Press Ltd., 1999
Lipsey
Richard G., Paul N. Courant, Douglas Purvis, Peter O.Stainer, Economics,
tenth edition, Harper Collins College Publishers, 1993
McConnell Campbell R. & Stanley L. Brue, Economics-principles, problems and policies,
twelfth edition, McGraw-Hill.Inc. 1993
Miller
Roger Leroy, Economics Today, seventh edition, Harper Collins Publishers İnc,
1991
Musgrave Richard A. & Peggy B.Musgrave, Public
Finance in Theory and Practice-fifth edition, McGraw-Hill Book Company, 1989,
p.7
Rosenberg
Nathan, Inside the Black Box: Technology
and Economics, Cambridge Univesity Press, 1999
Sachs
Jeffrey D..& Felipe Larrain B., Macroeconomics
In The Global Economy, Harvester Wheatsheaf, 1993
Snowdon
Brian, Howard R. Vane, “Introduction”,
A Macroeconomics Reader, Routledge, 1997
Todaro
Michael P., Economic Development in the Third World, fourth edition, Longman,
fifth imression, 1993
Von
Tunzelman G.N., “Technology and
Industrial Progress”-The Foundation
of Economic Growth, Edward Elgar, 1995
Zimbalist Andrew & Howard J. Sherman & Stuart Brown, Comparing Economic Systems -A Political-Economic Approach,
second editition, Harcourt Brace
Javanovich, Publishers, 1989, p.53
[1] E.S.Kirschen, J.Benard, J.Faland, F.Hertog, L.Morissens, E.Tesco, Economic Policy in Our Time. Vol.1-General Theory, North –Holland
Publishing Company, 1964, p.4
[2] William J. Baumol & Alan S. Blinder,
Economics -principles and policy,
Harcourt Brace Javanovich, Publishers , 1988, p.888 ve bkz Andrew Zimbalist & Howard J. Sherman & Stuart Brown, Comparing Economic Systems -A Political-Economic Approach, second editition, Harcourt Brace Javanovich,
Publishers , p.5 3
[3] Richard A. Musgrave & Peggy B.Musgrave, Public Finance in Theory
and Practice-fifth edition, McGraw-Hill Book Company, 1989, p.7
[4] Campbell R. McConnell & Stanley L.
Brue, Economics-principles, problems and
policies, twelfth edition, McGraw-Hill.Inc. 1993, p.366
[5] Roger Leroy Miller, p.436
[6] H.R. Vane &., p.181
[7] Richard G. Lipsey, Paul N. Courant,
Douglas Purvis, Peter O.Stainer, pp.751,752
· Değeri modelin dışında belirlenen
· Azalan
getiriler, sermaye stoku aynı
kalırken artan işgücünün sabit sermaye
stokuyla kullanılmasının, üretimde azalan artışlara, azalan getirilere yol
açtığı durumdur.
· Ölçeğe
göre sabit getiriler de hem kapital hem emek değişmeden eşit
miktarlarda arttırıldığında aynı
miktarda çıktıda artışın sağlandığı
durumu ifade eder.
[9] Gene M. Grossman and Elhanan Helpman, Innovation and Growth in the Global
Economy, The MIT Press, Seventh printing ,2001, p.22
[10] Philippe Aghion and Peter Howitt, Endogenous Growth Theory, The MIT
Press, third printing 1999, p.11
[11] Gene M. Grossman and Elhanan Helpman, p.23
[12] Philippe Aghion and Peter Howitt, p.24
[13] Gene
M. Grossman and Elhanan Helpman, p.23
[14] Gene M. Grossman and Elhanan Helpman, p.35
· değeri modelin içinde belirlenen
[15] Brian Snowdon, Howard R. Vane, “Introduction”, A Macroeconomics Reader, Routledge,
1997, p.577
[16] Brian
Snowdon, Howard R. Vane, p.578
[17] Karl E. Case, & Ray C.Fair, Principles of Macroeconomics, fourth edition, Prentice Hall Inc.,1996, p.458
[18] G.N. von Tunzelman, Technology and Industrial Progress-The Foundation of Economic Growth, Edward Elgar, 1995, p.25
· Klasik
iktisatçılar kendileri farklı bir dichotomy, useful/ faydalı/ yararlı ve
useless/ faydasız/ yararsız emek ‘i kullanmışlardır. Örneğin, daha ilkel
toplumlar genellikle daha büyük oranda emeği daha gelişmiş bir topluma oranla
daha faydalı istihdam ederler. Prodüktivite ise üründen ziyade prosesle/
yöntemle ilgilidir. Prodüktif emek, ürünü daha etkin yolla üretmek için sermaye
ile birlikte çalışır.
[19] Jeffrey D.Sachs & Felipe Larrain B., p.568
[20] Jeffrey D.Sachs.& Felipe Larrain B.,
pp.583,584
[21] Rudiger Dornbusch and Stanley Fisher, Macroeconomics, fifth edition,
McGraw-Hill, 1990, p.739
[23] Charles P. Kindleberger & Bruce
Herrick, Economic Development, third edition, McGraw-Hill, 1977, pp.79, 80
[24] Michael P. Todaro, p.115
[25] David Colman & Fred Nixson, Economics of Change in Less Developed
Countries, third edition, Harvester Whatsheaf, 1994, p.279
[26] Reuven Brenner, Rivalvy-In business, science, among nations, Cambridge University
Press, 1990, p.147
[28] Thomas C. Lawton, “Introduction: concepts defined and scenes set”- European Industrial Policy and Competitiveness
-concept and ınstruments, edited by Thomas C.Lawton,Macmillan Press Ltd.,
1999 , p.11
[29] Nathan Rosenberg, Inside the Black Box: Technology and Economics, Cambridge Univesity
Press, 1999, p.3
[31] Richard G. Lipsey, Paul N. Courant, Douglas
Purvis, Peter O.Stainer, Economics, tenth edition, Harper
Collins College Publishers, 1993, pp.754, 755
[32] Richard G.James M. Utterback, Mastering the Dynamics of Innovation, Harward Business School Press, 1994, pp.1-54
[33] R.G. Lipsey, Paul N. Courant, Douglas Purvis, Peter O.Stainer, pp.754, 755
[34] Robert Barro, Getting It Right, Massachusetts Institute of Technology, 1996, p.11
ve bkz. Roger LeRoy Miller, p.444.
[35] Richard G. Lipsey, Paul N. Courant, Douglas
Purvis, Peter O.Stainer, p.750
[37] W.J.Baumol &..., p.854.